AKP ve yeni milliyetçilik

  • GİRİŞ24.04.2014 09:49
  • GÜNCELLEME24.04.2014 09:49

Değişen sadece ekonomik kalkınma, kentleşme ve sağlık verileri değil. Hatta küresel dünyaya entegre olma hevesinde, evrensel normları sahiplenmeye aday bir yeni orta sınıfın oluşması da değil. Bunlar tabii ki çok önemli ve toplumsal dönüşümün de itici unsurları. Ancak Türkiye'de çok başka ve derinden bir şeyler oluyor. Aksi halde AKP'nin giderek yükselen ve konsolide olan oy oranını açıklamak pek mümkün olmazdı. İktidarın performansının doğrular yanında hatırı sayılır yanlışlar da içermesi, asıl belirleyici etkenin bu yanlışları sineye çeken bir taban olduğunu hatırlatıyor. Söz konusu taban ise sadece istikrara bakmıyor... Kendi geleceği üzerinde söz sahibi olmanın ve kendi geçmişine yeniden sahip çıkmanın yollarını arıyor. Kısacası Türkiye'nin muhafazakârları yeni bir kimlikleşme serüveninin içindeler.

Bu kimlikleşmenin en önemli özelliği herhangi bir etnik temele oturmayan, post modern bir 'yeni milliyetçiliği' gündeme getirmesi... Küresel atmosferin İslamî kimliği öne çıkarması ile birlikte zaten 1990'lardan bu yana Müslümanlık ile Türklük arasında bir mesafe oluşmuştu. Dindarların Türk kimliğiyle bir sorunu olmamakla birlikte bu kimliğe ihtiyaçları da azalmıştı. Küresel sistemin yeniden inşasında İslamî kimliğin bir kurucu unsur olacağı beklentisi ve değerlendirmesi, muhafazakâr kesimin yükselen özgüvenine büyük katkıda bulunmuştu. Nitekim AKP'nin Kürtlerin kimliksel hakları konusunda bütün Cumhuriyet hükümetlerinden çok daha cesur davranabilmesinin nedeni de tabandaki bu değişimi görmesiydi. Ne var ki muhafazakâr kesim, aynı süreçte İslami kimliği öne çıkaran bir toplum tahayyülüne doğru da kaymadı. Bu kimliği korumakla birlikte kendi içinde çeşitlenmesine ve çoğullaşmasına razı geldi. Bir süre sonra özellikle genç neslin ve kadın hareketinin etkisiyle dindar kimlik, üzerinde çoklu bir yapının serpilebileceği bir zemine dönüştü. Bu aynı zamanda İslamî kimliğin ideolojik kurucu niteliğinin de törpülenmesi, sosyokültürel alana ait hale gelmesi demekti. Diğer bir deyişle etnik milliyetçilikten uzaklaşılma sürecinde muhafazakârlar dini ve mezhepsel kimliği de siyasetin çeperine sürdüler.

Dolayısıyla muhafazakârların siyaset algısında ortaya bir 'kimliksel boşluk' çıktı. Bugün söz konusu boşluk AKP'nin ve bizzat Başbakan'ın taşıdığı bir yeni millilik iddiası ile dolduruluyor. Nitekim bu unsur Erdoğan'ı sıradan bir siyasi lider olmanın ötesine taşıyarak, tarihsel bir misyonun yüklenicisi olarak görülmesine ve sahiplenilmesine neden oluyor. Örneğin Twitter'ın yasaklanması bağlamındaki tartışmalarda Başbakan'ın bir 'milli çözüm' araması toplumda karşılığını buluyor. Bu milliliğin kıstası kimliksel değil, ilişkisel ve davranışsal. Yani Türkiye artık dünya yüzeyinde diğer büyük ülkelerle aynı sınıfta sayılmayı, eşit olmayı ve saygı görmeyi talep ediyor. Bu duygu muhafazakâr zihinde bir kişilikli duruş ve siyaset beklentisi olarak şekilleniyor. O nedenle bugün AKP rakipsiz... Çünkü geçmişin kimliklerinden ideolojik açıdan sıyrılabilirken, onları kültürel bir harmanlamaya tabi tutabilen ve bunu bizzat liderinin söylem ve davranışlarıyla dünya sahnesine çıkarabilen tek parti. AKP İslamî değerleri sürekli yüceltmek ve onlara bağlılığı ifade etmekle birlikte, dünya ile ilişkisinde bu kimliği bir tarihsel ve manevi miras konumunda sunabiliyor.

İslamî hafızayı ve kültürel paylaşmayı öne çıkaran bu kendine has millilik, doğal olarak Osmanlıcı bir bakışın ve arayışın da uzantısı. AKP seksen yıllık bir kültürel 'yabancılaşmanın' ardından siyasete ve böylece geleceğe yeniden sahip çıkan bir tutumun temsilcisi... Bunu kavramadan örneğin Suriye ve Mısır konusundaki duruşu ve arayışı da anlamak mümkün değil.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat