Cemaat devletin sahibi mi?

  • GİRİŞ30.07.2014 09:46
  • GÜNCELLEME30.07.2014 09:46

 Asker dün "Cumhuriyet'i koruma-kollama" gerekçesiyle siyasete müdahale ediyordu; bugün de Cemaat "devleti koruma" adına hukuk dışına çıkıyor. 

Müfettiş raporlarına göre İstanbul Emniyet İstihbaratı sadece bu ilde 60 bin 514 kişiyi dinledi. Dinlenenler arasında Türkiye'nin bütün önemli simaları var. Sanat dünyasından, akademiden, iş dünyasından, sosyeteden, medya ve siyaset aleminden neredeyse herkes dinlenmiş. Üstelik bütün dinlemeler ya sahte isimlerle veya IMEI numaraları üzerinden yapılmış.  Yani yasal görünen işlemlerin kendisi aslında bütünüyle sahte ve yasadışı. Müfettiş raporlarına göre bu polis şefleri "hukuk dışı"na çıktı. Askerin geçmişte "rutin dışı"na çıktığı gibi...  
Polis hukuk dışına çıkma yetkisini ve hakkını kendisinde nasıl buldu dersiniz? Kanunun vermediği bir yetkiyi nereden aldılar? Gözaltındaki polislerin savunmalarına ve aralarındaki dayanışmaya bakılırsa hepsinin kendisini bağlı hissettiği bir örgüt ve ideoloji var. Cemaat'in emir ve talimatlarını hukuk devletinden daha üstün tuttukları için rahatça kanunla belirlenmiş yetki ve görevlerin dışına çıktılar. Cemaat direktiflerini daha üstün, daha kutsal bulmasalar hukuku bu kadar kolay ayaklar altına alabilirler miydi? 

Hukuk dışına çıkma hakkına kimler sahip olabilir? Böyle bir "hak" kuşkusuz kimse için söz konusu değildir; ancak kendisini devletin sahibi sananlar, "rutin dışı"na çıkmayı bugüne kadar hep kendilerine hak gördü. Askerler böyle değil miydi? Cumhuriyet değerlerinin tehlikede olduğunu düşünen generaller siyasete müdahale etme hakkını kendilerinde buluyordu. Çünkü kendilerini devletin asıl sahibi görüyorlardı. Cumhuriyet'i onlar kurmuştu, yönetmek de sadece onların hakkıydı! Milli iradeyi, siyaset kurumunu ülkenin "yabancı" unsurları, "dışarıdan" sayıyorlardı.  

Merak ettiğim bu hastalığın Cemaat’e nasıl bulaştığı? 40 yıldır gizlice devlete sızmak Cemaat'te böyle bir bilincin oluşmasını mı sağladı? O kadar gizlilik, yeraltı çalışması, emek yüzünden mi? Yoksa askeri tasfiye etme, güç dengelerinin dışına itme becerileri mi onları yoldan çıkardı, zehirledi? Güç sarhoşluğu mu? Balyoz'da olduğu gibi 200'den fazla askeri tek kalemde hapse göndermeleri, eski polis şefini “komünistlik”ten, Genelkurmay Başkanı'nı "terörist başılıktan" içeri atabilme becerileri mi akıllarını başlarından aldı?  
İstanbul Emniyet İstihbaratı bu ülkenin ana muhalefet partisi mi? Meclis'te CHP, MHP ve HDP'ye düşen görevleri neden kendi üzerlerine vazife bildiler? Ülkenin siyasi düzenini değiştirmeye neden kalktılar?  

Polis şeflerinin mahkemede politik aktörler gibi davrandıkları da herhalde gözlerden kaçmamıştır. Diğer bütün politikacılar gibi onlar da bu ülke için en iyisini kendilerinin bildiğini düşünüyor. Kendilerini politikacılardan daha üstün buluyorlar; kendilerini bu devletin "asli" parçası, politikacıları ise "yabancı" ve "geçici" görüyorlar. Bu polis şefleri, çok partili hayata geçtiğimiz günden bu yana askerlerin politikacılar için kullandığı o kadim suçlamayı tekrarlıyor; siyasetçileri yolsuzlukla suçlayarak kendilerine "soylu" bir nitelik atfediyorlar. Asker kendisini hep "asil" gördü, seçilmişleri ise "avam"; bu polis şefleri de kendilerini "ahlaklı", siyasetçileri "ahlaksız" olarak değerlendiriyor. Yönetme yetkisinin kendilerinde olması gerektiğini savunuyorlar. 

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat