Katliam yerinde gülücük dağıtanlar

  • GİRİŞ12.10.2015 16:56
  • GÜNCELLEME12.10.2015 17:10

“Ankara’da patlama: Tren garı kavşağındaki patlamada yaralılar var. Çok sayıda ambülans bölgeye sevk edildi”

Son yıllarda görüp geçirdiğimiz bütün büyük patlamaların giriş haberi bu cümlelerle başlıyor zaten.

Haberin devamının nasıl geleceği de belli.

“İlk belirlemelere kadar şu kadar insan öldü, şu kadarı da yaralandı”

Sonrasında, daha orada insanlar can çekişmeye devam ederken, her durumda meseleyi neresinden tutacağını ezbere bilen kimseler, sanki saldırıyı yapanlar tarafından onlara da bir görev verilmiş gibi bilinen noktalara doğru oklarını fırlatmaya başladı.

Selahattin Demirtaş, uydurma bir beyanatla “polis patlama yerine ambülansları sokmuyor” diyerek yangın yerine ilk benzini döktü.

CHP’nin ‘yaygaracı’ kontenjanından milletvekili seçilen isimlerinden Aykut Erdoğdu, “Saraylarınız yıkılsın” diyerek adres gösterip beddua etti.

‘Devlet’ aygıtının bu hadisede sorgulanış biçimi de dikkat çekiciydi.

İstihbarat ve güvenlik açığı sorgulanacakken, “hayır bu işi bizzat devletin kendisi yaptı” noktasında yapıldı suçlamalar.

Tıpkı Gezi ve 6/8 Ekim hadiselerinde olduğu gibi insanları ‘hukukun geçerli olmadığı’ bir ortama sürükleme çabası.

Zaten, Aleviler ve Kürtleri bu defa birlikte sokağa sürersek İlhan Selçuk’un 2007 yılında söylediği gibi “belki bir şey olabilir” düşüncesi epeydir zihinlere zerk ediliyordu.

Bir süredir ‘çift kimlikli’ haliyle tebarüz eden, bir yandan savaş kışkırtıcılığı yaparken ağzından barış lafını düşürmeyen Demirtaş bazı partililerle birlikte Pazar gün katliam yerine gittiler.

Demirtaş objektifler karşısına geçince, parmağını gözüne götürüp gözünde bir damla yaş varmış ve onu silmeye çalışıyormuş gibi bir poz verdi.

Resimde göze giden parmak, gözün içini göstermediği için gerçekten o gözde bir acı var mıydı ya da o gözden bir damla yaş döküldü mü tam anlaşılamadı.

Ama devamında Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü ve Figen Yüksekdağ’ın katliamın yapıldığı yerde sanki düğün salonunda imişler gibi verdikleri öteki pozlar yansıdı objektiflere.

Galiba o sırada etrafta herhangi bir kameranın olmadığını düşündükleri için böyle rahat bir tutum sergilemişlerdi.

Evet orada hayatını kaybedenlerin büyük bölümü HDP’ye destek veren insanlardan oluşuyordu.

Az bir şey vicdan sahibi olan herkes o acının bir parçasını yüreklerinde hissetti.

Ama o fotoğrafa yansıyan gülücükler, acı çeken insanlara ait olamazdı.

7 Haziran’dan sonra Türkiyelileşme fikri yerine PKK gündemine teslim olma çizgisine savrulan HDP yöneticileri kendilerine sunulan ‘can suyu’nun keyfini çıkarır gibi bir hal içerisindeydi.

Haftasonu Pazar programı için gittiğim Van’da konuştuğum herkesin dilinde bir hafta önce Figen Yüksekdağ’ın bir hafta önce yaptığı miting ile ilgili sorular vardı.

Mitinge 300/400 kişi katılmıştı.

Anlaşılan HDP seçmeninin önemli bölümü partilerinin demokratik siyaset yapmak yerine silahların gölgesine sığınma tercihini sorguluyordu.

7 Haziran’dan önce ‘kan akan musluk’ afişiyle seçim kampanyası yapan HDP mahallesinde 23 Temmuz’dan bu yana derin bir sessizlik vardı.

O sessizlik Cumartesi öğleden sonra bozulmaya başladı.

HDP’li belediyenin camından ‘Katil devlet’ yazısının yer aldığı büyük bir afiş sarkıtılırken, sokaklarda protesto eylemleri yapıldı.

İki canlı bombayı patlatmaları için Ankara’nın göbeğine gönderenler, bu işi kimlerin kimlerin üzerine yıkacağını da hesap etmişledir mutlaka.

Değilse şu memleketi bu kadar terörize etmenin bir mantığı olmayacağını onlar daha iyi bilirler. 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat