Dişi kuşlar arasında pozitif ayrımcılık

  • GİRİŞ10.02.2016 07:57
  • GÜNCELLEME11.02.2016 07:56

İkisi arasında yapılan ayrımcılık adil değildir.

 

Daha önceki bazı yazılarımda da dile getirmiştim, AK PARTİ Türkiye’nin köhnemiş, kangren olmuş, çürümüş ve toplumu da içten içe çürüten birçok sorununa cesaretle el atmıştır.

Bu gerçeği sadece ben değil akıl ve insaf sahibi herkes kabul etmektedir. Kabul etmeyenler de ya kıskançlık ya da siyasi sebeplerle karşı çıkmış ama ortaya da alternatif yerine mugalata savurmuşlardır.

Mesele, bu memlekette taş üstüne taş koymak, adalete, Hakka, hakikate sımsıkı yapışmak ve Ülkenin sorunlarını çözmek ise, AK PARTİ, bu konuda dost düşman hiç kimsenin inkâr edemeyeceği adımlar attı.

Fakat atılan bu adımlar pratik hayatta hangi sonuçları doğuruyor bunu yakından sıkıca takip etmek gerekiyor. Aksi takdirde, yapılan iyi işler yavaş yavaş bozulmaya başlıyor ve nihayet yine eskiye dönülmüş oluyor yani çürüme başlıyor.

12 Eylül 2010 yılında yapılan referandum ile kadınlara pozitif ayrımcılık anayasaya girdi. Anayasanın bu konu ile ilgili 10. Maddesini biraz uzunca olmasına rağmen buraya almak istiyorum.

Madde 10:’’ Herkes, dil, din, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.’’

10.Madde sadece kadınlar için pozitif ayrımcılığa vurgu yapmıyor, kapsamı daha da genişletip toplumun mağdur olması muhtemel diğer kesimlerine de yayarak pozitif ayrımcılık yapmaya devam ediyor.

“…Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olamaz.” Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar ’’

Anayasa’nın bu maddesine karşı 78 milyon nüfusa yaklaşan Türkiye’de bir tek kişi bile karşı olamaz. Hepimiz bu konuda mutabıkız ve ben de 2010 yılındaki referandumda diğer % 60’a yakın evet oyu verenlerden birisiyim.

Sorun şurada ki; bu maddede,  kendilerine pozitif ayrımcılık uygulanan kadınlar arasında yani bizim galat-ı meşhurumuzun ifadesiyle Dişi Kuşlar’ ın birbiri arasında ayrımcılığa dönüşmüştür. Ve ne yazık ki bu ayrımcılık giderek daha da keskinleşmektedir.

Şöyle ki: Kadınlarla ilgili ağzını açan her Devlet büyüğümüz adeta bu ülkede sadece çalışan kadınlar varmış gibi konuşur oldu, ev kadınları neredeyse unutuldular ve hak, hukuk, para, pul söz konusu olunca sadece çalışan kadınları hatırlıyoruz artık. Böylece, anayasadaki kadınların pozitif ayrımcılık maddesi, kadınların kendi aralarında ve milyonlarca ev kadını aleyhinde, çalışan kadının lehinde bir pozitif ayrımcılığa dönüştü.

Çalışan kadınlarla ilgili, üretime katkı yapıyorlar sözü bile kadınlar arasında yapılmış bir bölücülüktür.

Sanki, Ev Hanımları ev süpürmüyor, bulaşık yıkamıyor, çamaşır yıkamıyor, ütü yapmıyor, yemek yapmıyor, çocukların ödevini yapmıyor, sosyal hayata katılmıyor (!), bunları üretimden,  bunları Ülkenin eğitimine, ekonomisine katkıdan saymayacak mıyız ?

Ev kadınları ülkeleri için daha fazlasını da yapıyorlar, mesela; çocuklarını anneanneye, babaanneye, kreşe, yuvaya bırakmayıp çocuklarla bizzat kendileri ilgilendiği için, psikolojik bakımdan daha donanımlı çocuklar yetiştiriyorlar, çocuklarına daha uzun ve kaliteli vakit ayırıyorlar.

Ayrıca, ev kadınları daha erken evlendikleri ve daha çok çocuk yaptıkları için, ülke nüfusunun en büyük ihtiyacı olan genç nüfusa katkıları, çalışan kadınlardan daha fazla olmaktadır.

TÜİK’in bu konuda bir araştırması olmuştu.’’ İş hayatındaki kadınların %35’i, ev kadınlarının %53’ü 3 veya 3’den fazla çocuk yapıyor ‘’ deniyor.

Böylesine net bilimsel bir sonuca baktığımızda da şu gerçeği açıkça söyleyebiliriz: Çalışan kadınlar Ülke nüfusunu yaşlandırıyor, ev kadınları ise nüfusu gençleştiriyor.

Bu durumda, önümüzdeki yıllarda nüfusumuzun Avrupa Ülkelerinde olduğu gibi yaşlanmasının önüne geçmek için şimdiden daha tutarlı, daha sürdürülebilir, fıtrata ve hakikate uygun pratikler peşinde olmalıyız.

Bir yandan, genç kızlarda okuma oranını yükseltmek gerçekten çok değerli bir gayret ama diğer yandan 40 yaşlarında, hala bekâr ve yüksek lisans hayalleri kuran işletmeci, ekonomist ve mühendis işsiz kızlar yetiştirmek ve bunlar ile bir yüksekokul bitiren ev kadınları arasında pozitif ayrımcılık yapmak insafa sığmaz.

Çünkü biri, yuvadaki dişi kuş ve yuvasını yapıyor ama öteki havadaki dişi kuş, yuvası falan belli değil ama biz Devlet olarak onun kuru hayalleri için destek üstüne destekler veriyoruz.

Aynı cins arsındaki bu pozitif ayrımcılık adil ve sürdürülebilir değildir.  

 

Ferman Karaçam

fermankaracam@gmail.com
fermankaracam@twitter.com
 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat