ABD-Rusya Kabe'ye giden yolu kapatabilecek mi?

Üç gün önce Başbakan Ahmet Davutoğlu konuştu, şöyle dedi:

  • GİRİŞ08.02.2016 08:49
  • GÜNCELLEME09.02.2016 08:20

“ABD ile Rusya arasındaki görüşmelerden bir şey beklememe yanında şunu da ifade edeyim, daha çok kaygılanıyoruz. Çünkü her görüşme sonrasında Ruslar daha fazla saldırıyor. Bunun açıklamasını beklemek hakkımız"

Latin Amerika dönüşü Cumhurbaşkanı Erdoğan daha açık konuştu, ABD yönetimine seslenerek “müttefikin kim seç, bize satmadığınız silahı düşmanımıza dağıtıyorsunuz” dedi.

Tepelerden gelen bu açıklamalar, Ankara’nın Suriye’de olup bitenler konusunda ABD yönetimine karşı taşıdığı güvensizlik duygusunu en açık haliyle ortaya koydu.

Bu açıklamaların dayandığı zemine baktığımızda, Türkiye’nin ABD’ye karşı bu denli tepkili olmasının nedenleri üzerinde ciddi ciddi durmak gerekiyor.

 

Şunu adını koyalım.

ABD yönetiminin Suriye ve geleceğine ilişkin yaklaşımı Türkiye ile büyük ölçüde örtüşmediği gibi, iç savaşın başından buyana Esad rejiminin yanında duran, 4 ay 10 gündür de orada devlet terörü estiren Rusya ile büyük ölçüde kesişiyor.

Bir başka deyişle bu kesişme, Türkiye’nin Suriye yaklaşımının tam karşısında bir yerde duruyor.

ABD’li yetkililerin açık alanda kullandıkları söylemlere baktığınızda bu böyle değilmiş gibi dursa da, fiili durum Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın dediği gibi bütünüyle Türkiye’nin önceliklerinin/taleplerinin aleyhine işliyor.

Washington, görünürde Suriyeli muhaliflerin yanında duruyormuş gibi yapsa da, Rusya’nın sadece muhalifleri hedef alan saldırılarına tepkiliymiş gibi laflar etse de, fiili tutumu Rusların bu saldırganlığını onaylamaktan öteye geçmiyor.

Başbakanın en başta aktardığımız açıklamaları, ABD ile Rusya’nın gizlice anlaştıkları ve Suriye’de olup bitenleri örtülü paslaşmalarla birlikte hayata geçirdikleri şüphesini haklı hale getiriyor.

ABD-Rusya paslaşmasının boyutları Suriye’nin geneli ve geleceği ile ilgili gizli ajandadan ibaret de değil.

ABD’nin Suriye’de sınırımızın öbür yanının nasıl şekilleneceği konusunda aldığı pozisyon ile Rusya’nın ki de neredeyse birebir örtüşüyor.

Üst düzey yetkili isimlerden isim belirtmeden yazılmak kaydıyla teyit ettiğimiz gibi, Türkiye’nin kırmızı çizgi ilan ettiği sınır hattındaki 98 km lik bölgede YPG/PKK’nın olmayacağı konusunda Washington’la Ağustos/2015 te bir mutabakat sağlandığını biliyoruz.

Anlaşmaya göre bu bölgedeki DAİŞ militanları uzaklaştırılacak, yerine Türkiye’ye müzahir ılımlı Suriye muhalefeti gelecekti.

Ki, bu mutabakat halen varlığını koruyor.

Ancak Obama Yönetimi’nin bu bölgeyle ilgili tutumu da iki yüzlü bir çizgide duruyor.  

Bir yandan Ankara’ya verdiği sözlere sadık imiş gibi davransa da, öbür yandan bu bölgenin YPG/PKK tarafından ele geçirilip Türkiye’nin sınırı boyunca bir PKK kuşağı oluşturulması için can atan bir tutumu var ABD yönetiminin.

Sanki orada böyle bir fiili durum ortaya çıktıktan sonra Ankara’ya dönüp “bakın biz aslında böyle olsun istemezdik, size verdiğimiz sözler de vardı ama başka başka faktörler nedeniyle bu böyle oldu” demeye hazırlanan bir Obama yönetimi var karşımızda.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Obama yönetiminin ulusal güvenlik danışmanlığını yapmış bir isme Kobani’de madalya takılmasına gösterdiği tepkiyi de bu minvalde okumak yanlış olmaz.

ANKARA DOĞRUDAN MÜDAHALE EDER Mİ?

Bütün bu olumsuz tablo ve ABD’nin Türkiye’yi her an satmaya hazır tutumu karşısında şu iki soru akla geliyor.

Ankara, tek başına hareket etmeye karar verirse ne yapabilir? Kırmızı çizgi ilan ettiği bölgeyle ilgili nasıl bir müdahalede bulunabilir?

28 Ocak’ta yaptığımız yayında Başbakan Davutoğlu’na bu soruyu sorduğumda “Fırat’ın batısına YPG geç-me-ye-cek” diyerek vurgulu bir beyanatta bulunmuştu.

Aynı kararlı tutumun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarında da olduğu görülebiliyor.

Erdoğan, Ankara dönüşü dar katılımlı bir Güvenlik Toplantısı yapılacağını söyleyerek Suriye’de geline noktada ne yapılacağına dair yeni kararlar alınabileceğinin sinyalini vermiş oldu.

Özünde bu proje Türkiye’nin Ortadoğu ile bütün bağlantısını PKK bariyeriyle kesme, Kabe’ye kadar giden yolu kapatıp Türkiye’nin Ortadoğu üzerindeki yumuşak gücünü ve nüfuzunu kesmeyi amaçlıyor.

Proje, Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemindeki doğal sınırlarına çekilmesini, Ortadoğu ve İslam coğrafyası ile o dönemdeki ‘dış politikasızlığını’ geri getirmeyi hedefliyor.

Ama bu, içimizdeki teslimiyetçilerin/mandacıların dediği kadar kolay bir şey değil.

Sonuçta Rusya ve ABD ne kadar anlaşırlarsa anlaşsınlar, Türkiye bu konudaki kararlı tutumunu sürdürdüğü sürece, Türkiye’ye rağmen bu projenin hayat bulması mümkün değil.

Dolayısıyla “büyük güçler anlaştı bize de seyretmek düştü” gibi acizlik ve teslimiyet beyan eden cümleler yerine, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın bu kararlı tutumuna yaslanmak, desteklemek böyle dönemlerde daha büyük bir önem taşıyor.

Mehmet Acet - Haber7

Yorumlar4

  • h p 7 yıl önce Şikayet Et
    Zafer Allah' ın sefer bizim. ABD ve Rusya birleşse ne biz birlik olursak bize yeterde artar.
    Cevapla
  • murad 8 yıl önce Şikayet Et
    bir zamanlar gizli Müslüman dedikleri obama ki adı hüseyin tarihin en büyük kazığını atıyor onunla beraber olan kıytırık Müslümanlara duyurulur
    Cevapla
  • Tuğrul 8 yıl önce Şikayet Et
    çok güzel bir yazı tebri ederim.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • senay edis 8 yıl önce Şikayet Et
    sehitlerimizin yuzu suyu hurmetine daima ileri durmak yok.Zafer inananlarindir insallah
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat