Doğan Öz, dönemin Başbakan’ı Bülent Ecevit’e Özel Harp Dairesi ve kontrgerillayla ilgili bir rapor sunduktan sonra öldürülmüştü.
Uğur Mumcu, Derin Devlet, Gladio ve PKK arasındaki ilişkiyi araştırmaya başlamış ve çarpıcı delillere ulaşmıştı. 

Necip Hablemitoğlu, Köstebek adlı kitabında çok açık net olarak, Fettullah Gülen derin devlet örgütlenmesinden söz ediyor ve bunun Türkiye Cumhuriyeti’ne ağır ve yakın bir tehdit olacağını anlatıyordu. Sadece bununla da kalmamış, araştırmalarında Alman vakıflarının Türkiye’de Yasal olmayan faaliyetler yürüttüğü, etnik ve mezhepsel ayrılıkları körüklediği, altın madeni karşıtlarını örgütlediği yolunda çok önemli bilgilere ulaşmıştı.

VE MEHMET SELİM KİRAZ’A SUİKAST

Şimdi Milliyet gazetesinin dün verdiği bilgiye bakalım:

“Berkin soruşturmasını yürüten 5. Savcı olan Kiraz, hızlı bir çalışma temposu ile Berkin’in öldürülmesinde şüpheli olan ve kimlikleri tespit edilen polisleri ifadeye çağırıp bilgilerini istedi. Ancak açık kimlikler, emniyet tarafından 5 ay boyunca teslim edilmedi. Bunun üzerine Kiraz, 21 polisin ismini emniyete bildirip fotoğraflarını isteyince açık kimlik bilgileri gönderildi.”

Haberden de anlaşılacağı üzere DHKP-C’li teröristlerin katlettiği Savcı Mehmet Selim Kiraz faillere ulaşmak için hızlı bir adım atmıştı. Ama bu faillerden başka karanlık odaklara da ulaşabilirdi. Geçmişte Öz’lerin, Mumcu’ların, Hablemitoğlu’ların ulaştığı bazı yerlere; yerli ve uluslararası örgütlere, taşeronlarına vb. İçinden uluslararası network ağının geçtiği ve tıpkı Özdemir Sabancı suikastında olduğu gibi kritik hedeflerde kullanılan DHKP-C örgütü yine devreye sokuldu. Amaç, belli bir kitlesel desteğe sahip Berkin Elvan cinayetiyle ilgili duyarlılığa seslenerek hedefe ulaşmak ve asıl sebebi kamufle etmekti.

MEDYADAKİ AHLAKSIZLIK DAMARI VE KAMUFLAJI

Bunun için medya içindeki iş birlikçileri hazır bekliyordu zaten. Bu alçakça terör eylemini hoş göstermek de dâhil her türlü onursuzluğu yapabilecek seviyesizlikte ve ahlâkta olduklarını gösterme pahasına bu desteği sağlayabileceklerini ispat etiler.

Tüm terör örgütlerinin propaganda silahı olan o korkunç fotoğrafı yayınlayarak devletin güçsüz olduğu imajını yaymak istediler. Cumhuriyet Gazetesi, Hürriyet, Posta, Bugün, Taraf bunu yaptı. Cumhuriyet teröristleri “eylemci” olarak kutsadı.

CNN programcısı Mirgün Cabas “Bu eylem nasıl biterse bitsin çıkarılacak tek ders var: çocukları vurmayın, annelerini yuhalatmayın” sözleriyle DHKP-C’lileri akladı. Ama Serdar Akinan ondan daha cevvaldi ve insanlığın tüm ahlaki, vicdani birikimlerini reddederek şöyle yazdı:

“Bu derin hukuksuzluğa tepki DHKP-C’den patlıyor. İsyanı haksız bulmak mümkün mü?”

Ceyda Karan, Banu Güven, Barış Atay ve Hüseyin Aygün adlı canlıları saymıyorum bile.

CEMEVİNDE ÖLDÜRÜLEN UĞUR KURT’LA İLGİLİ ŞÜPHE

Neden davası süren Uğur Kurt konusuna girdiğimi sorarsanız şu kadarını söyleyebilirim ki çok ilgisi var. Cinayeti kabul eden polis memuru SK için 20-25 yıl arası ceza isteniyor. Affını, iyi halini, şusunu, busunu ekle 4-5 yıl sonra dışarıda.

Ancak aldığım duyumlara göre o gün Uğur Kurt vurulmadan önce bazı emniyet yetkilileriyle olayları çıkaran DHKP-C’liler arasındaki telsiz-telefon görüşmelerine ulaşıldığı, polislerin DHKP-C’lilerden eylem yapmalarını istediği ileri sürülüyor. Ve aslında hiç de öyle silahla ateş edilecek bir eylem olmadığı gözlemciler tarafından dillendirilmekte.

Kurt’un vurulduğu gün Twitter’da yazmıştım. Ertesi gün Alman hükümeti tarafından Köln stadında miting yapması engellenen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kapalı salon toplantısıyla aynı güne denk gelecek şekilde, salona çok yakın yerlerde Köln polis teşkilatı tarafından 8 miting izni verilmişti. Bu mitinglerin çoğunu Alevi dernekleri yapacaktı. Birini Neo Naziler, diğerini de Kürtler. Erdoğan’ın mitingini etkisizleştirmek için Alevilerin ve Kürtlerin mitinglerine katılımın yüksek olması amaçlanıyordu. Uğur Kurt’un cemevi’nin bahçesinde öldürülmesi bu anlamda çok kullanışlıydı.

yazının devamı için tıklayınız