Kitap fuarına eleştirel bakış!

  • GİRİŞ18.11.2011 09:53
  • GÜNCELLEME18.11.2011 09:53

TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nın bu yıl 30. düzenlendi. Geçtiğimiz hafta cumartesi günü kurdelesi kesilen fuarın ilk günü, yazar sıfatıyla oradaydım. 1993’ten bugüne takip etmeye çalıştığım fuarın neredeyse 18 yılına tanıklık ediyor olmanın hazzını yaşıyorum.

Kitap fuarı kavramından başlayarak bazı analizleri ve tabiî ki gözlemleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kitap fuarları; okur ile eserin, müellifin buluştuğu bir “kültür denizi” gibi. Nehirlerin, ırmakların ayrı ayrı noktalardan aksalar da, hepsinin aynı denizde bir araya gelmesi gibi bir sahne…

Dünya insanlık ailesinin zenginlik fotoğrafı işte bu sahnelerde ortaya çıkıyor…

Her renk, ırk, düşünce, bakış açısı bir düşünce koridorunda buluşuyor. Okuyucularsa, çiçek bahçesine açılmış arı gibi, nereden bal alacağını inanıyorsa oraya yanaşıyor.

Bu nedenle satılan ne olursa olsun, panayırlar, fuarlar, pazarlar böyle buluşmaların sergilendiği alanlardan ibarettir.

***

Bu yılki kitap fuarının bir kaç açıdan farklı özelliği var.

İlk defa “uluslararası” titr kullanılıyor. TÜYAP’ın fuar tecrübesiyle 30. yılına giren İstanbul kitap fuarı, aslında İstanbul için çok yeni bir başlangıç ama Türkiye’nin fuar deneyimi açısından önemli bir aşamadır.

İstanbul zaten belli merkezlerinde sürekli bir kitap panayırı halini andırıyor…

Sahaflarıyla Beyazıt, Kadıköy çarşısı, Sultanahmet, Fatih bu imkanları sunuyor. Ancak yerleşik düzende bir fuar geleneğinin oturması TÜYAP eliyle 30 yıldır sürdürülüyor.

Elbette tecrübeler arttıkça hem yayınevi hem de organizasyonu yürütenler bakımından bir takım yenilikler, düzenlemeler yapılacaktır.

Önce şunu ifade etmekte fayda varki, geçtiğimiz yıl İspanya’nın konuk edilmesiyle başlayan, bu yıl Mısır ile devam eden “konuk ülke edebiyatı” sistemi oldukça ilgi çekici. Necip Mahfuz, Ala Al Avsan ve Cemal Gitani gibi Mısırlı edebiyatçıların eserlerinin ve edebi anlayışlarının tanıtılması İstanbul Fuarına ayrı bir zenginlik vermiştir. Kadim Arap kültür ve medeniyetinin en köklü ülkelerinden birisi olan Mısır, bölgesel siyasi tarihi ne kadar eski ve zenginse kültür ve edebiyatı da bir o kadar eski ve güçlüdür.

İnanıyorum ki önümüzdeki yıllar belki aynı anda birkaç ülkenin kültür/sanat ve edebiyat hayatına dair isimleri konuk edilecek ve ülkemizdeki edebiyat camiasıyla buluşmaları sağlanacaktır.

Şu açıkça görülmektedir ki, ülkelerin siyasal etkinlikleri ne orandaysa kültürel ve sanatsal alandaki hakimiyetleri de o orandadır. Dolayısıyla bölgesel anlamda siyasal olarak etkin olmaya çalışan bir Türkiye’nin, yine bölgesel anlamda sanat ve edebiyata da temayüz edeceğini düşünüyorum. Türkiye’deki dizi ve sinemaların, sinema oyuncularının Ortadoğu, Balkanlar ve Asya ülkelerindeki gördüğü ilgi bunun en hızlı başlangıcıdır.

***

Bu amaçla TÜYAP’ın organizasyonunda gerçekleştirilen ve Türkiye Yayıncılar Birliği’nin içinde olduğu bu fuar’ın daha köklü, etkin hale getirilmesi için ciddi uğraşlar verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bu yıl birçok ilkin yanında bazı eksiklerde görmemek herhalde yanlış olacaktır.

Mesela geçtiğimiz yıl fuar etkinlikleri sayısı neredeyse 300 iken bu yıl sayı 190’larda kalmıştır. Bu da gösteriyor ki fuarlar, yayınevleri için “etkinlik haftası” olmaktan çok, kitap satışı gibi algılanıyor.

Kitaplar satılacak, indirimler yapılacak tabiî ki, ancak temel amaç okur-yazar buluşmaları, kültürel zenginliğimize katkılar, ülkenin okuyan ve düşünen insanlarına kültür ve medeniyet örgülü zengin bir fuar dönemi yaşatmak olmalıdır.

Burada bir eleştiriyi de Yayıncılar Birliğine getireceğim.

Bu yılki fuarda başta İngiltere olmak üzere dünyanın saygın bir çok ülkesinin telif ajansları yer aldı. Tabiî ki “özel sektör” anlayışına müdahale edilemez, ancak bu ajanslara Türkiye’nin yazar ve fikir gücünün tanıtılması bakımından hiçbir bilgilendirmenin olmadığını görüyorum.

Yayıncılar Birliği, Türk yazarlarının eserleriyle ülke sınırlarını aşmasına da yardımcı olmalıdır. Sadece yayıncıların ekonomik değer kazanan kitaplarıyla değil, eseri ortaya çıkan fikrin sahibiyle de ilgili adımlar atılmalıdır.

***

Bir yazar olarak, imza günü etkinliği için orada bulunmaktan ayrı bir mutluluk duydum. 18 yıldır büyük bir heyecanla takip ettiğim fuara bu kez yazar olarak katılmak insanı ayrı bir heyecana sürüklüyor.

Fuarda reler olmamalıydı!

  • Semt pazarı havası hâkimdi, her yer el ilanı ve broşürlerle doluydu
  • Karmaşa otobüs garajlarını andırıyor, “gel abi bizde şu kadar” diyen simsarlar eksikti!
  • Kurul gürültü fon müziğini bastırıyordu.
  • Çok ciddi bir yemek sorunu yaşanıyordu, fuar’ın içindeki fast food ve Sardunya cafe hizmetiyle ve yemek çeşitleriyle tam bir rezaletti.
  • Açılıştan önce salon dolmuştu, açılış yapıldığı anonsla ve görsel ekranlarla duyurulmalıydı.
  • Reklam ve tabelalar inanılmaz bir kirlilik sergiliyordu.
  • Yürüme alanları, koridorlar özensizdi.
  • Her yayınevinin güç gösterisine dönüştüğü sırıtan dekorlar gerçekten kaba ve çirkindi.
  • İlan edilen etkinlikler daha ciddi takip edilmeliydi.
  • Girişte “ideolojik gazete” dağıtımına dönüşen stantlar olmamalıydı.

Fatih Bayhan – haber7
bayhan.f@gmail.com
www.fatihbayhan.com.tr

Yorumlar1

  • Muhammet Özdemir 12 yıl önce Şikayet Et
    Fuar mı, ... dalaşı mı?. Ezelden beri bu fuarlar, ne hikmetse bir kavga ve çatışma mekanına dönüştürülür. Falanca yazarın kuyruğu 1 km ise, öbürleri 3 km yapmaya kalkar. Bir de Ankara'dan acı bir fuar tecrübesi... Mustafa Balbay henüz "içeri" alınmadan önceydi. Yaşları epey ileri "teyze"ler fuarı, deyim yerindeyse "dindar" ve "başörtülü" avına çevirmişlerdi. Bir de "onlardan olmayan" yazarların sohbetlerine katılıp sabote etmeleri de cabası... Tersine durumu da hiç bir şekilde kabul etmek mümkün değil... Biraz daha tahammül, biraz daha özen, biraz daha kültür ve sanat... Selamlar. Muhammet Özdemir
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat