AK Parti ve Türkiye'nin kader seçimi

  • GİRİŞ24.04.2015 07:53
  • GÜNCELLEME27.04.2015 07:48

“Yüzde 50 bandında bir oy alacağız” diyenler var.

Partinin bu civarda, hatta Başbakan Davutoğlu’nun ortaya koyduğu hedef olan yüzde 55 oranında oy alma kapasitesi var mı? Var.

Ancak mevcut veriler, parti oylarının 2011 seçimlerine göre 4-5 puna daha aşağılarda olduğunu gösteriyor.

Güvenilir bulduğum araştırma şirketlerinin son anketleri, AK Parti’nin oylarının yüzde 45-46 bandında, CHP’nin yüzde 23-24, MHP’nin yüzde 15-16, HDP’nin ise 9-10 civarında bir halk desteğine sahip olduğunu gösteriyor.

 

Bu rakamlarda gösteriyor ki, 2011 seçimleri ile kıyaslandığında AK Parti ve CHP’nin oylarında bir düşüş, MHP ve HDP’nin oylarında ise artış var.

Üzerinde durulması gereken asıl veri ise, partilerin alacağı oy oranından çok Meclis’te elde edecekleri sandalye sayısı ile ilgili olanı.

Neden derseniz, hükümet kurma işleri, oy çoğunluğuna göre değil, Meclis aritmetiğine göre oluşuyor.

 

Meclis’te nasıl bir aritmetik çıkacağını ölçebilmek için her ilde ayrı ayrı araştırma yapıp ona göre bir öngörüde bulunmak gerekiyor.

Toplam oy oranlarının bu yönüyle yanıltıcı bir tarafı var.

Bununla birlikte, yukarıda zikrettiğimiz oy oranlarına baktığımızda, üç aşağı, beş yukarı bir tahmin yapılabiliyor.

Bu işleri bilenler, mevcut tabloya göre (HDP’nin barajı aşması halinde) Ak Parti’nin 280-290 aralığında bir milletvekili çıkarabileceğini öngörüyor.

 

Yani neresinden baksanız, iktidar partisi açısından kritik bir durum olduğu ortada.

Parti oylarının şu halinden 4-5 puan daha düşmesi, HDP’nin de barajı geçmesi halinde, Türkiye 2001 öncesi koalisyonlar dönemine mahkum hale gelebilir.

 

7 Haziran seçimleri bizler kadar, yabancı çevreler tarafından da yakından izleniyor.

Geçen haftasonu CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun AB büyükelçileri ile yaptığı toplantıda, bu beklentiyi satın aldığını gösterecek şekilde, “anlaşmamız halinde MHP ve HDP ile koalisyon kurabiliriz” demesi, Ak Parti’den kurtulmak isteyen yabancı çevrelerin arzu ettikleri dalga boyuna uygun bir açıklama olarak karşımıza çıktı.

Yeryüzünde Türkiye için isteyebilecekleri en büyük nimet olan koalisyon ihtimalini diri tutmaya çalışan bu çevrelerde, ‘last decades’ (kayıp on yıllar) ifadesinin son günlerde revaç bulduğu görülebiliyor.

 

7 Haziran’da sandıktan koalisyon aritmetiği çıksa bile, muhalefetin bunu yapabilecek kapasitesinin olmadığı ortada.

En basitinden HDP ve MHP’nin aynı hükümette buluşabilme ihtimali, yok denebilecek kadar az.

Ancak Ak Partili bir koalisyonun yıpratıcı-tüketici etkisinin ne olacağını yabancılar bizden daha iyi hesap ediyor olmalılar.

Her durumda, 7 Haziran’dan çıkacak bir koalisyon aritmetiği Türkiye’yi yeni bir ‘last decade’ dönemine sokacak, 12,5 yılın birikimleri berheva olacak, 2001 öncesi ekonomik ve siyasi şartlar, belki daha şok edici şekilde karşımıza çıkacak.

 

Mevcut şartlarda, Ak Parti’nin tek başına iktidar olma şansı, daha yüksek bir ihtimal.

Siyasette iddialı olma düşüncesi, geçmiş seçimlerde alınan yüksek oranda oy oranları, Ak Partili yetkilileri topluma karşı ‘kendinden emin’ bir portre sunmaya zorluyor.

Bu anlaşılabiliyor.

Ancak bu durumun, toplumun koalisyon dönemlerini hatırlamakta zorluk çekmesi gibi bir ‘yan etkiye’ yol açması kaçınılmaz.

Yapılan araştırmalarda halkın yüzde 65’nin tek parti iktidarından yana olduğu görülüyor.

Yönetimde istikrarın ülkeye neler kazandırdığı, siyasi ve ekonomik krizlerin neler kaybettirdiği de toplum tarafından ayn-el yakin tecrübe edilmiş durumda.

Bu bilincin canlılığını korumasının yolu, koalisyon tehlikesinin diri tutulmasından geçiyor.

Bunun için Ak Parti, kampanyasını “nasıl rahatlıkla iktidara geliyoruz” formatından çıkarıp, “koalisyonlar gelirse bu ülke neler kaybeder” noktasına taşımalı.

Bu farkındalık oluşturulmazsa, ileride tarih kitapları ‘özgüven zehirlenmesine’ dair yeni bir örnekten söz etmek durumunda kalabilir.  

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat