Mehmet Akif, Atatürk'e niçin hayır dedi

Mehmet Akif, yazdığı meali, yüklü para teklif ve tüm ısrarlara rağmen vermeyince, çalınması bile düşünülmüş. Ancak bu düşünce hayata geçirilememiş.

  • GİRİŞ23.12.2011 10:52
  • GÜNCELLEME23.12.2011 10:52

27 Aralık Mehmet Akif’in vefatının 75. yılı…

Kalemiyle, ruhunu yansıttığı şiirleriyle Mehmet Akif’i bir kez daha vefat yıldönümünde hatırlamak bizim için görevden çok, bir sorumluluktur.

Önceki gün İstiklal Marşı’nı yazdığı ve bir süre konakladığı Taceddin dergahında kaldığı mekanı gezerken, onu hayatı boyunca bir ilke ve ahlak sahibi yapan irade ve anlayışın bugün nasıl olurda mumla aranır hale geldiğini görmek üzüyor insanı.

Bugün okunan her istiklal marşında nasıl ruhu şad oluyorsa Akif’in, aslında Türkiye’deki inançlı insanların onun bu iradesine ne çok şey borçlu oldukları gün geçtikçe daha da önem arz ediyor.

Akif, bir dil ve üslup ortaya koyarak bir damar çıkarttı.

O damar, yıllarca Akif’in şiirleriyle, şiirlerine yansıyan anlayışla beslendi.

Ancak şunu kimse sormadı.

Akif’e TBMM tarafından bir görev verilmişti. Bu görev Kur’anın mealinin yazılması göreviydi. Akif, Mısır’a geçti ve 1926’dan 1932’ye kadar orada kaldı. Vefatona kadar da ara ara gidip geldi, çünkü dersler veriyordu. Ancak Mısır’da Akif’in en çok vaktini alan Kur’an mealiydi. Zira bu konuda aralıksız 4 yıl çalıştığını biliyoruz.

Neden Mısır’a gittiği konusunda farklı sözler var, ancak TBMM’nin verdiği görev sonrası Meal çalışmasını yürütmek üzere Mısır’a gittiğini söyleyenler olduğu gibi, Türkiye’deki inkılapların seyrinden rahatsız olup Mısır’a gittiğini söyleyenler de var.

Her ikisi de doğru aslında…

Akif'in Kur'an ile hemhal olması, Kur'an'ın Türkçe meâli çalışmalarıyla daha da yoğunlaştı.

Zira, Cumhuriyetin ilanından sonra TBMM, Kur'an'ın tefsir ve meâli, Sahih-i Buhari'nin tercüme ve şerhinin hazırlanmasını kararlaştırmıştı. Çünkü yeni bir döneme giriliyordu ve halkın üzerinde bu kadar büyük tesiri olan kaynakların halkın konuştuğu diliyle yazılması planlanmıştı. Bu iş için üç kişi görevlendirildi. Tefsirde Elmalılı Hamdi Yazır, hadiste Ahmet Naim, meâlde ise Mehmet Akif idi.

Çünkü Akif in 1908'de, 1913'de, 1920 ve 1921'de verdiği bütün vaazların metinleri yayımlanmıştır ki toplam 9 metindir; bunların içinde de Âkif in Kur'an tercümelerinden numuneler vardı.

Bütün bu kaynaklarda yer alan tercümelerin sayısı, 38 sureye ait 130 ayet çevirisinden ibaret, toplam metin sayısı 96'dır. Mükerrerleri de saydığımızda ayet sayısı 162'ye ulaşıyor. Tercümelerin ait olduğu sureler ise şunlardır: Fatiha, Bakara, Âlu İmran, Nisa, Mâide, Enam, A'raf, Enfal, Tevbe, Yusuf, Ra'd, Hicr, Nahl, İsrâ, Tâhâ, Hacc, Şuârâ, Neml, Ankebut, Rum, Fâtır, Saffat, Zümer, Mü'min, Fussilet, Fetih, Hucurât, Mücadele, Haşr, Safî, Naziât, Abese, Mutaffîfîn, Gâşiye, Duhâ, İnşirah, Asr, Kevser.

Bu tercümeler ve vaazlardaki derin yorumlar dolayısıyla bu görev Akif’e veriliyor…

Ancak Akif’in bu görevi de kabul etmesi ilk elde zor oldu.

Çünkü bunun büyük bir yük olduğunu düşünüyordu. "Kur'an, hiçbir şeye benzemez. Onun içinde öyle kelime ve mefhum (kavram)lar vardır ki, Türkçe karşılığı yok. Öyle ayetler vardır ki, muhtelif manalara gelir. Bu bakımdan da Kur'an'ın aslını Türkçeye çevirmek çok müşkül bir iştir" diyordu.

Ahmet Hamdi Akseki Hoca bu işten yılmadığı gibi araya da çok hatırlı isimleri soktu. Eşref Edip, Babanzade Ahmed Naim bunlardan sadece bir kaçıdır. Ancak Akif hep geri adım atıyordu bu sefer Elmalılı Hamdi Yazır, "Sen yoksan ben de yokum" deyince iş artık kabul noktasına gelmişti.

Ardından resmi bir sözleşme yapılarak bu işin sahibi Diyanet İşleri Başkanlığı oldu.

Bütün bu sıkıntı ve zorluklara rağmen, büyük bir azim ve gayretle Akif, yaklaşık dört yıl boyunca bu işle uğraştı.

Ortaya her bakımdan mükemmel bir meâlin çıktığı ifade ediliyor. İfade eden sırf bu meal çalışmasını yerinde görmek için Mısıra giden Şair Eşref Edip’tir… Eşref Edip, bu meâli baştan sona okumuş ve çok etkilenmiştir.

Akif, meâlle ilgili yaptığı tashihleri yakın dostlarına gösterir: "Bunları hep, müsveddeden temize çektim. Bir kelimenin, en güzel zannettiğim karşılığını bir zaman sonra beğenmem. Daha münasip bir kelime aklıma gelirse, o kelimeyi çalışmamın ilgili kısmına koyarım"

Bu çalışmadan Akif'in kendisi de faydalanmış, büyük bir manevî huzur duymuştur. Akif, “Kur'an'ın Türkçe meâli için yaptığım çalışmalar, bu dünyada en üstün zevk ve huşû ile geçirdiğim anlar olmuştur. Hâlimde çok büyük manevî değişiklikler gördüm. Kimseye bir şey veremedim. Fakat ben çok şeyler aldım. Duyduğum manevî feyz çok büyüktür" diyebilmiştir.

Peki, ne oldu da bu Meal bitirilmiş olmasına ve resmi sözleşmeye rağmen Diyanete teslim edilmedi?

Aradan geçen uzun zamana rağmen Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri tamamlayıp teslim etmiş, Ahmet Naim hadis kitabını teslim etmişti ama Mehmet Akif bir türlü Meali teslim etmiyordu.

Atatürk, aracılar gönderiyordu, ancak Akif “hala tamamlanmadı” gerekçesiyle bitmiş meal çalışmasını teslim etmiyordu.

Sadettin Kaynak hatıralarında diyor ki, “Akif’in yazdığı meali çalmayı bile düşünmüştük…” İşte iş bu noktaya gelmişti. Ancak Akif’ten geri adım yok. Bu sefer yüklü paralar teklif edildi… Ancak cevabı yine “hayır” …

Bugün araştırmalardan öğreniyoruz ki, Akif’in bu kadar emek verip tamamladığı çalışmasını bunca teklife, ısrara rağmen teslim etmemesinin tek sebebi tefsirin dışında ayrı bir meal kitabı olarak basılacağını hissetmesidir. Bu hissi veren Ankara’daki dinde reform adı altında yürütülen çalışmalar olmuştur.

Akif, mealini 1928’de tamamlamıştır. Ancak aynı yıl Türkiye’de

Anayasa'dan "Devletin dini, din-i İslâm'dır" maddesi kaldırılmış ve aynı yılın Haziran ayında Dini Islahat Beyannamesi Türkiye'nin gündemine oturmuştur. Akif’in “benim mealimi Kur’an’ın yerine okutacaklar, ben yarın mahşerde Allah’a, resulüne ne cevap veririm” demiş ve meali teslim etmediği gibi, diyanetle yaptığı sözleşmeyi de feshederek aldığı avansı iade etmiştir. 

Sonrası artık biliniyor…

Akif, rahatsızlanıyor ve İstanbul’a dönmek zorunda kalıyor. Ancak meal çalışmasını emanet ettiği Mısır'da Ayn Şems Üniversitesi'nde profesör olan yakın dostu Mehmet İhsan Efendi'ye -Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun babasıdır- emanet eder ve şunu vasiyet eder:  "Ben şifa bulur, sağ salim geri dönersem, meâlin eksikliklerini tamamlar öyle basarız. Şayet ölürsem bu meâli yakarsın."  Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Mehmet Akif, 27 Aralık 1936'da Hakk'ın rahmetine kavuşur.

Akif’e ait meal çalışmasını yakılması ise 1961’de bugünkü İslam Konferansı Örgütünün genel sekreteri olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun önünde vuku bulur.

Şimdi asıl sorum şu;

Akif, hazırladığı mealin kullanılacağı düşüncesiyle diyanete teslimini yapmamışken, Elmalılı Hamdi Yazır’a ve Ahmed Naim, tefsir ve hadis çalışmasını tamamlayıp niçin diyanete teslim etmeye karar vermişlerdir? 

Fatih Bayhan - Haber7
bayhan.f@gmail.com
www.fatihbayhan.com.tr

Yorumlar30

  • Mehmet 3 yıl önce Şikayet Et
    Mehmet Akif Ersoy istiklal marşını kendi kitabına almayarak milletimindir demesi Hz Ömerin devlet malıyla kendi malını karıştırmaması gibidir.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Eren 4 yıl önce Şikayet Et
    Mehmet Akifin korktuğu bu dönemlerde başımıza geliyor Allah'ım bizi korusun
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Hasan 5 yıl önce Şikayet Et
    Ameller niyetlere göre değer kazanır. Nurlar içinde uyusun mehmet Akif Ersoy, hazreti Hamza ra gibi şehadetleri bizilerin yüreğini parçalayan ve benzer islama hizmet eden aslan yiğitlerin tarihimizde sayıları çoktur en büyük tesellimiz cennetlerde sonsuz ikram ve harikulade saraylar içerisinde sonsuza kadar zevk ü sefa yapacak olmalarıdır İNŞALLAH bizlerde onlara komşu olama şerefine nail oluruz amin.
    Cevapla Toplam 8 beğeni
  • Berke 2 yıl önce Şikayet Et
    Amin❤
  • deniz 6 yıl önce Şikayet Et
    Sorunun cevabini alamadim Mehmet A.ersoy neden meal yazmayı bırakmış?
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • Enver Miral 1 yıl önce Şikayet Et
    "Benim mealimi Kur'an yerine okutacaklar" diye endişe ediyor o yüzden bırakmış olmalı.
  • Kübra 5 yıl önce Şikayet Et
    Dikkatli okumalisin neden bırakmış çünkü o dönemde Latin alfabesine geçildiği için her sey turkcelesmisti ve Akif de yazdığı Kur'an'ın Türkçe ibadet için kullanılacağından korktu değerli kardeşim.
    Toplam 4 beğeni
  • Cafer UÇA 12 yıl önce Şikayet Et
    LOZANDA ne OLDUDA ANADOLU HALKINA VERİLEN SÖZLERDEN NEDEN VAZGEÇİLDİ -3. SONUÇDA: Atatürkün vefatında cenaze namazını laiklik gerekçesi kıldırtmayanlar ( saray muhafız komutanının zorlası ile ancak Saray bahçesinde 8-10 kişi ile Türkçe namazla yetinildi). Atatürk ün naaşı mumyalanarak, kurşun tabut içersin de ETNOĞRAFYA MÜZESİNE GEÇİCİ KABİRDE KONDU. ONBEŞ SENE SONRA ŞİMDİKİ ANITKABİRE O ŞEKİLDE GÖMÜLDÜ. SONRADA ANITKABİR BİR KUTSAL MEKÂN HALİNE GETİRİLDİ ve ÜLKE HEYKELLERLE DONATILDI. Resmi ve gayri resmi her durumda Anıtkabire veya heykellerin karşısında törenler ve bağlılık yeminleri yapılıyor. Müslümanlığı batıl, hurafe inananlara da yobaz diye yaygara yapanlar. Anıtkabiri kutsal alan haline getirerek, GERÇEK HURAFE ve BİAT KÜLTÜRÜNÜ OLUŞTURDULAR. Bütün bu yapılanları da Müslüman inancına uygundur deniliyor. Üstelik bunu Muhafazakâr olduğunu iddia eden siyasi partimiz de bunun öncülüğünü yapıyor. Dün dini inkâr edenler neden bugün baş başka konuşuyorlar. Şeb-i Arus töreninde İŞTE MEVLANA İŞTE İSLAM DİYEREK RİYAKARLIK YAPILIYOR.
    Cevapla Toplam 27 beğeni
  • Orhan yılmaz 1 yıl önce Şikayet Et
    Senin aklın İslam dinini anlamaya yetmez. Yalan sözler yazma . Atatürkü ağzına alma. Senin ağzın kirli. Salya akıyor. Rezil mahluk.
  • Durmuş tokbaş 1 yıl önce Şikayet Et
    Yüreğine sağlık kardeşim gerçek leri bir bir yazmışsın
  • AYHAN KOCAK 3 yıl önce Şikayet Et
    Kutsal demek manen değerli demektir. Kutsallık da hem.ahiri hem dünyevi olabilir. Ama kimse Anıtkabir'e mum adak mendil bağlayıp dilek dilemiyo istekte bulunmuyo. Orası sahiden kutsaldır çünkü elhamdülillah Müslümanım dememnize sebep olan bir dünya liderinin mekanıdır oraya yapıların ziyaretler de minnettir saygıdır sevgidir. Esas türbelere mezarlara adak adayan köhne bağnaz zihniyeti sorgula bence..
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat