Hatırladığım ilk bayram sabahından arta kalanlar

.

  • GİRİŞ04.06.2019 10:44
  • GÜNCELLEME04.06.2019 10:44

Çocuktum. Henüz oruç tutmuyordum. Muhtemelen 5-6 yaşlarında olmalıyım. Hatırladığım ilk bayramdı.

Köydeydik. Dedem de sağ idi, ebem de. Babam başımızdaydı, Hüseyin amcam hayattaydı. Bizler küpür gibi bir dolu çoluk çocuktuk. Abimler, ablamlar, kuzenler hepimiz hep birlikteydik.

Ben torunların en küçüğüyüm. Adım dedemden yadigar.

Hatırladığım ilk Ramazan Bayramı. Köydeyiz. Hep birlikteyiz.

Sabahın erkeni. Dedem, babam, amcam camiye gitmiş, çoktan. Biz evdeyiz. Hepimizi kaldırmışlar. Evde bir telaş.

Ev dedimse aynı avluda kerpiçten iki göz oda, iki ayrı ev. Birine yukarı evdiyorlar -ki biz orada yatıp kalkıyoruz- diğerine ebenin evi. Dedemle ebem orada kalıyor. Bazen biz çocuklar onların yanında yer döşeklerinde yatıyoruz

Bayram sabahı ebemin evinde kadınlar telaşlı. Annem, yengem var. Yengem gencecikken dul kalmış “Hacca abla” dedik öldüğü güne kadar. 3 çocuğa hem ana hem baba olmuş. Nevzat amcam gencecikken göçüp gitmiş, yalan dünyadan.

Telaş had safhada. Annem ikide bir “Camici camiden çıkmadan sofrayı hazırlayalım” deyip duruyor. Benden büyük çocukların ayrı bir telaşı var. Her biri birer bez torba bulmuş ellerinde bekliyor. Kadınlar çocukların ayak altında fingirdemesinden rahatsız, ellerine geçirdiklerini fırlatıp, “Hadi gidin, camici camiden çıkınca evleri dolaşın” diye başlarından savmaya çalışıyor.

Benim bir büyüğüm ablam yanıma geldi, hatırlıyorum. “Al” dedi, “Bu da senin torban.” Elime buruşmuş bez torbayı tutuşturdu. Diğer çocukları gösterdi. “Hadi onlarla birlikte caminin önüne git. Camici camiden çıkınca evleri dolaşırsın.”

Evleri dolaşacaktık. Evlerdekilerle bayramlaşacaktık. Ellerini öpecektik. Onlar da bizlere üzüm, leblebi ağırlıklı çerez verecekti. Belki bazıları “kağıtlı şeker” bile verirdi kim bilir? Kağıtlı şeker o zamanlar en değerli bayram hediyesiydi. Bayram harçlığı o zaman bizim köyde henüz tedavülde değildi.

Caminin arkasındaki yola bütün çocuklar biriktik. Camide bayram namazını kılıyordu büyükler. Camdan görebiliyorduk. İçeride hafif yeşilimsi loş bir ışık, saf saf oturmuş büyükler hutbe dinliyordu. Dedem, babam, amcam yanyanaydı sırtlarını görüyordum.

Hutbe bitti. İbreem çavuş mimberden inerken, camiden tekbir sesleri yükseliyordu. Sonra birlikte dua ettiler ve cami içinde birbirleriyle musafahalaştılar. İlk önce cami kapısından gençler çıkmaya başladı. Tam o anda bizim çocukların en büyükleri “Camici camiden çıktı” diye bağırdı. Çocuklar her bir yere koşmaya başladı. Bizse bize; yani kuzenler ve kardeşler koşa koşa eve geldik. Avlu kapısından girerken bağırıyorduk, “Camici camiden çıktı, hu hu..!”

Evin kapısı açıldı, orta sahanlıkta sofra kurulmuştu. “Camiciler” beklenmeye başlandı.

Dedem önde, arkasında babam ve amcam ağır adımlarla önce avlu kapısından girdiler sonra yavaş yavaş evin kapısına yöneldiler. Açık olan kapıya babamın bir iki kez gülerek vurduğunu hatırlıyorum. “Selamün aleyküm” diyerek hep birlikte içeri girdiler.

Herkes ayaktaydı. Kadınlar ve çocuklar ayaktaydı. Bekledik. Dedem en başa dikildi. Önce ebem gitti elini öptü yanına durdu. Sonra amcam, sonra yengem, ardından babam ve annem. Dedemden başlayarak büyükten küçüğe el öpüp sıraya giriliyordu. En son ben hepsinin elini sırayla öptüm ve en sona dikildim. Dedem ayakta dua etti. Sonra da sofraya oturduk.

Bir curcunaydı. Çatal kaşık seslerine çocukların uğultusu karışıyordu. Herkes mutluydu. Sevinçliydi. Bayramdı.

Kahvaltıdan sonra emir geldi! Hadi bakalım bayram dolaşmasına fındık fıstık, şeker toplamaya dendi. Emri veren vermişti de ben o emri yerine getirecek cesarete sahip değildim. Kuzenler koştu gitti. Ben gitmedim. Gidemedim. Utanıyordum. Sonunda küçük ablam elimden tuttu, aşağı mahalledeki halamlara götürdü. Kapıyı çaldı.

Şerife halam kapıyı açarsa torbamı uzatmamı söyledi. Uzattım. Halam benim yanaklarımdan bir güzel öptü. Elini uzattı. Öptüm. Sonra da “Büyümüş de bayramlaşmaya mı gelmiş” diyerek içeri gitti. Biraz sonra elinde kağıtlı şekerlerin de olduğu bir şekerlikle çıka geldi. Uzattı. Bir tane aldım. Bir tane de o verdi. “Hadi git, şimdi de komşuları dolaş” dedi. Ama ben ablamın elini hiç bırakmadan evin yolunu tuttum.

Şimdi yine aynı avludayım. Yaşım 50’yi geçmiş haldeyim. Ebemin evi bugünlerde ardiye. Yukarı ev hala açık hamdolsun. Ama ne dedem, ne ebem, ne babam, ne amcam, ne yengem var şimdi hayatta. Bu avlu hala onların hatıralarıyla dolu.

Sanki dedem az sonra camiden çıkıp gelecek. Babam harmandan ağır ağır yokuşu çıkıp avlu kapısında belirecek, ebem tek bir kara tavuğunun ardından samanlığa girecek... Amcam öksürerek geldiğini belli edecek gibi. Oysa onlar çoktan gittiler. Şimdi geride bir anam kaldı bir de anılar.

Gittiler her birinin bir mezar taşı kaldı bu yanda.

Şimdi birazdan avludan çıkıp önce camiye sonra mezarlığa gideceğim. Her birini selamlayıp her birine ayrı ayrı Fatihalar, İhlaslar göndereceğim. Sonra da dönüp hatıralarının yaşadığı bu avluda bir Ramazan Bayramı’nda elimde çukulata ve şeker dolu şekerlikle bayram gezen çocukları bekleyeceğim.

Bayramınız mubarek olsun.

Yorumlar2

  • Osman 4 yıl önce Şikayet Et
    Ne güzel anlatmışsın ÇOK duygulandım
    Cevapla
  • Yolcu 4 yıl önce Şikayet Et
    Allah rahmet eylesin Okurken çok hüznlendim..
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat