Yemek kamyonları önünde haber nöbetleri

.

  • GİRİŞ15.08.2017 08:29
  • GÜNCELLEME16.08.2017 07:15

Şubat 2001 krizi Türkiye’ye büyük acılar yaşattı.

Hatırlıyorum, o dönemler Kanal 7’nin haber merkezinde sadece krizi haberleri yapardık.

Genç bir muhabir olarak yaptığım haberlerin ikisini hiç unutamam.

İstanbul’un kıyısında köşesinde açlık sınırının altında yaşayan bir sürü insan vardı.

Belediyeler günün belli saatlerinde belli bir yere ‘yemek kamyonlarını’ park eder, evinde bir tas çorba pişirecek durumu olmayan insanlar bu kamyonların önünde kuyruk oluştururlardı.

Biz de onların ‘dram haberlerini’ yapmaya giderdik.

Tablo, büyük bir afet, büyük bir deprem sonrası hiç bitmeyecek gibi görünen bir sefalet halini andırıyordu.

İnsanlar açtı ve hem kendilerinin, hem çocuklarının karnını doyurmak için çareler arıyordu.

Günlerden bir gün, elimde mikrofon, yanımda kameraman, Gaziosmanpaşa’ya gidip yemek kuyruğunda bekleyen insanları izlemeye başladım.

Kuyrukta bekleyen orta yaşlarını geçirmekte olan hamile bir kadın dikkatimi çekti.

Sefer tasını doldurduktan sonra nereye gidecekti acaba?

İznini alarak eve dönüş yolunda bu hamile kadına eşlik ettik.

O elinde yemek kapları, biz elimizde kamera ve mikrofon inişli çıkışlı yollardan 4,5 kilometre kadar yürüdük.

Tek göz odadan ibaret evine ulaştığımızda o, o haliyle, biz kendi halimizle kan ter içinde kalmıştık.

Yol meşakkatli geçmişti ama hem o hamile kadın, hem bizim için maksat hasıl olmuştu.

Haberimizin baş rol oyuncusu günü kurtarmanın huzuru içerisindeydi.

Biz de haberimizin.

Aynı günlerde benzer bir haber hikayesini yakalamak için Küçükçekmece’nin bir varoşunda bulduk kendimizi.

Yanlış hatırlamıyorsam Mehmet Akif mahallesi idi bulunduğumuz yerin ismi.

İstanbul içinde, İstanbul ile hiç alakası olmayan sefalet içinde kalmış bir mahalle.

Yine belediye kamyonlarının getirdiği yemeklerle karnını doyurabilen insanlar, kuyrukta sabırla bekleyip yemeklerini aldıktan sonra evlerinin yolunu tutuyorlardı.

Biz de onların peşinden çekimler yapıyorduk.

 

Galiba mahalleye ilk defa bir kamera bizimle birlikte girmişti.

Bunu nereden çıkartıyorum?

İnsanlar bizi görünce Ankara’dan devlet gelmiş gibi davranıyorlardı.

Haline çare arayanlar, derdine derman bulmaya çalışanlar…

 

Bir eve girdik.
Astım hastası bir adam büyük bir sanayi tüpünden uzanan kabloları burnuna tutarak güçlükle nefes alıyor.

Sanayi tüpünün oksijeni birkaç güne bitecek ve yenisini doldurabilecek kadar  parası kalmamış.

Sosyal güvencesi olmadığı için hiçbir şeyin bir garantisi yok kendisi için.

Burnundan o kabloyu çekse zaten hiç nefes alamayacak.

Az biraz nefesinizi tutun isterseniz, ne anlatmaya çalıştığımı anlayabilmek için.

Böylesi bir çaresizlik halini o haliyle arkanızda bırakıp gitmeyi kolay mı zannediyorsunuz?

Allah’tan o zamanlar şöyle şeyler olurdu.

Biz bol bol dram haberleri yapardık.

Kanal 7 haberi izleyen duyarlı seyirciler de, hemen o akşam duruma el atarak bu mağduriyetleri giderirlerdi.

 

Bazen haberleri bitirdikten sonra yayın sonrası telefonların başından ayrılmazdık.

İhtiyaç sahipleri ile yardımseverleri ilk elden buluşturmak için.

Ankara’nın Türkiye’nin geri kalanına yabancılaştığı, devletin çöktüğü o büyük yıkım günlerinin yükünü o iyiliksever insanlar sırtlamışlardı.

Dün, Ak Parti’nin 16 ıncı kuruluş yıldönümü idi.

Türkiye’nin geride kalan 16 yılını nasıl geçirdiğine dair bir yazı yazma niyetiyle bilgisayarın başına oturdum.

Böyle bir şey çıktı.

Maksat hasıl olmuştur yine de.

Sonuçta son 16 yılın muhasebesini yapmak için 16 yıl öncesini hatırda tutmak gerekiyor.

 

Yorumlar1

  • Fatih 6 yıl önce Şikayet Et
    Teşekkürler Mehmet bey
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat