Çözüm için her şeye değer!

  • GİRİŞ22.10.2014 09:22
  • GÜNCELLEME22.10.2014 09:22

2002’de halkın teveccühüyle iktidara gelen yeni siyasi anlayışın kandan beslenen statükoyu bozacağı anlaşıldığı için “iyi saatte olsunlar” hareket geçti. Sarıkız, Ayışığı, Balyoz... planlandı, kaos üretim merkezleri işbaşı yaptı. Bugün olduğu gibi dün de hem siyasi hem sivil irade buna prim vermedi, işine baktı. Ekonomide siyasette demokratikleşmede sağlanan istikrar sayesinde darbe planları çöp oldu.

*     *      * 

Zinde güçler 2007 cumhurbaşkanlığı seçimleri arefesinde tekrar kıpırdandı. Bu defa kan dökerek dehşet salmak, toplumu ve siyaseti püskürtmek istediler. Hrant’ı vurdular! Danıştay saldırısı, Rahip Santaro cinayeti, Zirve katliamı Türkiye’yi 90’lara döndürebilmek, toplumu eskiden işe yarayan Kürt-Türk, Alevi-Sünni, laik-dindar fay hatları üzerinden bölüp parçalamak, Ermeni düşmanlığı yaymak içindi. Hiçbiri tutmadı. 

*     *      * 

Sonra 7 Nisan e-muhtırası yayınlandı. Özden Örnek günlüklerinde yazdığı gibi toplumun bir kesimini Cumhuriyet mitingleri adıyla meydanlara çıkartıp siyasi sonuç almak, başörtüsüyle Çankaya’ya çıkmaya cüret edenlere hadlerini bildirmek istediler. Olmadı. Hükümet e-muhtırayı sahibine iade etti. Toplum siyasete parmak sallayanlara “önce o parmağını indir, bir daha da görmeyeyim” dedi.

*     *      * 

Yüzyıllık parantezi kapatmak, 30 yıldır kanayan yarayı sarmak için girişilen çözüm çabaları her seferinde başa döndürüldü. Demokratik açılım, Habur süreci, Oslo görüşmeleri küçük hesaplarla, sofistike sabotajlarla sonlandırıldı.

Üzerlerinde farklı üniformalar olsa da ceplerinde aynı Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanı olan bu ülkenin çocukları patır patır düştüler toprağa. Türkçe ağıtlar Kürtçe ağıtlara karıştı. Anaların babaların kardeşlerin eşlerin yüreği hep aynı ateşle tutuştu.

Ama kanlı hesap bu defa tutmadı. Devletin aklı da, toplumun feraseti de sorunun silahla değil siyasetle çözülmesi gerektiğinde hemfikir kaldı.

*     *      * 

Ortadoğuda’daki pozisyonlarını daha doğrusu menfaatlerini bir asır daha güvence altına almak isteyen küresel güçler tarlayı çoktan sürmüş, coğrafyadaki fay hatlarını uyandırmıştı. Türkiye’nin kurdukları kanlı sömürü düzenini sorgulamasından,”one minute” demesinden, kendi menfaatini gözetmesinden hoşlanmadılar. Bildik mekanizma bir kez daha harekete geçti.

Küresel güçlere, yabancı ülke istihbaratlarına profesyonel bir ilişki içinde yahut gönüllü olarak hizmet sunan sivil görünümlü gazeteci aydın sanatçı siyasetçi cemaatçi kadro her fırsatı ganimet bildi. En bağımsız en tarafsız en doğrucu benim iddiasıyla ve aslında kime hizmet ettiğini gizleyerek Türkiye’ye, ülkenin geleceğine, çözüm sürecine zarar vermeyi denedi.

*     *      * 

7 Şubat’ta Milli İstihbarat Teşkilatı Pensilvanya eldiveni giymiş yabancı ellerce esir alınmak istendi. Uludere’de Kürtlerin çözüm iradeleri karmaşık bir tuzak ile felç edildi.

Çözüm sürecine mütemadiyen yüklendiler. Paris’te PKK’lı üç kadını öldürerek. Gezi’ye çıkan sivillerden devşirilen meşruiyetle önce süreci sonra hükümeti yıkmayı deneyerek. 17 ve 25 Aralık’ta yolsuzluk ambalajlı operasyon marifetiyle toplumun meşru iktidara verdiği çözüm iradesini gasp etmeyi hedefleyerek.

Sonuçta hiçbiri tutmadı. Türkiye bu oyuna gelmedi. Halk, özgür iradesiyle bir seçim yaptı ve kendine değil düşmanına hizmet edene tekmeyi bastı.

*     *      * 

Ama Türkiye bu kadar kolay vazgeçilecek bir ülke de değildi, bir kez daha denendi. Yine en zayıf halkaya, arkaik Türk soluna hayat öpücüğü vererek çoğulculaşacağını zanneden militarist Kürt siyasi hareketine oynandı.

Çözüm sürecinde işin zorlu kısımları aşılmış, yasal çarçeve, bakanlar kurulu mekanizması, toplumsal destek, yol haritası, örgütün kendi içindeki mutabakatı tamamlanmışken sivil siyasilerin dahliyle geldi bu defa Kobani bahaneli sabatoj.

*     *      * 

Ama işte o sıkıntıdan da mucize hükmünde bir hakikat doğdu! Bu defa bölge insanı kendi acılarından kendi haklı taleplerinden meşruiyet devşirip çözüm sürecine zarar vermeye kalkanlara verdi hak ettiği cevabı. Onları sokak ortasında elde benzin bidonuyla çırılçıplak bıraktı. Çocuklarının okullarını kütüphanelerini, kendi canlarını kurtaran ambulansları, komşularının evini dükkanını, bile isteye canını yakanları ebediyen yalnız bıraktı. HDP’ye oy veren altı buçuk milyon Kürtten Kobani olaylarına katılanların sayısı 120 bin bile değildi.

Süreci herşeye rağmen sürdürmeye değer kılan işte budur!

Yazının tamamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat