Kimsiniz kardeşim siz?..

90’lı yıllarda yaptığımız uluslararası bir gezide, hasbelkader muhabbet ettiğimiz bir hanım gazeteci, ‘modern bir insan gibi gözüktüğümü, dolayısıyla başörtüsü, kaç-göç gibi konulardaki görüşlerimi anlamakta zorluk çektiğini’ söylemişti.

  • GİRİŞ01.10.2014 08:07
  • GÜNCELLEME01.10.2014 08:07

Konuşmanın sonunda şunları söylemem gerekti: “Eğer siz birilerinin başörtülerini zorla çıkarma taraftarı değilseniz, kimsenin başkalarını başörtü giymeye zorlayamayacağını da bilirsiniz. Ancak yine de başörtülülerin sayısının atmasının bir tehlike olduğunu düşünüyorsanız; bu muhtemelen ‘ya ben de başörtüsünün doğru olduğuna inanır ve kullanmaya başlarsam’ kaygısı ile alakalıdır. Sizi korkutan ‘değişme’ ihtimalinizdir sadece.”

2000’li yıllarda ‘başlarını açmamakta kararlı olan kızları rehabilite edeceği’ iddiasıyla ilahiyat fakültelerimizden birisine dekan olan bir zat: “Durum nasıl, kızları rehabilite edebildiniz mi?” şeklindeki soruma şu cevabı vermişti: “Başörtülü kızları arka kapıdan okula alıyor ve bu arada en az haftada bir ‘Komutan’a çıkıp, artık ön kapıdan almaya başlayalım diye yalvarıyorum.”

‘Anlaşılan kızlar sizi rehabilite etmişler’ dediğim dekanın, kızları okula başörtüleri ile alabilmek için, mesela YÖK’e filan değil, ordu komutanına yalvarmaya gitmiş olması, dönemin şartlarını ayan-beyan otaya koyar nitelikteydi.

İlahiyat fakültesi talebesi kızlara uygulanan başörtüsü yasağının, kendisinden izin istenmeye gidilen kişinin hanımıyla bir ilgisi olup olmadığı sorusu, o günden beridir kafamı meşgul eder.

Ülkemiz kadınlarının büyük bir kesimi tarafından kullanılmakta olan başörtüsünü üniversitelerde engelleyebilirsek, tahsilli olanların örtmesine gerek yok anlayışı devam eder ve biz de bu arada kaynar gideriz mantığının, yasağın uzun yıllar sürmesinde ciddi bir motivasyon kaynağı olduğu, açık.

Şöyle veya böyle, başörtüsü meselesinde gelinen son nokta, birilerinin canını fena halde sıkmış durumda. O kadar ki, tankerler dolusu maden sodası içecek olsalar bile hazımsızlıklarının geçeceği yok. 

İlk bakışta MEB’in ilgili yönetmeliğindeki değişiklikle yasak yerine serbestlik getirilmiş olması üzerine harekete geçenler, tek bir merkezden emir almış gibi, kırk dereden su taşıyarak ortaokul çağındaki kız çocuklarına ‘eğer isterlerse başörtüsü takabilmeleri’ özgürlüğü sağlanmasının yanlış olduğunu ispatlamaya çalışıyorlar.

Kadınlara başlarını örtmeleri için AK Parti tarafından paralar verildiği ve benzeri saçmalıklardan medet umanlar, koronun en zavallıları. Toplumla en ufak bir bağlantıları olmadığı için ‘ödevlerini’ hakkıyla yapamayan bu gibiler, yalnızca alay konusu olmakla kalıyorlar.

“Karma eğitim nedeniyle kız öğrencilerle birlikte aynı ortamı paylaşan oğlum da, kız öğrencilere yaratılan o geniş ortam dışında olamadığından, dinsel uygulamalarının doğrudan etki alanında kalmakta, bu düzenlemeden doğrudan etkilenmektedir” iddiasıyla Danıştay’a iptal davası açan eski Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun, oğlunun sokaklarda maruz kalabileceği etkiler açısından ne gibi tedbirler düşündüğü ise sadece merak konusu…

Okumuş-yazmış ve Türkiye adına AİHM’de yargıçlık bile yapmış Rıza Türmen gibi isimler ise, bu kadar da olmaz dedirten yazılara imza atarak, meselenin aslında ne kadar derin olduğunu anlamamıza yardımcı oluyorlar.

Türmen’in ‘Çocuk, başörtüsü, özgürlük’ başlıklı yazısı (T24, 30.9.2014), hazımsızlık örnekleri ile dolu.

“9 yaşındaki küçük kız çocuğunu tesettüre sokmakla ona kollektif bir kimlik veriliyor… Küçük kıza giydirilen kimlik kendi iradesine değil, ailesinin iradesine yaşadığı çevrenin yönlendirmesine bağlı. Küçük yaşta giydirilen bu kimlik çocuğun büyüdüğü zaman serbest iradesiyle özgür bir tercih yapmasını engelliyor…

…Henüz iradesinin oluşmadığı bir dönemde başkasının iradesine tabi olarak örtünmesi, ileride kendi iradesini özgürce kullanmasına izin vermeyecek…

(Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair) Sözleşme’nin en temel ilkesi ‘’çocuğun üstün yararı’’...  …Sözleşme’nin 14.maddesi… birinci fıkrasında, devletlerin çocuğun düşünce, din, vicdan özgürlüğüne saygı göstermeleri isteniyor. İkinci fıkrada ise, çocuk bu hak ve özgürlüğünü kullanırken ebeveynlerin yol gösterici bir rol oynamalarından söz ediyor.  Ancak bu yol gösterici rol çocuğun iradesini hiçe sayarak ve çocuğun üstün yararına ne ölçüde hizmet edeceğine bakmadan, küçük kızı tesettüre sokmak hakkını vermiyor…”

Rıza Türmen’in söylemeye çalıştığı şarkının nakarat bölümü aynı: ‘Ne yapıp yapıp, kızlara başlarını örtme özgürlüğü verilmemeli’ diyor hep…

Biz onların çocuklarına karışmadığımıza ve karışmaya kalkışmadığımıza göre, nasıl oluyor da Rıza Türmen ve benzeri zevat, bizim çocuklarımıza karışmaya kalkışabiliyorlar?..

Onlara, -cevabını hiçbir zaman alamayacağımızı bile bile- şunu sormamız şart: Kimsiniz kardeşim siz?.. Kimsiniz ve başörtüsü ile ilgili bu kadar uğraşmanızın sebebi ne?..

Kimsiniz; bu hakkı nereden alıyorsunuz?..

Kimsiniz; başörtüsü ile ilgili ‘ontolojik’ bir takıntınız mı var yoksa?..


Ekrem Kızıltaş – Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com

Yorumlar1

  • turgut1 9 yıl önce Şikayet Et
    bu mesele özgürlük meselesidir. yoksa kimseyi zoraki belli bir kılık kıyafete sokma meselesi değildir...baş örtüsü ile bayanların okula alınabilmelerinin önünde ki engellerin kaldırılması sadece yasakçı ve tek tipçi kişileri rahatsız eder...yada bir bardak suda fırtına koparmak,ülkede ayrım yapmak,ötekileştirmek ve kardeş kavgası çıkarmak isteyen ajanları rahatsız eder...inşallah ülkemiz,insan haklarına ve temel haklara yönelik yasaklardan arınmış bir şekilde dünyaya örnek olarak yoluna devam eder...
    Cevapla Toplam 5 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat