Suriye savaşı ve Ankara'nın altın vuruşu

Bu günlerde Suriye savaşının geldiği noktaya eski bilgiler ve ezberler üzerinden baktığınız takdirde, yaptığınızı zannettiğiniz analizler sizi yanlış adreslere götürebilir.

  • GİRİŞ02.07.2015 08:42
  • GÜNCELLEME03.07.2015 08:41

Ankara’nın; artık çok daha kararlı bir noktaya geldiği görülebilen ‘Güvenli Bölge’ girişimini “Ortadoğu bataklığına saplanmak”, “Suriye iç savaşının bir parçası olmak” gibi tabirlerle açıklamaya çalışmak sizi iki noktaya götürür. 
Ya, ‘seyirci kalmanın’ maliyetini göze almak durumunda kalırsınız, ya da savaşın geldiği noktayı akıllıca analiz ederek ölçülebilir riskler alır, kendi hamlelerinizi yaparak kazançlı çıkarsınız. 
 
Gelmeye çalıştığım nokta şurası: 4 yılı aşkın süredir kanlı bir şekilde süregelen Suriye savaşı, son üç ay içerisinde olup bitenlerle yeni bir safhaya girdi. 
Ülkede güç dengesi hızlı bir şekilde değişti, değişiyor. 
İyi analiz yapıp buna göre hamle de bulunmak derken bunu kast ediyorum. 
 
Gelinen noktada karadaki sınırlı varlığını İran’ın topladığı gönüllüler ve Hizbullah militanlarına borçlu olan Esad rejimi, artık mecali tükenmek üzere olan bir yorgun savaşçıya dönüşmüş durumda.
Ülkenin kuzeyi, Güneyi ve Doğusu ile ilgili hakim olma ümitlerini hepten yitirmiş olan rejim, Şam ve Nusayri nüfusun yoğun olarak yaşadığı Akdeniz Kıyısındaki Lazkiye etrafına kapanmaya çalışıyor. 
İşin bu noktaya gelmesinde temel etken şu: Muhalif gruplar adeta küllerinden doğarcasına yeniden toparlandı ve güçlerini birleştirerek taarruza geçtiler. 
 
Esad rejiminin ağır kayıplar vererek yukarıda sözünü ettiğim sınırlara çekilme noktasına gelmesi, Suriye ile ilgilenen herkesi yeni duruma göre yeni bir pozisyon almaya zorluyor. 
Ankara’nın son haftalarda yapmakta olduğu şeylere de biraz bu gözle bakmak gerekir. 
 
FİİLİ BÖLÜNME VE SAVAŞIN SONUNA DOĞRU MU?
 
Örneğin ABD, Esad’ın çekilişi ve bir daha kuzeye güçlü şekilde gelemeyeceği tespitiyle hamlelerini yapmaya başladı. 
Yeni müttefiki PYD ile işbirliği yaparak tam da Türkiye’de herkesin 7 Haziran seçimleriyle ilgilendiği bir sırada Tel Abyad’ı PKK’nın Suriye kolu olan örgüte teslim etti. 
Rojova’nın iki sözde Kantonu birleşmiş oldu bu şekilde.  
 
Devamı, batıdaki Afrin sözde Kantonu’nun diğerleriyle birleştirilmesi suretiyle gelecekti. 
Ama bu aşamada Ankara’nın Güvenli Bölge hamlesinin adı bile yetti. 
Bu saatten sonra üçüncü parçayı birleştirme planının hayata geçirilmesi mümkün görünmüyor. 
 
İzlediği bu kararlı tutum, önümüzdeki süreçte Türkiye’ye üç şey kazandırabilir. 
 
1-Türkiye’nin Suriye’deki tek ve gerçek dostları olan ve Suriye halkının meşru temsilcisi olan Muhalifler ilerleyişlerine kaldıkları yerden devam ederler. Mesela ülkenin en büyük kenti Halep ele geçirilip, ilerleyiş, Şam ve Lazkiye’ye doğru devam edebilir. 
 
2-Muhaliflerin güçlenmesi ve yeni mevziler kazanması, PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde ‘kafasına göre takılma’ lüksünü de ortadan kaldıracaktır.
Türkiye’nin garantörlüğünde, PYD’nin uyduruk Kantonlarının yerine Türkiye’yi de rahatsız etmeyecek bir modelin hayata geçirilme şansı artacaktır. 
 
3-Böylece ABD ve Avrupa’nın, PYD üzerinden coğrafyamızın bu bölümünü kafalarına göre dizayn etme çabaları akim kalacaktır. 
 
Türkiye’nin Cerablus’tan başlayıp batıya doğru ilerleyen 110 km lik Hat’ta bir güvenli bölge oluşturması halinde ortaya çıkacak güvenlik riskleri yok denemez elbet ama, düne göre bugün daha azdır. 
Bir defa deminden beri anlatmaya çalıştığım gibi, Esad rejiminin buralarla ilgili bir hevesi kalmamış görünüyor. 
4 yılda 80 binden fazla askerini kaybeden rejimin kendi canının derdine düştüğü bir dönemde, öbür taraftan birilerinin tam da bu yeni durumu fırsata dönüştürmeye çalıştığı bir dönemde Ankara’nın kendi çıkarını (ve tabi Suriye halkının çıkarını) gözeten böyle bir hamlesinin başarı şansı yüksektir. 

Sonuçlarını görünce anlayacağız belki ama buna bir nevi bekleyip bekleyip altın vuruş yapmak da denebilir. 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat