Özgürlük dedikse...

.

  • GİRİŞ08.10.2017 09:37
  • GÜNCELLEME08.10.2017 09:37

Türkiye'de ifade ve basın özgürlüğü olmadığı, eksik olduğu konusunda birileri tarafından yapılan açıklamalar herhalde ciltler doldurur. Bu yöndeki iddiaların aslı astarı olmadığı ve söylenenlerin büyük çapta algı operasyonu yapmaya yönelik olduğu yönünde, yöneticilerimiz tarafından yapılan açıklamalar da keza...
Kurtla kuzu hikayesinde olduğu gibi, ülkemizi bir şekilde köşeye sıkıştırmak isteyenlerin sıklıkla kullandığı bu iddianın aslında herhangi bir karşılığı olmadığını, bütün meselenin ülkemiz aleyhine çalışanlara bir tür zemin kazandırmaya çalışmaktan ibaret olduğu, bilenlerce bilinmektedir.
Ülkemizdeki ifade ve basın hürriyetinin eksik olduğu konusunda sıkça açıklamalar yapanlar arasında ABD'liler de var. Belli ki ABD çıkarlarına uygun yayın yapan yayın organları ile ilgili gelişmeler canlarını sıkmakta ve onlar da bu tür açıklamalar yapmaktadırlar.
Bir önceki ABD İstanbul Başkonsolosu, bazı gazetecilerin bulunduğu bir ortamda MİT TIR'ları ile ilgili yayınların da basın özgürlüğü kapsamında olduğunu söylemişti.
Bunun üzerine aynı durumun benzeri ABD'de yaşansa ne olur, diye sorulduğunda, 'bizde böyle şeyler olmaz' şeklinde cevap vermek zorunda kalmıştı.
O sohbette yapılan konuşmalardan anlaşılan şu idi: 'Bizim ülkemizde böyle şeyler olmaz' derken, aslında 'olamaz' demek istiyordu ABD Başkonsolosu. Avrupalılara benzer bir şekilde, bazı şeylerin bizim için lüks olduğunu ima ediyor ve ihanet manasına gelen yayınları bile hoş karşılamamız gerektiğini anlatmaya çalışıyordu.
Son olarak ABD Ankara Büyükelçisi'nin yaptığı da, geçmişte yaşananların tekrarından başka bir şey değil. İfade ve basın özgürlüğü denince mangalda kül bırakmasalar da, bu özgürlüklerin ucu kendilerine dokunduğunda feveran eden bir anlayışta olduklarının altını kuvvetlice çizmiş oldu ABD Büyükelçisi.

'O KADAR DA DEĞİL!' 

15 Temmuz'la ilgili ortaya çıkan bazı hususlarda devlet olarak kendilerine düşeni yapmadıkları ve bundan böyle yapmaya da pek niyetli olmadıklarını, biliyoruz. Ancak 15 Temmuz'un bazı aktörlerinin ABD elçiliği ya da konsolosluğu üzerinden yaptıkları atraksiyonların ortaya çıkması sebebiyle ciddi rahatsızlıklar duydukları, açık.
Basın özgürlüğü denilen şey hakikaten varsa, ona saygı duyduklarını söyleyenlerin kesinlikle problem etmemeleri gereken bir sebeple, ülkemizin saygın gazetelerinden birisine çamur atma gayretine girmiş durumda, ABD Büyükelçisi.
Daha da vahimi bu gazetenin bir hanım yazarına vaki davetlerini iptal ederek güya refüze etmeye çalışmakla da, ifade ve basın özgürlüğü konusundaki sarf ettiği bütün sözlerin aslında herhangi bir anlamı olmadığını da göstermiş oldu büyükelçi.
Bu olay, ne yaparlarsa yapsınlar batılı bir ülkeden gelen her şeyi kabullenmeye meraklı bazı çevreleri memnun etmiş olabilir belki. Ancak bu milletin gerçek evlatlarının zihninde kalacak tortu, doğru olan bir davranış karşısında bile objektif davranamayan ve aklı sıra bir de intikam almaya çalışan bir diplomat gerçeğidir.
Bugün Sabah Gazetesi ve onun yazarı Hilal Kaplan'ı hedef alan bu çirkin davranış, yarın akılları başlarına gelip önceliği ABD çıkarlarına değil ülkemizin çıkarlarına verebilecek her yayın organı ve yazar için varit olabilir.
Kimin ne dediğine, bunu niçin dediğine ve aslında neler olup bittiğine kafa yormamız gereken bir zamandayız.
Sağ olsun demeyeceğiz tabii, ama ABD Büyükelçisi, 'Basın özgürlüğü dedikse, o kadar da değil' manasına gelen çirkin davranışı ile bu gerçeği bir kez daha hatırlatmış oldu bizlere...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat