7 Şubat ve 17-25 Aralık yaşanmasaydı…

7 Şubat 2012’de MİT mensupları ifadeye çağrılmasalar ve 17-25 Aralık operasyonları da yaşanmasaydı; 14 Aralık gözaltıları bu kadar gürültü koparır mıydı acaba?

  • GİRİŞ19.12.2014 08:42
  • GÜNCELLEME22.12.2014 07:58

Garip bir soru... Ama hoşa gitmeyen yorumlar ve yayınlar yaptıkları için hedef alınan ve ciddi bir şekilde mağduriyete uğradıkları anlaşılanlardan birisinin şikayeti üzerine başlatılan 14 Aralık Operasyonu etrafında olup bitenler, bu soruyu haklı kılıyor.

Ortada ciddiyeti şüphe götürmeyecek bir şikayet var ve belli ki bu doğrultuda yapılmış bazı araştırmalar sonrasında da, ilgililerin ifadesinin alınması gerektiğine hükmedilerek, göz altı kararları alınmış.

Hepimiz biliyoruz ki, bir kere gözaltı kararı alındıktan sonra; polis sorgulaması ve savcının karşısına çıkmak, zarurettendir. Bunun sonrasında da, savcı gerek görmezse sizi salıverir ve gerek görürse sizi mahkemeye sevk eder. Mahkemeye sevkiniz yapıldıktan sonrası, mahkemenin yetkisi dahilindedir.

Bu arada siz istediğiniz kadar bağırıp çağırın, milyonlarca insanı toplayın, Avrupası Amerikası ile bütün dünyayı harekete geçirin; faydası yoktur. Mekanizma işleyecek ve bu arada olması gereken ne ise o olacaktır.

14 Aralık’la ilgili gözaltılar sırasında ilgililerin çoğu normal olanı yapıp, gereken makama gitmeyi tercih ederlerken, bazıları bu işi gürültü koparacak bir şekilde yapmayı tercih ettiler.

Gürültü koparmak isteyeni anlamak mümkün; ama ona destek olmak niyetiyle çağrılan yerlere gidenler, bütün yaşananların bazı insanların mağduriyetleri ile ilgili bir şikayet üzerine başladığının ne kadar farkındalardı, önemli olan bu.

Yaşananları biliyor ve ‘kendilerine destek vermek üzere geldiğimiz insanlar böyle şeyler yapmazlar ve yapmamışlardır’ niyetiyle gösteriler yapıyorlarsa, bu türden davranışların ilgililerin gözaltında kalma süresini uzatmaktan başka bir şeye yaramayacağını bilmeleri gerekirdi.

Yaşananları bildikleri halde, ‘bizimkiler yapmışlarsa doğru yapmışlardır’ diye düşünerek oralara gelmişlerse eğer, durum çok vahim demektir.

Ama kendilerine yapılan en ufak bir haksızlığa bile şiddetle itiraz eden insanların, başkalarına yaşatılan mağduriyeti haklı görebilmeleri, düşünülebilecek bir durum değil tabii. En azından öyle umalım.  

2009’da Tahşiye ve Rahle üzerine yapılan sohbetler; bu konuda yapılan haberler ve yazılan yazılar; televizyon dizilerine aynı konu üzerine senaristler dışında birileri tarafından yazılarak yerleştirildiği artık bilinen sahneler, işin başlangıç kısmı. Sonrasında, ilgili kişilere yönelik olarak başlatılan teknik takip ve dinleme var. Bu aşamada, işe yarar bir şeyler elde edilemeyince de, evlere yerleştirilen bombalar ve gürültülü bir şekilde gerçekleştirilen operasyonla 100’ün üzerinde gözaltı ve 15 ila 17 ay tutuklu kalan 11 kişi… Hikayenin kısa özeti böyle.

Aksi sabit oluncaya kadar herkes suçsuzdur; dolayısıyla henüz hazırlık soruşturması aşamasında bulunan insanlar için, ‘bütün bunları onlar yapmıştır’ denilemez. Ama Tahşiye ve Rahle Yayınevi mensuplarına hayatı dar eden ve onlardan bazılarının 15 ila 17 ay içeride kalmalarına sebep olan birileri olduğu ve bunlardan mutlaka hesap sorulması gerektiği de açık.

Gözaltına alınanlara destek olmak amacıyla yazıp çizen ve konuşanların yanı sıra, aynı niyetle oradan oraya koşuşturanların da bunun böyle olması gerektiğine inandıklarını düşünmek, hakkımız…

Hülasa: 14 Aralık, 7 şubat ve 17-25 Aralık sebebiyle değil; zaten yaşanacak olduğu için yaşandı.

Ekrem Kızıltaş – Haber 7

ekremkiziltas@gmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat