Caydırıcılık mı zedelendi, beklentiler mi?..

  • GİRİŞ02.03.2015 07:50
  • GÜNCELLEME04.03.2015 08:14

Arazilerden yukarıda olanla aşağıda olan arasında yaklaşık iki metre yüksekliğinde bir yar vardı ve belli ki aşağıdaki arsa sahibi, kazma kürek yardımıyla buranın toprağını aşağı doğru akıtarak, sınırını yukarı doğru genişletmeye çalışıyordu.

Hakim meseleyi anlayınca aşağıdaki arsa sahibine dönerek: “Durum açık; siz yukarıdaki toprağı aşağı akıtarak sınırınızı genişletmeye çalışıyorsunuz” dedi. Adam ‘kesinlikle böyle bir şey olmadığını, muhtemelen yukarıdaki toprak sahibinin sınırını aşağı doğru genişletmeye çalıştığını’ söyleyince de kritik soruyu sordu: “Peki o zaman soralım: Toprak yukarıdan aşağı doğru mu akar, yoksa aşağıdan yukarıya doğru mu?..”

Bir müddet düşünen aşağıdaki arsa sahibinin cevabı muhteşemdi: “Bilmem; ama sanırım aşağıdan yukarıya doğru akar!”

Şimdilerde aklın ve mantığın söylediğini söylemek varken, zorlama bir şekilde tam da tersine değerlendirmeler yapmaya çalışanlara şahit oldukça, bu olayı hatırlarım hep. Aşağıdaki arsa sahibi, toprağın yukarıya doğru akabilme ihtimaline inanıyor muydu, bilmem. Ama şimdilerde her şeyi yüz seksen derece tersine göstermeye çalışanlar, söylediklerine inanıyor gibiler.

Yaşadığımız günlerde aklı başında zannettiğimiz insanlar da dahil olmak üzere birçok kişi, toprağı yukarıya doğru akıtmaya çalışıyor yani.

Süleyman Şah Saygı Karakolu meselesinde takınılan akıl almaz tavırlar halen sürüyor. En aklı başında olması gereken zevat bile, ‘caydırıcılığımızın zedelendiği’ edebiyatı yapabiliyor.

Caydırıcılık zedelenmesi, karşınızda kim olduğunu ve neler yapabileceğini bildiğiniz bir muhatap olduğu zaman anlamlıdır. Suriye sınırlarında ama örgütlerin cirit attığı bölgedeki bir karakol söz konusu ise, nakletme dışında ne gibi yollar denenebileceği konusunda fikirler üretmeden, caydırıcılık zedelenmesinden bahsetmek topu taca atmaktır.

Caydırıcılığımızın zedelendiğini söylemek, karakola bir saldırı olması ve Türkiye’nin de buna cevap olmak üzere oralara girmesini ve savaşmasını arzu etmek manasına gelir ki; o zaman muhataplara şunu sormak gerekir: Bu sözleri söylerken aklınız başınızda mıydı acaba?..

Ne oldukları ve ne istedikleri konusunda değişik rivayetler bulunan ve neler yapabilecekleri tahmin bile edilemeyen örgütlerin bulunduğu o bölgede şu ana kadar herhangi bir şey olmaması, caydırıcılığımızı gösteriyordu. Nakil kararı da belli ki muhtemel bir provokasyonu işaret eden yeni bilgiler ışığında alınan ve tatbik edilen bir karar.

Karakolu ne diye naklettiniz, caydırıcılığımızı zedelediniz ve benzeri sözler sarf edenlerin, aslında: “Ne diye orada bir provokasyona geçit vermeyip, aleyhinizde daha okkalı bir şekilde atıp tutma fırsatını elimizden aldınız?” demek istediği açık. Ama vaktiyle Genelkurmay Başkanlığı yapmış birisinin de bu koroya dahil olması, düşündürücü.

Süleyman Şah Karakolu’nun taşınması ile ellerine geçebilecek önemli bir argümanı kaybettiklerini düşünenlerin yeni sarıldıkları konu Barış Süreci’nde sağlanan gelişmeler.

Barış Süreci’nin taraflarının beraberce açıklama yapması bile başlı başına önemli bir gelişme iken; Sürecin bu aşamadan sonra daha sağlıklı bir şekilde yürüyeceğinin netleşmesi sebebiyle birilerinin ciddi şekilde telaşa kapıldıkları anlaşılıyor.

Tabii Sürecin tam manasıyla başarıyla neticelenmesi ya da tersi çok umurlarında değil. Onlar konuyla alakalı gelişmelerin Türkiye’yi yeni bir anayasaya ve belki başkanlık sistemine taşıyacak olmasından endişe ediyorlar sadece…

Hedefe kilitlendikleri için olsa gerek, terör ateşinin bir gün kendilerine de uzanabileceği ihtimali akıllarının ucundan bile geçmiyor. Muhkem kalelerde oturduklarını zannediyorlar zahir...

Ekrem Kızıltaş – Haber 7

ekremkiziltas@gmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat