İstanbul, İstanbul’dan Büyüktür

.

  • GİRİŞ07.08.2019 09:19
  • GÜNCELLEME08.08.2019 09:43

Dünya hayatında her insanın kapladığı metafizik hacim farklıdır.

 

 

Kimi insan vardır bu dünyada “bir varmış bir yokmuş” gibi yaşar, ömür takvimindeki yaprak sayısı biter, sessizce bu dünyadan çekilir, gider.

Kimileri de şan, şöhret sahibi olur, dünya hayatında alkışı bol olur, parası, pulu, arazisi, katı, yatı çok olur.

 

 

Eli, kolu uzundur, istediği yere uzatır, isteğini alır, istediğine sahip olur, emrinde sayısız insan vardır.

Bu ikinci gruptaki insanlar mezarlığa da şaşalı bir şekilde giderler ama hepsi bu kadar.

Mezara girdikten bir süre sonra hatırlanmazlar, esameleri okunmaz.

Bir üçüncü grup insan da vardır ki; yaşadıkları dünya hayatının hemen hemen hepsini adeta başka insanlara adamışlardır. Yemeleri, giymeleri, barınmaları dışında bütün çabaları, işleri, emekleri diğer insanları mutlu etmek içindir.

Vefakârdırlar, diğerkâmdırlar, cesurdurlar, cömerttirler...

Bilgilerini ve kazançlarını paylaşmak bu insanların temel gayeleri ve huzur sebepleridir.

Böyle hayatlar bir süre sonra kendilerini aşar, topluma mal olur ve bir bakıma bu mal oluş, kendilerinden daha fazlası olur.

Ahiret hayatını dünya hayatında yaşadıkları için bir fizik, bir de metafizik hacim kaplarlar dünyada.

Peygamberler, Sahabeler, Şehitler, Alimler, Veliler, Zahidler, Erenler, Pirler, Büyük Liderler, Halk Kahramanları... bunlardandır.

Böyleleri dünyadan göçünce de unutulmaz.

Onların hayatlarının bir ucu asıl yurda, ahirete giderken, diğer yanıyla da bu dünyaya damgasını vurmuş adeta perçinlenmiştir.

Zaman, Altun’u paslandıramadığı gibi topluma mal olmuş “değerleri” de aşamaz, belki de; Zamanın Sahibi, o değerler için, tıpkı ateşe: “İbrahim’e karşı serin ol “ emrini verdiği gibi bizim bilemediğimiz bir emir vermiştir.

Bazı şehirler ve bölgeler de bu insanlar gibidir.

Kendilerini aşmış topluma, Medeniyete, Medeniyetlere, hatta insanlığa mal olmuştur.

Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul, Şam, Buhara, Semerkant, Diyarbekir, Endülüs... bu şehirlerdendir.

Mekke, Medine ve Kudüs’ü çok daha üst değerler olarak apayrı bir yere koyup, diğerlerine bakacak olursak, bunlar arasında da İstanbul, Peygamber (as) sözüne muhatap olması ile diğerlerinden ayrılmaktadır.

Şair’in bir taşına bütün bir acem mülkünü feda etmesi sadece O’nun geçmişi, tarihteki rolü ve değeri, coğrafi konumu, medeniyetlere başkent oluşu gibi sebeplere dayandırılsa da bugünkü kıymet hükümleri açısından da İstanbul kendisini aşmıştır.

Yani hem geçmişte, hem günümüzde ve hem de gelecekte İstanbul, unutulmayacak bir “değer” olarak kalacaktır.

Bu sebepledir ki İstanbul, İstanbul’dan daha büyüktür dedik.

Onu herhangi bir şehir olarak görmek, lafını yapıp, uygulamada layık olanı ona vermemek veya ona layık olanı elinden almak, kişiye/kişilere vebal olarak yeter.

Aslında bugün, bu kutlu şehirde yaşayan herkes, hepimiz; ona uygun olmayan yapılmışlardan ya da, onun hakkı olan yapılmamışlardan, ona verilmemişlerden sorumluyuz.

Bu şehrin bir “Aksakallıları”, bir bilgeleri olmalı değil miydi şimdiye kadar?

Nerede bu şehrin böğrüne saplanmaya yeltenmiş urların karşısına dikilecek er kişiler?

Nerede bu şehirde yaşayanları; buranın değerlerine inandıracak gönlü gani, hüneri âli, bilgisi, görgüsü, ilmi, birikimi olan vefalılar?

Nerede bu değerli kişileri bulup bir araya getirecek yöneticiler?

İstanbul, tamam; Anadolu’dan ya da başka yerlerden kopup gelen herkese ekmek kapısı, korunak, barınak olmuş olabilir ama bunların arasına dünyanın birçok yerinden sızıp karışan kötü niyetliler ayıklanmalıdır.

Bu kutlu şehri Teksas’a benzetmeye çalışanlara izin verilmemeli, titiz bir şekilde ayıklanmalı ve “özel” emniyet tedbirleri koyulmalıdır.

Bu şehirde suç işlemenin bedeli çok daha ağır olmalıdır.

Efendimizin övgüsüne mazhar olmuş bir şehri korumak için neden “özel” bazı önlemler almak garip karşılansın ki?

İstanbul, özellikle sur içi, mimari bakımdan yeniden ele alınmalıdır.

İstanbul, kültürel açıdan özellikle ele alınmalıdır.

İstanbul; Sahabi kabirleri, tarihi binalar, mabetler, yeşil alanlar, estetik, nüfus sirkülasyonu, ticaret, ekonomi, elektrik, su, doğalgaz, iletişim, güvenlik, dijital ve siber hayat, temizlik, imar ve her açıdan çok özel planlamalarla ve bazılarını yasalaştırarak yeni nesillere bırakılacak kadar değerli bir şehirdir.

Şimdiye kadar olduğu gibi bir bakış açısı ile İstanbul’a bakmak İstanbul’u daha fazla zehirleyecektir.

İstanbul’a olan bakış açımızı tamamen değiştirmeliyiz.

BM, dünya üzerinde 195 egemen ülkenin var olduğunu söylüyor, bunların yarısından fazlasından daha çok nüfusu olan ve inancımız, uygarlığımız, tarihimiz bakımından da önemi olan bu şehri neden hala 1920’lerin, 30’ların, 40’ların yasalarıyla, perspektifiyle ve anlayışıyla yönetelim, bu şehre olan bakış açılarımızı neden değişip onun hak ettiği yerden; daha yüksekten, daha büyükçe ve onun ruhuna daha uygun bir yerden bakmayalım ?

Bu mübarek şehre, bugüne kadar reva görülen kötülükler artık çoğaltılmamalı, bu şehirde en ufak bir görevi, yetkisi, makamı, mevkisi olandan, en yukarıdakine kadar herkese sesleniyorum:

Ey İstanbul’un uluları; Müftüsü, Valisi, Belediye Başkanı, İlçe Müftüleri, İmamları, Rektörleri, Dekanları, Eğitim Müdürü, Kültür Müdürü, Kaymakamları, İlçe Belediye Başkanları, İlçe Eğitim Müdürleri, Okul Müdürleri, Muhtarlar, Sivil Toplum Kuruluşları, Emniyet Görevlileri, İl ve İlçe Meclis Üyeleri, İstanbul sevdalıları, şairler, aşıklar...... hatırlatırım ki, siz, hepiniz gidecekseniz, bu şehir kalacak.

Bıraktığınız bu kutlu şehir ve torunlarınız ahirette yakanıza yapışsın istemiyorsanız, sorumluluğunuzu bilin, İstanbul’u koruyun, kollayın ve İstanbul’a, İstanbul’dan daha büyük bakın.

Çünkü İstanbul, İstanbul’dan Büyüktür.

CÜMLEDEN CÜMLEYE......

Dünya benim mülküm diyen sultanlara,

Âlem malını sayısız yığıp alanlara,

Yeme içme ile meşgul olanlara,

Ölüm gelse, biri vefa kılmaz imiş.

Mağrur olsan, ey dostlarım, işret kılıp;

Gece gündüz yalan deyip şuursuz yatıp;

Can alıcı gelir imiş bir gün yetip;

Böyle yerde gafil yürümek olmaz imiş.

Kul Hâce Ahmed, öleceğini bile gör sen;

Âhiretin hazırlığını kıla gör sen;

Varırım diye yol başında dura gör sen;

Melek’ül-mevt gelse, fırsat koymaz imiş.

Ahmed-i Yesevi/ DİVAN-I HİKMETTEN SEÇMELER

Hazırlayan: Prof Dr. Kemal ERASLAN

Ferman Karaçam - Haber

fermankaracam@gmail.com 

fermankaracam@twitter.com 

twitter.com/fermankaracam 

facebook.com/fermankaracam 

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat