Hangi ara bu kadar insafsız hale geldik?

.

  • GİRİŞ08.07.2017 09:47
  • GÜNCELLEME10.07.2017 07:22

Bu hafta Diyanet güzel bir Cuma hutbesi hazırlamış.

Cuma namazında dinledik.

Hutbede Asr-ı Saadet döneminden, dindar insanların gözlerini yaşartacak bir hikaye anlatıldı.

Mekke’den Medine’ye hicret eden muhacirler şehre gelince Medineli bir Ensar bir aileyi misafir ediyor.

Ev sahibi aile, fakir mi fakir.

O akşam sadece birkaç kişiye yetecek kadar yemek var.

Gelen misafirlere yetecek kadar.

Sonra ne oluyor?

Ensar, çocuklarını yemek yemeden uykuya gönderdikten sonra muhacirin karnını doyuruyor.

Cumadan çıkınca emekli tarih öğretmeni olduğunu söyleyen bir kişi yanıma yaklaştı, kibar bir dille de olsa Suriyeli dilencilerden şikayet etti, hırsızlığın artmasından, asayişin sorunlu hale gelmesinden dem vurdu.

Kendisine, İçişleri Bakanlığı’nın geçen hafta verdiği rakamlardan söz ettim.

3 milyon Suriyelinin karıştığı asayiş olaylarının çok az olduğunu, bunun büyük bölümünün de kendi aralarında yaşadıkları sorunlardan kaynaklandığını anlattım.

Meseleyi kavrasın diye, “Almanya’da da üç milyon Türk yaşıyor. Buradaki Suriyelilerle karşılaştırdığınız zaman oradaki Türkler arasındaki suç işleme oranlarının 10 kat daha fazla olduğunu” söyledim.

Emekli tarih öğretmeni biraz mahcup şekilde yanımdan ayrıldı.

SİZE HER ŞEYİ YAPMA HAKKIMIZ VAR PSİKOLOJİSİ

Sakarya’daki vahşeti biliyorsunuz.

Aynı işyerinde çalışan ikisi Türk, biri Suriyeli üç kişi arasında bir tartışma çıkıyor.

Tartışmadan sonra iki Türk çalışan Suriyelinin evini basıp hamile karısını ve 10 aylık bebeğini ormana kaçırdıktan sonra tecavüz edip vahşice katletti.

Dünyada zayıf durumdaki insanların zayıflığını pervasızca kullananlardan daha adi kimse yoktur.

Polonya işgali sırasında Hitler’in Varşova Valisi olarak atadığı bir Nazi subayı da “Varşova halkı üzerinde öldürme dahil her türlü yetkiye sahibim” diyerek binlerce masum insanı infaz ettirmişti.

Yetki sahibi olmasına gerek yok, içimizde de sığınmacı Suriyeliler için böyle bir duygu iklimine savrulmuş alçaklar var.

Yerde yatmakta olan yaralı bir insanın üzerine çıkıp zıplama hakkını kendinde gören alçaklar.

Bir de bu iklimin değirmenine su taşıyanlar…

Bir hafta önce Sosyal medya üzerinden başlatılan, planlı bir eylem olduğu intibaı da veren kara propagandanın Sakarya’dakine benzer vahşet eylemlerine kapı araladığı bir gerçek.

Tuzu kuru şımarık şarkıcılar, bir Belediye Başkanı’nın “Misafirlerimiz dikkatli olsunlar” sözünü “Başkan ateş püskürdü” diye manşet yapan Hürriyet.com.tr ler, “Suriyeli kadın güzelliğinden dolayı öldürüldü” diyerek haberciliğin çukur seviyesine inen Doğan Haber Ajansı’lar, sığınmacıların bazılarının işledikleri suçları ya da yaptıkları hataları toptancı bir şekilde milyonlarca mültecinin üzerine fatura edenler…

Lafı dolandırmadan söyleyelim.

Sakarya’daki vahşette onların da büyük katkısı oldu.

Bu hep böyle olur zaten.

Önce organize bir şekilde nefret iklimi oluşturursunuz, sonra vahşete kadar varan hadiseler kendiliğinden ortaya çıkar.

YALANLAR, YALANLAR, YALANLAR…

Bir de yalanlar var ortalıkta dolaşan.

Suriyeli sığınmacıları hedef alan nefret iklimini besleyen yalanlar.

Hastaneye gittiği zaman Suriyelilere öncelik verildiğini söyleyen yalancılar, Suriyelilerden isteyenin sınavsız üniversitelere girebildiğini söyleyen yalancılar,

Suriyelilerin iş kurdukları zaman vergiden muaf tutulduğunu söyleyen yalancılar…

Bir de bu nefret iklimine salya sümük benzin taşıyan siyasetçiler var.

16 Nisan öncesi gittiğim Gaziantep’te CHP’lilerin bir broşür dağıtarak halkı Suriyelilere karşı kışkırttığına, yalanlarla insanların beynini zehirlediğine tanık olmuştum.

Birkaç ay önce MHP’de kendine yer bulamayan haris bir siyasetçi resmen ırkçı söylemlerle bu saldırganlık ortamını körükledi.

Bu ortamın oluşması noktasında onların da yatacak yeri yok.

Ülkemize sığınan Suriyelilerin bir gücü yok.

Dertlerini anlatabilecekleri doğru düzgün bir mecraları da yok.

Büyük bölümü hala hayatta tutunma, çoluk çocuğunun karnını doyurma çabası içerisinde.

Olan şu.

Bütün dünya bir oldu, onlara bu tarifsiz acıları yaşattı, yaşatmaya devam ediyor.

Haris siyasetçiler, tuzu kuru medyatikler, vicdanı kurumuş ırkçılar…

Onlara dönük fazlaca söyleyeceğimiz bir şey yok.

Ama cami cemaatine küçük bir çağrım var.

İnandığınız dinin bir ayetinde “Namaz kılın” deniyorsa, başka ayetlerde “Misafirlerinize iyi davranın, zulmedenlerden olmayın” deniyor.

O da emir, bu da emir.

Namaz kılınca öbür sorumluluklardan kurtulduğumuzu sanıyoruz? 

Yorumlar6

  • Yusuf kahraman oğlu 6 yıl önce Şikayet Et
    ALLAH razı olsun diline salık ALLAH hidayet nasip etsin sürüyeli kardeşlerimize zülüm eden kardeşlerimize amin ..
    Cevapla
  • gihiz 6 yıl önce Şikayet Et
    Bir de Habeşistan Kralı Necaşi'yi unutmamak gerekir. Kendisine sığınanları iade etseydi. Üstelik kendisi Hristiyandı.
    Cevapla
  • hakkı coşkun 6 yıl önce Şikayet Et
    cami cemahatına nesahat etmek çokca olmalı hem eğitime neshat etmek çokca olmalı sistem değişmeli kaynak bulanık olunca kardeş ne yapsak durultamayız. teşekkür ederim.
    Cevapla
  • gafil 6 yıl önce Şikayet Et
    hiç kimse eğitimi sorgulamıyor. bu sistemden başka ürün çıkmaz. hele 98 den sonra zorunlu eğitim başladı suçlarda büyük artış başladı. bari bir şey yapamıyorsanız kapatın milli demeye dilim varmıyor öğretim bakanlığını inanın memleket düzelir. geçen diyanet tv de bir akademisyende aynı şeyi söyledi. kendi paramızla cani yetiştiriyoruz.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Egeliden 6 yıl önce Şikayet Et
    Aynen yazdıklarınız gibi.Eli altındaki masum savunmasız insanlara her şeyi yapma hakkını kendinde gören zihniyet firavun nemrut Ebu Cehl zihniyetidir.Toplum olarak fert olarak özellikle müslümanım diyen,Allah'dan korkarım diyen herkes kendini kontrol etmeli,kendine çeki düzen vermeli.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat