Anayasa değişikliği ve arabanın sağ tarafında oturan adam

.

  • GİRİŞ31.01.2017 07:19
  • GÜNCELLEME31.01.2017 13:48

Geçen pazar günü  Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı AK Parti İstanbul milletvekili Mustafa Şentop'la buluştuk. 

UZAKTAN KUMANDA İLE YÖNETİM DEVRİ BİTECEK

Şentop’a “Hayır”cıların, yahut “Vereceğim oy ile ülkemin geleceği adına kötü bir iş mi yapmış olurum” diye kaygı duyanların sorularını yönelttim.

“Uzaktan kumanda ile ülkeyi yönetmeye alışık olanların devri bitiyor” diye söze girdi.

Kastı vesayet odakları idi.

Seçimlere girmeden ülkeyi yöneten ya da yönetmeye talip olan, geçmişte askeri vesayet, yakın zamanda FETÖ gibi vesayet odakları.

Onlar için referandumdan evet çıkması kadar kötü bir haber olamaz.

Yine Şentop’un anlatımıyla geçmişten iki tane örnek:

71 muhtırası sonrası dönemin asker kökenli cumhurbaşkanı, sıradan bir milletvekili olan Nihat Erim’e hükümeti kurma görevi vermişti.

Normalde Erim’in hükümeti kuracak çoğunluğu yakalaması mümkün değildi.
Ancak meclis üzerinden alçak uçuş yapan uçaklar sayesinde gerekli çoğunluk sağlandı ve Türkiye iki yıl boyunca asker tarafından dayatılmış bir hükümet tarafından yönetildi.

İkinci örnek 28 Şubat döneminden.

Refahyol hükümetini oluşturan iki parti anlaşmıştı.

Refah Partisi ve DYP.

Dönemin başbakanı Erbakan istifa edecek, dönemin cumhurbaşkanı Demirel, hükümeti kurma görevini Tansu Çiller’e verecekti.

İki partinin milletvekilleri yeterli sayıda imza toplayarak Demirel’e mümkün olan tek yöntemin yolunu göstermişti.

Meclisteki tabloya baktığınızda hükümet kurma gücüne ve aritmetiğine sahip başka bir parti de bulunmuyordu.

Peki ne oldu?

Demirel, Meclis’te birkaç kişinin desteğini ancak alabilmiş olan Yalım Erez’e verdi hükümeti kurma görevini.

Niçin?

Devamında tehditler, şantajlar havada uçuşacak, DYP’den yeteri kadar milletvekili istifa ettikten sonra neredeyse dipçik zoruyla bir başka hükümet kurdurulacaktı.

Bütün bunları yapan/yaptıran kimdi?

İçeriden ve dışarıdan ülkeyi uzaktan kumanda ile yönetmeye alışmış olanlar.

Vesayet odakları dediğimiz odaklar yani.

SÜRÜCÜ ADAYLARININ SAĞ TARAFINDA OTURAN ESAS OĞLAN!

İşte tam da bu noktada Mustafa Şentop’un yaptığı benzetme, meseleyi anlamak açısından kıymetli bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.

Sürücü adaylarının kullandıkları arabayı düşünün.

Görünürde otomobili, sol koltukta oturan sürücü adayı kullanıyor.

Frene, gaza o basıyor.

İsteği zaman korna çalıyor, yoldan geçenlere el sallıyor.

Ancak, aynı aracın sağ tarafında oturan birisi daha var.

Hayır, hayır, normal bir otomobildeki normal bir yolcu değil o kişi.

Bir eğitmen.

Sürücü adayının sol tarafta kullandığı ne kadar aparat varsa, tamamı sağ tarafta oturan o eğitmenin önünde de bulunuyor.

Aracı kumanda edecek bütün aparatlar yani.

Sağ tarafta oturan eğitmen, ihtiyaç duyduğu takdirde, bazen ise sol tarafta oturan sürücü adayını tamamen devre dışı bırakarak aracın kontrolünü ele alabiliyor.

Kullandığımız bu metafora göre sol tarafta oturan aday sürücü siyasetçi, sağdaki vesayetçi oluyor.

Şentop’a peki Ak Parti döneminde ne oldu bu işler? Diye sordum.

“Ak Parti aracın sağ tarafında oturan adamı araçtan attı.” Dedi.

“Ancak o aparatlar orada aynen duruyor. İleride aynı koltuğa başka birisi daha oturabilir. O yüzden o aparatların hepsini söküp atmak gerekiyor.”

“Anayasa değişikliği referandumdan geçerse eğer, o aparatların hepsi sökülüp atılmış olacak.”

 

 

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat