Emin olmak ya da olamamak…

17-25 Aralık bir darbe girişimi miydi, değil miydi?..

  • GİRİŞ19.12.2015 09:35
  • GÜNCELLEME21.12.2015 07:53

Buna, ilk günlerin hay u huyu arasında karar vermek zor idi. Çünkü tezgahı hazırlayanlar iyi çalışmışlar ve kumpası iyi kurmuşlardı. Ancak daha ilk günlerde sırıtan hususlar yanında, olayın üzerinden iki sene geçip, birçok gelişme yaşandıktan sonra kesin olarak söyleyebiliriz ki, 17-25 Aralık açıkça bir darbe girişimiydi…

Sürecin bilinçli taraftarları ve ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ zihniyetinde olup da, darbe girişimi olduğunu bal gibi bilseler bile ‘değildi’ diyenlere söylenebilecek fazla bir söz yok. 17-25 Aralık’ta yaşananların bir darbe girişimi olup olmadığı konusunda bir kısım medyanın kafa karıştırıcı yayınlarının etkisinde olanlara da. Çünkü onlar, konuya hala bir yolsuzluk meselesi olarak bakma eğilimindeler. O zaman iddia edildiği şekliyle:

‘Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu’ olduğu ileri sürülen şeylerin neler olduğu, nasıl yapıldıkları gibi konularda, bu zamana kadar kimse tek bir kelime etmemiş olsa da…

17-25 Aralık’tan sonra çalıştırılan adli süreç neticesinde, iddia edilen her şeyin belli bir amaca ulaşabilmek için oluşturulmuş bir tezgah olduğu ortaya çıkmış olsa da, birileri yolsuzluk şarkılarını söylemeye devam edecekler yani.

Esas mesele, olup bitenleri hatırladıkça ‘evet, işin içinde bir iş vardı tabii, ama…’ şeklinde düşünen ve o zaman iddia edilen hususlardan en azından bazılarının doğru olabileceği, dolayısıyla 17-25 Aralık’ta yaşananların bir darbe girişimi olmaması ihtimali üzerine kafa yoranlar galiba…

Herhangi bir meselenin bize anlatıldığı gibi olup olmadığından ‘bir türlü emin olamamak’, birçok kişinin başına gelebilecek bir haldir. Konu ile ilgili bütün delilleri gördükten sonra bile, bu durumun yani emin olamama halinin sürmesi ihtimali de, her daim mevcuttur. Kanaatlerin oluşması ve sürdürülmesinde sevgi ya da nefret yanında şüphelerin de önemli bir rolü vardır çünkü.

17-25 Aralık’la ilgili olarak ‘bir türlü emin olamama halini’ giderebilecek her şey gözlerimizin önünde oysa. 

Öncelikle, en ciddi darbe girişimlerinden birisinin 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşar ve mensuplarının, tam da o zaman Başbakan olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın hastanede narkoz altında olacağı tahmin edilen bir zamanda ifadeye çağrılması ile başladığının altını çizelim. Hesap, belli ki MİT Müsteşarı üzerinden hastanede olması umulan Başbakan’a uzanmaktı. Bu olmadı.

17-25 Aralık hazırlıkları, polis kayıtlarına (POL-NET) girilmeyen ya da sahte isimlerle işlenen teknik takip ve dinlemelerle başlatıldı. Hedef, doğrudan ya da dolaylı olarak işe yarayabilecek bir şeyler bulabilmek, ya da bulunanlardan istifade ile işe yarayabilecek iddialar oluşturmaktı. Süreç yine adli kayıtlara (UYAP) girilmeyen dosyalarla devam ettirildi. Dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’nın dediği gibi:

‘Gerektiğinde işleme konabilecek, ama gerektiğinde çöpe atılabilecek’ dosyalardı bunlar. Savcılar, nöbetçi mahkemelerin tanıdık hakimleri, polisler… her şey, ama her şey inceden inceye ayarlanmış ve iş düğmeye basılmasına kalmıştı. 

Ve 17 Aralık sabahı düğmeye basıldı. Ancak 7 Şubat 2012 için yaptıkları hesap nasıl akamete uğradıysa, 17-25 Aralık için yaptıkları hesapların akamete uğraması da uzun sürmedi. Devirmek için uğraştıkları kişiyi hafife almışlardı öncelikle. Usul’ün esasa mukaddem olduğu esasını da önemsememişlerdi; nasıl olsa yargı mekanizması tümüyle elimizde diye düşündüklerinden herhalde… 

Yani 7 Şubat 2012’de yaşanan nasıl bir darbe girişimi idiyse; 17-25 Aralık’ta yapılmaya çalışılan da bal gibi bir darbe girişimiydi. Hala ‘bir türlü emin olamıyorum’ diye düşünenler varsa eğer, onlara da TBMM Soruşturma Komisyonu’nun ilgili raporunu bulup, en azından birazını okumalarını öneririm. Çünkü o rapor özeti, 17-25 Aralık’a yönelik hazırlıkların nasıl detaylı bir şekilde yapıldığını açıkça ortaya koyuyor…  

Ekrem Kızıltaş – Haber 7
ekremkiziltas@gmail.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat