Pastör suçsuz muymuş

.

  • GİRİŞ14.10.2018 10:43
  • GÜNCELLEME14.10.2018 12:35

''Verin gitsin'' diyenlerle, ''Hapislerde çürüsün'' diyenler arasına sıkışmış bir dış politika olabilir mi?

Ya da, Türkiye’nin dış politikasını belirleme gücünü kim hangi gerekçeyle elinde bulundurduğunu düşünebilir? 

 

 

Bir pastör üzerinden yediğimiz dayağın haddi hesabı yoktu kaç aydır. Amerika’daki Kasım seçimleri öncesi Evangelistlerin 100 milyon blok oyuna göz kırpan Trump, her fırsatta Pastör Brunson ismini andı, onun ne kadar iyi bir din adamı olduğundan filan söz edip, “evine dönmesi için çalışmaktan” söz etti.

İki yıla yakın zamandır tutuklu bulunan (ev hapsi dahil) Pastör Brunson mahkemece suçlu bulundu. Cezaya çarptırıldı. Tutukluluk hali cezasına mahsup edildi. Serbest kaldı. Amerika’ya uçtu.

Türkiye’nin dışındakilerin, ileri geri konuşmasına diyebileceğimiz bir şey yok. Amerikan yönetiminin bu meseleyi iç politik malzeme yapmasına da…

Ama içeriden yükselen seslere ilişkin birkaç şey söylemekte yarar var.

İlk önce şunu söyleyelim:

Brunson Türk yargısının verdiği karar ile suçlu bulundu. Cezaya çarptırıldı.

Yani, “Delil yetersizliğinden, falandan, filandan” serbest bırakılmadı. Bizzat mahkeme kararınca 3 yıl 1 ay 15 gün hüküm giydi.

İkincisi, Brunson ile ilgili tüm iddiaların ispatı mümkün olmadı. Bu demek değildir ki Brunson için öne sürülen iddialar gerçek dışıdır. Ama ispatlanamadı.

İspatlanamamasının bir sebebi de gizli tanıkların ifade değiştirmesidir. Burada Türkiye’deki yargılamaları eleştirebiliriz. Eleştirme hakkımız mahfuzdur.

Üçüncüsü, Brunson’un Amerika için ne ifade ettiğini cümle alem gördü. Türkiye’ye parmak sallamayan neredeyse hiçbir Amerikalı yönetici kalmadı. Tehdit etmeyen Amerikalının sayısı yok denecek kadar az.

Peki ne oldu? Türk yargısı o parmak sallamalarını ve tehditleri boşa çıkardı. Pastörü suçlu buldu. Cezasını kesti.

Dördüncüsü, Amerika, Pastör bahanesiyle iki bakanımız ile ilgili (İçişleri Bakanı Soylu ve Adalet Bakanı Gül) absürt bir karara imza attı. Bu karara rağmen Türkiye yargılamada geri durmadı.

Beşincisi, bu tür davaların siyasallaştığını hepimiz biliyoruz. Bu tür “adamlar”ın boyundan büyük işler yaptığını da…

Dolayısıyla Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda siyasetin yapması gerekenler bakımından siyasetçiler gereğini yapmıştır. Yargı da kendine düşeni. O kadar!

Ve son, Türkiye’nin Pastör Brunson’un tutukluluk döneminde gündeme getirdiği, FETÖ elebaşının iadesi meselesi bugün Amerika’nın kucağında durmaktadır. FETÖ ile ilgili Amerika’da bir soruşturma yürümektedir. Halkbank Genel Müdürü Hakan Atilla meselesine gelince, Atilla’nın ne ile suçlanıp neye mahkum olduğuna bakmak bile bize bir şey söylemektedir.

İşin özeti: Türkiye yıllarca boyunduruğu altındaki sözüm ona stratejik ortağına 15 Temmuz’un ve PKK terör örgütünün arkasında olduğunu “Sizi sobeledik” diyerek ilan etmiştir.

Sadece pastör ile değil, Amerika’nın İstanbul Başkonsolosluğu’ndaki “yerel” elemanıyla da bunu yapmıştır.

Diyeceğim o ki, pastör meselesi üzerinden devleti, hükümeti yıpratmak çabası boşunadır. Zira, gereken gerektiği kadarıyla; elden geldiğince yapılmıştır.

Bakmayın siz Trump’ın, “Başkan Erdoğan’a yardımları için teşekkür ediyorum” demesine. Bu onun Kasım seçimleri öncesi içeriye dönük verdiği mesajdan başkası değildir.

Bağımsızlaşabilmek o kadar da kolay değilmiş öyle değil mi?

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat