Tayyip Erdoğan komünist mi?

  • GİRİŞ28.01.2015 10:04
  • GÜNCELLEME29.01.2015 08:13

AB denen ve ne olduğu artık büsbütün anlaşılmayan o garip varlığı da belli ki epey sarstı. Bu konularla ilgili herkes bundan sonra AB-Yunanistan ilişkilerinin ne olacağını konuşuyor. Dünyayı, Batı bloğunu, kapitalizmin merkezlerini, AB ofislerini, borsaları bir telaş sardı. Ve pazartesiden beri dünya medyasında izlediğim o telaş, bana çok ilginç, hatta şaşırtıcı bazı ilişkiler kurdurdu.

AB'yi sarsan ikinci kişi Erdoğan diye düşündüm. Kuşkusuz, İngiltere'nin kuşkuları var, Euro'ya geçmeyen diğer bazı ülkeler var ama birliğe sonradan katılan ve boynunu her türden satırın altına çaresizlikle uzatan ufak tefek Avrupa ülkeleriyle onlar bir değil.

İşte pazar günü yaptığı açıklamada, 'biz de AB'yi test ediyoruz ve kapısına gitmeyiz' dedi Erdoğan. Politik olarak doğruduryanlıştır o ayrı mesele ama Erdoğan'ın AB'yi sıkıştıran ikinci isim olduğu açık. Tsipras içeriden bunaltıyorsa AB'yi, Erdoğan dışarıdan bunaltıyor. (Bu arada ben AB yanlısı olduğumu hemen belirteyim.) 

Yunanistan-Türkiye arasındaki bu ilginç benzerlik sadece AB bağlamında ortaya çıkmıyor. Syriza'nın pazar günkü başarısı 2002'de Ak Parti'nin Türkiye başarısına tıpatıp benziyor. İyice sıkışmış, yolsuzluk, kötü yönetim, birkaç düzeyli kriz batağına saplanmış, tüm bu çıkmazların yükünü halkın sırtına vurmuş Yunanistan siyaset sınıfı silindi gitti. Syriza, neredeyse oyuncak haline getirilmiş, siyaset yapıyoruz diye adeta oyun oynanan bir halkın isyanıdır. Kabul edelim burada öne çıkan radikalizmidir. 

Ama bu radikalizmin soldan arındırılması, soyutlanması doğru değil, tepeden tırnağa yanlış olur. Aksine o radikalizmi hazırlayan iddiaların tamamı sol bir dünya görüşünün içinden derlenmiştir. Bu göz ardı edilemez. Yoksulların öncelikli oluşu, zenginden alıp yoksula verme önerisi, Yunan borçlarının AB'ye ödenmemesi... Tüm bu argümanlar düpedüz sol bir anlayışın uzantısıdır. Yani, sol olmasaydı radikal olmazdı Syriza.

Şimdi Avrupa bu sarsıntıyı yaşıyor. Unutulmuş, artık aşılmış kabul edilen iddialar ansızın denecek kadar kısa bir sürede ortaya saçıldı ve kendisine taraftar buldu. Şimdi, Syriza bütün bu iddialarını hayata geçirecek kadar sistemli bir 'sol' politika üretecek mi diye izlenecek. Yoksa sol siyasetin en önemli 'erişkin hastalığı' olan popülizmle mi devam edecek?... 

Bu sorunun cevabı hayati derecede önemlidir. En az, Syriza'nın AB'ye gönderdiği ve onu darmadağın eden salvo derecesinde önemlidir. Çünkü salt popülist bir politikayla ilerlemesi ve bir sol sistem kuramaması durumunda, AB baronları, şimdiden birbiri ardında açıklamalar yapan Lagarde ve bütün bu öfkenin odağında duran Merkel, Yunanistan yönetimine diz çöktürmek için elinden geleni yapacaktır.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat