Yunanistan'a bakıp hale sükretmek!

Komşumuz Yunanistan’ın içinden geçtiği ekonomik kriz, önemli bir hadise olunca gündemimize geliyor.

  • GİRİŞ07.07.2015 09:04
  • GÜNCELLEME08.07.2015 07:45

En son Pazar günü yapılan referandum ile, ülkenin 5 yıldır içinde bulunduğu ve içinden çıkması çok da mümkün olmayan durumunu yeniden hatırladık, son verilere bir daha baktık.

5 yıldır krizle boğuşan, daha kötüsü yarına dair bir umut ışığı göremeyen Yunan halkının yaşadığı acılar, Ege’nin beri yakasında genellikle iki tür duygu haliyle karşılığını buluyor.

1-Yunanistan’a bakıp halimize şükrediyoruz.

2-Krizlere şerbetli olmakla birlikte, rahata alışıp geçmişi unutmaya başlamış bir toplum olarak ne zaman ki bir takım siyasetçiler popülizme yönelse “cısss” diye uyarılmak suretiyle Yunanistan’ı hatırlıyoruz.

Emekli, çalışan yapılan zamlara dair ne zaman mutsuzluk beyanında bulunsalar, “sonumuz Yunanistan gibi olur” cümlesini karşılarında buluyorlar.  

Hayır, tehdit ya da şantaj değil düpedüz bir gerçek bu.

Yunanistan’da bizim emeklimizin, memurumuzun aklından hiç geçmeyecek şeyler oluyor.

Örneğin; 5 yıl önce 1300 Euro maaş alan Yunanistanlı bir emekli, bu maaşın 500 eurosunu kaybetti. Bugün 800 euro alıyor ama yarın bunu da alabilecek mi meçhul.

Krizle birlikte 100 bin kamu çalışanı işini kaybetti.

Nüfusa göre bir kıyaslama yaparsanız, benzer durum bizde yaşanıyor olsaydı, 800 bin kamu çalışanının kapıya konulması durumu söz konusu olacak idi.

Bunlar tabi Syriza’nın yeni popülist vaatlerle işbaşına geldiği 5 ay öncesine kadar yaşanıp bitmiş hadiselerdi.

Devamında daha kötü şeyler oldu.

Bizim Cihangir solcularının, Taksim’den öteye geçince kendisini Ortadoğu bataklığında bulacağını zanneden Nişantaşı sakinlerinin  “işte dünyayı kurtaracak adam” sloganlarıyla önüne kırmızı halılar serdiği Çipras’ın sahneye çıkışıyla Yunan halkı meteliğe kurşun sıkacak hale geldi.

Pazar günü yapılan referandum öncesi Yunanistan’ın son hali şu şekilde idi.

-Bankalar kapanmış, insanlar, günlük sadece 60 euro çekebilecekleri bankamatiklerin önünde kuyruk olmuşlardı.

-‘Yan gelip yatmadan’ para kazanılan neredeyse tek sektör olan turizmde alarm zilleri çalıyordu.

Günde ortalama 50 bin Avrupalı turist güneşlenme ihtiyaçlarını gidermek için Yunanistan’dan vaz geçip başka bir destinasyona yönelmeye başlamıştı.

-En kötüsünü bizdeki Cumhuriyet Gazetesi’nin solculuk rolü kapmaya çalıştığı Guardian yazdı önceki gün.

Çok yakında eczanelerde ilaç, marketlerde yiyecek kalmayabilir, ilaçsızlık ve açlık sorunları başlayabilir diye.

Tabi mesele, Yunan halkının fazla mesai yapmaktan hoşlanmayan bir karaktere/alışkanlığa sahip olması yahut AB’den gelene yardımlara bel bağlayarak ha bire borçlanıp duran yöneticileri suçlamakla bitmiyor.

Bir de ‘nerede bir açık yara var’ diye sağı solu kolaçan eden bankerler, kreditörler, faiz baronları, Türkçe karşılığı ile vampirler var.

IMF’in Yunanistan’ın borçlarını ödemek için ortaya koyup dayattığı şartlara bakınca yardım adı altında bu ülkeye gönderilen paraların sadece yüzde 15 civarı reel ekonomiye gidiyor.

Geri kalanı ise faize ve diğer borçlara...

Tabi bu şekilde 2030 yılına gelindiğinde Yunanistan hala borç batağından kurtulamamış bir ülke olarak kalmaya devam ediyor olacak.

Çipras’ın ve Syriza’nın bu emperyalistlere karşı direnişini bir ölçüde anlamak mümkün.
Ama kot pantolonla halkın arasına karışmak, gördüğü her kameraya ayrı ayrı gülücük göndermekle bu iş olmuyor.

Birisi Çipras’a iyilik yapmak istiyorsa eğer, 3 Kasım 2002’de iktidara gelen Recep Tayyip Erdoğan’ın o günlerde söylediği “benden üç yıl kimse bir şey beklemesin” sözünü Yunancaya çevirip önüne koysa yeter.

İçimizdeki Çipras’çıların bunu görmesi mümkün değil ama belki O görür. 

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat