Evliya Çelebi ne yapardı bu şartlarda?
Hayat, iş ve ev arasından ibaret değildir. Ve dünya, yaşadığınız şehirden; köyden, evden ibaret değildir O halde bu kadar durağanlık niye?
- GİRİŞ27.07.2009 15:32
- GÜNCELLEME27.07.2009 15:32
“Seyahat ya rasulallah” diyerek, “şefaat” yerine “seyahati” tercih eden Ünlü seyyahımız Evliya Çelebi’yi bugünlerde rahmetle anıyorum. Bu hatırlayışımın nedeni onun vefat yıldönümü falan değil. Nedendir bilmiyorum ama her seyahat öncesi Evliya Çelebi moduna giriyor, yanımda yöremde ne varsa görmek, gezmek, notlar almak ve kayda geçirmek ihtiyacı hissediyorum.
Son yıllarda bazı gazeteler hafta sonu eklerinde “seyahat” üzerine yazılar yayınlıyor, bu tür yazılar her zaman ilgimi çekmiştir. Ama o yazılar uzadıkça işin “en güzel köfteyi” şurada, “en iyi salatayı” burada yerseniz iyi olur” noktasına kaçmasından kendi adıma üzülüyorum.
Zevkler ve renkler tartışılmaz elbet, lakin seyahati reklama dönüştüren kapitalist medya leşkerleri bu namünasip durumla kara bir leke sürüyor izlerimize ve kendini “yeni yüzyılın çelebisi” görmeye başlayan seyyahımız başında şapka, elinde kamerayla gezinip duruyor dünyada
***
Efendim, gezinip durana, yeni şeyler okuyana, yazana, hatta notlar alıp bir yere kayıt düşene her zaman saygımız vardır.
Kızgınlığımızın nedeni malumu alinizdir
O halde gelin şöyle bir seyrü temaşa edelim alemi ve “seyahat ediniz, sıhhat bulunuz” emriyle “gezinelim” umulurki; şehrin yoğun stresinden, hayatın anlamsız yükünden sıyrılır; doğanın, dağların, ağaçların, toprağın, hayvanların ve denizin; rüzgarın, bir çam dalının şefkatinde eritirsiniz her şeyi
Ve çoğu zaman insan bir seyahatle yeniden kurar kendini. “yeryüzünü gezin, sizden öncekileri hangi akıbet yakalamış görün” ayeti de işte tam burada yol haritası olur.
Bu tavsiyeler gezgin ruhların bir limana sığınıp orada tüm hayatını tüketmesine izin vermez. Gezgin ruh, boynundan çıkartılan bir yular gibi görür bu tavsiyeyi, yeni insanlar tanıdıkça, yeni hikayeler okudukça ve yeni mekanlar, yeni topraklar gördükçe mutlu olur. Özgürlüğü “seyahat”in koltuğunda yaşar
***
Hayat, iş ve ev arasından ibaret değildir. Ve dünya, yaşadığınız şehirden; köyden, evden ibaret değildir O halde bu kadar durağanlık niye?
Göçebe ruhumuza gem vuran nedir bizim? Ne çadır kurmayı biliyoruz, ne ata binmeyi. Ne yola çıkıyoruz, ne yol bulmayı. Nedir bu kaybedişimiz dünyayı? Yaşadığımızı sandıkça yeryüzünde, yaşamak yerine “saklandığımızı” ne zaman anlayacaksınız?
Yaşadığını sanan, ama “saklanbaç” oynayan çocuklar gibiyiz
Kaçtığımız şey, hayatın ta kendisidir
Ama kaçarken, kaçırdığımız şey; hayatımızdır
Zamanı geriye almak kimin haddine
Hayatı geri çevirmek ne mümkün
O halde “saklambaç” oynamayı bırakıp, hayatı yakalamaya ne dersiniz?
Hayata tutunmaya, barışmaya, at kuşanmaya, toprakla debelenmeye ne dersiniz?
Ne dersiniz; çağın imkanlarını yol için kullanmaya
Haritalara bakmaya, yol azığı hazırlamaya, yolcu olmaya
***
Biliyorum ki bir yerlerde küllenmiş “gezginci ruhunuz” törpülenmek istiyor
Biliyorum, üflemek istiyor onu, rüzgarın esintisini bekliyorsunuz
Şimdi yeni yerler görme zamanı cancağızım
yeni mekanlarda konaklama vaktidir
Görmek ve not almak
Yaşamak ve nefes almak vaktidir..
Bu satırları bir sahil kasabasından yazmak bana kolay geliyor olabilir, çünkü az ötemde masmavi bir deniz, sırtımda koca dağlar var. Balıkçı tekneleri beni çağırıyor, rüzgarını bekleyen yelkenliler var
Tahrik olun istiyorum, gaza gelin
Kalkın çıkın, hayat iş’ten, güçten ibaret değildir.
Atın kendinizi yollara
Allaha sığının
Azığınızı yüklenin
Eğer diye düşündüm bugün. Bugünkü teknolojik imkanlar Evliya Çelebi’de olsaydı ne yapardı?
Elindeki cep telefonuyla nereden nereye gideceğini görebilseydi? Ne düşünürdü Çelebi?
Haritalar kolayca bulunabilseydi bir kırtasiyeci uzaklığında; yerinde durur muydu acep Seyyahımız Çelebi?
Onun pek duracağını sanmıyorum, peki ya siz ne duruyorsunuz?
Fatih Bayhan Haber7 Çandarlı Sahili
bayhanatih@ynet.com
Yorumlar7