Karadeniz'e dikkat! Montrö fırsatı kaçtı..

Bu konuyu yıllardır yazıyorum. Sanırım Türkiye'de bu endişeyi taşıyan ben ve birkaç kişiden başka kimse yok.

  • GİRİŞ16.04.2014 10:42
  • GÜNCELLEME16.04.2014 10:42

Karadeniz bir Doğu Akdeniz haline gelir mi? Basra Körfezi ve Kızıldeniz'den sonra dünyanın en karmaşık sorunu olmaya doğru sürüklenen Doğu Akdeniz'deki güç çatışmalarının benzeri Karadeniz'de, özellikle de Doğu Karadeniz'de ortaya çıkar mı?

Bu konuyu yıllardır yazıyorum. Sanırım Türkiye'de bu endişeyi taşıyan ben ve birkaç kişiden başka kimse yok. Ama ufukta böyle bir ihtimal var. Hem de ciddi bir ihtimal bu ve Türkiye'nin gelecek hesapları için Akdeniz çevresine yoğunlaştığımız kadar Kuzey'e de yoğunlaşmamız elzemdir.

Ukrayna'da, Gürcistan'da yaşanan Kadife Devrimler muhtemel bir Karadeniz krizinin habercisiydi. Ortadoğu'da olduğu gibi Karadeniz'e kıyıdaş ülkelerde de ciddi bir hareketlilik yaşanıyordu.

Fay hatları belliydi ve sarsıntı ufak ufak geliyordu. Kafkas petrolleri, Ukrayna üzerinden geçen enerji koridoru, İran-Rusya ekseni ve ABD ile Avrupa'nın bu bölgedeki Rusya nüfuzunu kırma çabaları bu bölgede müthiş bir güç savaşı başlattı.

KUZEY FAY HATTI

Balkanlar'dan Kafkaslar'a uzanan Kuzey Fay Hattı'nın belki de kırılma noktası Ukrayna'ydı ve bu gerçekleşti. Ukrayna, Doğu-Batı sınır ülkelerinden biriydi ayrıca. Şimdi parçalara ayrılıyor. Fiilen bölündü. Doğu-Batı güç çatışması bir ülkeyi daha kurban haline getirdi.

Belki Suriye benzeri bir iç savaş çıkacak ya da daha hafif krizlerle ülke paylaşılacak. Ama Ukrayna krizinin yakın gelecekte Kafkaslar'da ve Balkanlar'da yeni krizleri tetikleyeceğini şimdiden not edelim.

ABD'nin Ukrayna'yı silahlandıracağına dair haberler geliyor. Böyle bir plan, ülkenin tamamen 'cephe ülke'ye, 'Garnizon ülke'ye dönüşmesi anlamına geliyor ve bu durum ülkeye asla huzur getirmeyecektir.

Bulgaristan ve Romanya'daki ABD üsleri, NATO/ABD askeri varlığının hızla güçlendirilmesi, bu ülkeleri daha Gürcistan savaşı sırasında 'garnizon ülke' haline getirmişti. İki ülke bundan sonra da alabildiğine silahlandırılacaktır. Rusya'nın Kırım'ı ilhak edip Ukrayna'nın bazı bölümlerini de ilhak etmeye hazırlanması, Orta Asya, Kafkaslar ve Doğu Avrupa'da endişelere yol açmıştır.

Batı blokunun bu korkuyu besleyeceğini, korkuya paralel biçimde bu bölgelerdeki askeri varlığını güçlendirme meşruiyeti arayacağını söylemeye gerek yok. O zaman bu ülkeler askeri/güvenlik stratejilerine teslim olacak demektir.

Adı geçen ülkelerin, Macaristan, Polonya'yı da eklersek, CIA işkence uçuşları ve sorgu merkezleri projesinde de etkin biçimde kullanıldığını biliyoruz. İsrail'in bu ülkelerdeki askeri varlığını, özel anlaşmalarını da.

Bütün bu işaretlerin merkez üssü Karadeniz. Doğu-Batı çekişmesinin, güç mücadelesinin yeni cephesi Karadeniz. Kıyıdaş ülkelerin hiç biri bu gerilimden uzak durma şansına sahip değil.

Gürcistan savaşı sırasında Batı bloku bu ülkeye yeterince yardım edemedi, bir şekilde yalnız bıraktı. Bu durum, Ukrayna halkının da Batı'ya güvenini sarstı. Yarın Rusya karşısında yalnız kalacaklarını iyi biliyorlar. Çünkü Batı ittifakı, ülkeleri kurtarmak için doğrudan operasyona girmiyor, yerel halk üzerinden, onları çatıştırarak yardım ediyor görüntüsü altında kendi nüfuz alanını kurma yöntemini uyguluyor.

TÜRKİYE MONTRÖ FIRSATINI KAÇIRDI

Yine Gürcistan krizi sırasında ciddi bir Boğazlar tartışması başlamıştı. Ukrayna krizi ile tartışma yeniden alevlendi. Rusya-ABD arasındaki Karadeniz mücadelesinde Boğazların kritik durumu tekrar uluslararası tartışma konusu oldu. ABD savaş gemilerinin Karadeniz'i mekan tutması, Gürcistan krizi sırasında Türkiye ile Rusya'nın 'yaklaşık' tutumlarıyla önlendi. Daha doğrusu iki ülke, Karadeniz'in bir NATO/ABD gölü haline gelmemesi konusunda benzer düşüncelere sahipti.

Öncelikle Türkiye tarihi bir fırsat kaçırdı. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, bugünün Türkiye'si için kabul edilebilir bir sözleşme değildir. Türkiye'nin elini kolunu bağlayan, Boğazlar üzerindeki egemenlik hakkını sınırlayan sözleşmenin değiştirilmesi gerekiyordu. Bunun için Soğuk savaş döneminin bittiği, Sovyetlerin dağıldığı, ortamın belirsiz olduğu dönemde son derece elverişli bir fırsat çıktı ortaya.

Ama Türkiye bunu değerlendiremedi. Konuyu uluslararası gündeme taşıma basiretini gösteremedi. Bugünleri öngöremedi. Doğu-Batı güç yapılanması şekillenmeye başladıktan sonra o elverişli ortam yok oldu. Tamamen Türkiye'nin aleyhine olan sözleşmeyi değiştirmek bundan sonra çok daha zor olacaktır. Büyük Kanal Projesi'nin sadece bu yüzden bile acilen gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Ama şu da bilinmeli ki, projeye yönelik uluslararası itirazlar giderek güç kazanacaktır. Çünkü söz konusu proje, bölgesel güç denklemini etkileyen, ekonomik boyutunun çok ötesinde stratejik bir projedir.

Karadeniz'in en kritik bölgesi gelecekte Doğu Karadeniz olacaktır. Kafkas petrollerinin uluslararası piyasaya aktarılmasına dönük planlamalar bölgeyi bir tür enerji kavşağına dönüştürecek, böyle olunca da bölgenin uluslararası niteliği artacaktır.

Türkiye'nin, Karadeniz çevresini içine alan geleneksel oluşumların çok ötesinde bir Karadeniz perspektifi, stratejisi belirlemesi gerekiyor. Bu yapılırken de, kıyıdaş ülkelerin mümkün olduğunca bölgeden uzak tutulması, bu alanın uluslararası güç çatışmalarının merkezine dönüşmesini önleyici bir boyutu olması gerekiyor.

Yazının tamamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat