Muhalefet neden panikledi?

....

  • GİRİŞ12.01.2019 10:17
  • GÜNCELLEME12.01.2019 10:17

Son yazımda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birçok kesimi kapsayan teşvikleri içeren müjdelerinden bahsetmiştim. Vatandaşlarımızın bu imkanları iyi takip etmeleri çok önemli. Bu teşvikler sektörleri ilgilendirdiği kadar işçi, memur, esnaf, ev kadınları, gençler, maddi sıkıntı çeken her kesimi de kapsıyor. Sektörler bu imkanları daha yakından takip ediyor ve faydalanıyorlar. Ancak bireylerin de bu konuda dikkatli olmaları ve süreleri kaçırmamaları mağduriyet oluşmaması için çok önemli.

Öte yandan, bu müjdeler AK Parti’nin seçimler öncesinde yapıp sonra rafa kaldırdığı dar bir siyasi strateji değildir. 2002’lerde beş milyar lira olan sosyal yardımlar 2018 itibarıyla 55 milyar lirayı geçmiştir. Buna sektörlere yapılan teşvikler dahil değildir. Yani AK Parti hükümetlerinin işbaşında olduğu bu 16 yılı aşkın sürede yönetim mantığı sosyal devlet şeklinde oturmuştur.

Muhalefetin bu sosyal yardımları birer seçim rüşveti olarak itibarsızlaştırmaya çalışması yeni bir durum değil. Kendilerini sözüm ona “sosyal demokrat” veya “sosyalist” diye pazarlamaya çalışan bu düşkün anlayışın, milyonlarca insanı rahatlatan bu politikaları en azından desteklemesi, varsa eksiklerini öne çıkarması gerekirdi. Oysa onlar, insanları hâlâ “kömür”, “makarna”ya oy veren insanlar olarak görüyorlar. Halbuki, devletin birinci vazifesi devlet kaynaklarını dezavantajlı kesimlerin lehine harekete geçirmek değil midir?

Dünya bugüne kadar kapitalist/neoliberal devlet ile sosyalist devlet arasında sıkışmış kalmıştı. Hem ABD, hem de SSCB pratiklerini yaşadıktan sonra, son 30-40 yıldır Çin örneğinde devlet kapitalizmini deneyimliyoruz. Bunların hiçbirisi yoksul, dezavantajlı geniş halk kitlelerini memnun etmemiştir, mantığı gereği de memnun edemez. SSCB’nin yıkılışı, Trump fenomeni, Fransa olayları ve ırkçılık bunun bir tezahürüdür aslında.

Gelinen tecrübede, ne devletin piyasayı tamamen zapturapt altına aldığı, ne de insanların piyasanın insafına terk edildiği sistemlerin çalışmadığı anlaşıldığında, serbest piyasa mantığını reddetmeyen, dünya ile entegre, özgürlükçü, rekabete, üretime dayalı, ancak halktan yana hakem rolünden de kaçınmayan sosyal devlet mantığı ortaya çıkmıştır.

Sermaye düşman, sermayedar hain değildir. Ancak bu anlayışta devlet, iyi bir orkestra şefi gibi, vatandaşları tröstlerden korur, onun ezilmesini önler, kendi gelirlerini de milletin lehine tercihlerle tabana yayar.

Zaten şu düşük faiz konusu da bu meselenin temeli değil midir? 2002 yılı itibarıyla toplanan her 100 liralık verginin 86 lirası borçlanma faizine giderken, bu rakam günümüzde 16 liraya inmiştir. İşte artan sosyal yardımlar ve teşvikler, yatırımlar ve büyüme, bu doğru, halkçı siyaset anlayışından kaynak bulmaktadır.

AK Parti milletin düne kadar esirgenen anasının sütü gibi helal olan hakkını yine millete döndürmektedir. Kimse AK Parti’ye oy vermek zorunda değildir. Başarılı olduğunu düşündüğünde verir, düşünmediğinde de vermez.

Muhalefetin paniği, sanırım AK Parti’nin başarısının bir ispatıdır.

AKŞAM GAZETESİ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat