Kürt hareketinde nörotik sapma mı?

Hükümetin çıkardığı ‘çerçeve yasanın’ Kürtler tarafından bir sözleşme ve yol haritası zemini olarak algılandığını duyduktan kısa bir süre sonra aynı cenahtan ‘çözüm süreci bitmiştir’ cümlesinin çıkması beklenmiyordu.

  • GİRİŞ30.09.2014 11:05
  • GÜNCELLEME30.09.2014 11:05

Bunun ilk bakışta ‘nörotik bir sapma’ olduğu söylenebilir. Uzun süreli direniş etrafında sosyalleşen PKK türü hareketler, kendi içlerindeki statükonun sarsılması tehlikesi karşısında çözümü erteleme eğilimi gösterebilirler. PKK Kürtlerin birçoğu için bir tür ‘ana rahmi’ işlevi gördü. Çok sayıda kişi orada huzur buldu, kendisini insan gibi hissetti, saygın bir kişiliğe kavuştu. Barış ve çözüm için uğraşmaktaydılar ve bunlar sunulduğunda reddetmeleri mümkün değildi. Ama her fırsatı barış ve çözümün gelmeyeceğini kanıtlamak için kullanmaktan da vazgeçmediler. Çünkü hayatın değişmesi her zaman umut yanında bir korkutuculuk da taşır. Barış ve çözüm birçok PKK’lı için bulutlardan yere inmeyi ima ediyor ve birçoğu buna hazır olmayabilir. 

Bu psikolojik arka plana örgüt içindeki farklılaşmaları, örneğin hedef ve strateji açısından Öcalan’dan epeyce ayrı düşünme ihtimali olanların varlığını ekleyebiliriz. Ayrıca örgüt içinde nesiller arası bir ayrışmanın da kendiliğinden oluştuğunu, genç kadroların kafasının şu anki ‘sakin’ sürece pek de yatmadığının altını çizebiliriz. Özellikle bunca yılı, emeği ve acıyı bağımsız devlet uğruna harcamış olanların, şimdi birden ‘ne idüğü belirsiz’ bir özerkliğe kolayca tav olmalarını beklemek gerçekçi olmaz. Dolayısıyla barış ve çözüm ne denli cazip görünürse görünsün, Kürtler ve özellikle PKK’lılar için barış ve çözümden ‘kaçışın’ da maddi ve manevi bir zemini var. 

Ancak bunların hiçbiri Türkiye ile IŞİD’i aynı kaba sokmak için yeterli değil. Türkiye’nin Suriye’de Esad’a karşı güçleri destekleme gayreti içinde olduğu ve Suriye muhalefetine her türlü yardımı yapmaya hazır davrandığı malum. Ama bu muhalefetin sürekli bir devinim içinde olduğu ve birçok aktörün çift taraflı oynadığı da belli. Öte yandan elinde silah olanın hareket alanını genişleterek belirleyici olduğu da görülüyor. IŞİD bu aktörlerden biri. Hem çift taraflı oynadı hem de silahın gücüyle muhalefeti tahakküm altına aldı. Sonuçta Türkiye’nin verdiği desteğin kim tarafından ne kadar kullanılabildiği, kime yaradığı ucu açık sorular. Buradan Türkiye’ye dönük bir eleştiri söylemi çıkabilir, ama Türkiye ile IŞİD özdeşliği çıkmaz… Bütün bunlar bir yana, olaya öteki yönden baktığımızda da PYD’nin tutumunun ne denli güvenilir olduğu sorusu var. Çünkü onlar da çift taraflı oynadılar ve silah gücünü Kürt coğrafyası içinde yerel tahakküm için kullandılar. 

Kısacası ne Türkiye’nin ne de PKK’nın bir anda duygusal ve öznel değerlendirmelere kaymaları için bir neden yok. Bu durumda Türkiye ile IŞİD’in aynı kaba sokulma çabası tamamen siyasi bir taktiği mi ifade ediyor? Muhakkak ki işin bu yönü var… Ancak fazlası da var. Rojava PKK’lı olmayanlar için bile çok derin, tarihsel ve ‘milli’ bir anlam ifade ediyor. Sanki yüzyıllar süren kadim bir ‘hamileliğin’ ürünü gibi algılanıyor. Rojava birçok Kürt için ellerine doğmuş ve yaşatmak için her şeyi yapabilecekleri bir yeni bebek… IŞİD’in saldırdığı Kobani ise bu bebeğin kalbi. Dolayısıyla bugün ‘her şey bir yana Kobani bir yana’ psikolojisi çoğu insanı sarmış durumda. 

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat