Hizmet geleceği hak etmek istiyorsa…

  • GİRİŞ25.11.2014 10:54
  • GÜNCELLEME26.11.2014 10:26

AKP ile Hizmet arasındaki gerilim de iki tarafta aşırı bir öznelleşme üretmiş durumda. Zaman’da yazarken bir yazımda söylemiştim… Hangi taraf kendisiyle dolaylı da olsa yüzleşebilirse, o avantajlı olacaktı. Hükümet bunu becerdi. Bakanlar istifa etti. Kimse 17 Aralık dosyalarının tümüyle ‘palavra’ olduğunu söylemedi. Toplumun üçte ikisi ise ortada yolsuzluk olduğunu düşünüyor. Ancak bu olgu terazinin kefesinde yer almasına karşın, AKP muhafazakâr kesimden yüksek oy almayı sürdürüyor, çünkü terazinin öteki kefesi de dolu. Hükümet bu gerilimde siyasi bir üstünlük yakalamış durumda ve bunun nedeni de Hizmet’in dolaylı bile olsa kendisiyle yüzleşmekten kaçınması. 

Asıl rahatsız edici olan ise Hizmet’in organik parçası olmadığı halde, siyasi amnezi geçirmeyi tercih edip, bugün hâlâ ahlak vaazları verenler. 17 Aralık sonrasında yerel seçimlere kadar her hafta hayallerini süsleyen seçim sonuçlarını gerçek olarak sunanlar, AKP’nin ‘bittiğini’ büyük bir özgüvenle söyleyenler, bugün hâlâ geleceğe ilişkin siyasi tahlil yapıp saygı görmeyi bekleyebiliyorlar. Bir köşe yazarının her hafta AKP’yi devirecek yeni bir neden öne sürdüğünü, “bildiğim tek bir şey varsa, o da 30 Mart sonrasında Erdoğan yok” diye iddia etmesini unutarak mı şimdi o yazıları okuyacağız? 
Ama ‘Hizmet meselesi’ sadece hükümetin düşürülmesi girişimiyle bağlantılı değil. Türkiye’nin doğusuna doğru gittiğinizde bunu çok daha net görebiliyor, Kürt coğrafyasında birikmiş olumsuz tepkinin nedenini anlayabiliyorsunuz. Ülkenin batısında bir dedikodu veya spekülasyon olan suçlamalar, doğuda yıllardır başa çıkılamayan birer gerçeklik. Bu bağlamda yerel bürokrasinin Hizmet mensuplarıyla doldurulmasına neden olan güvenlik soruşturmaları ve sınav avantajı yaratan sızdırmalar, muhafazakâr kesimde sıradan bilgiler… 

Dershanelerin bir diğer işlevinin de bazı öğrencilerin ‘sınav öncesinde’ seçilmesini garanti etmek olduğunu inkâr etmek kolay değil. 8 Ocak tarihli Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı toplantısında bir iş kadını da vardı… Konuşmaların bir noktasında söz alarak oğlunun Hizmet dershanelerinden birine devam ettiğini ve onları tedirgin eden bir mesele olduğu söyledi. Meramını mealen şöyle ifade etti: “Dershaneden çok memnunuz. Oğlumun aldığı ahlaki eğitim ve terbiyeye diyecek hiçbir şey yok… Ancak geçenlerde lisedeki öğretmeni bu yıl Hizmet dershanelerinin eskisi gibi avantajlı olmayacağını söylemiş. ‘Bu sene farklı olacak, başarı garanti değil’ demiş. Oğlum gelip bana sordu. Eğer bir avantajı olmayacaksa nasıl olacak? Yaptığımız fedakârlığın karşılığını alamayacaksak eğer, ne yapacağız?” 

Bu sözler sessizlikle ve gülümsemeyle karşılandı. Söz konusu hanım bir süre sonra yine araya girerek aynı cümleleri sarf etti. Ama yine herhangi bir cevap alamadı. Bu olay dünkü yazımda da zikrettiğim üzere köşe yazarları Ali Bulaç, Mümtazer Türköne ve Şahin Alpay’ın, ayrıca hukukçu Ergun Özbudun’un önünde yaşandı. Dinleyenlerin bu sözlerin içeriğini anlamadıklarını hayal etmek bile zor. Belki o zamana dek bir ihtimal olarak düşündükleri bir olay, canlı kanıtıyla karşılarında durmaktaydı. Ama görünen o ki bu yaşanan da hiçbir etki yaratmadan geçip gitti ve ‘masumların varlığını yok etmek isteyen hırsızlar’ klişesi etrafa saçılmaya devam etti. 

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat