Ankara vize krizinde neye karar verdi?

.

  • GİRİŞ13.10.2017 07:37
  • GÜNCELLEME14.10.2017 09:21

Dün, önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 81 ilin valisine hitaben yaptığı konuşmada yaptığı açıklamalar, ardından Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün sözleri, Ankara’nın vize krizini neresinden tuttuğunu belli etti.

Diklenmeden dik durmak…

Satır aralarına bakalım.

Erdoğan, dünkü konuşmasında şunu söyledi:

 

“Büyükelçi hükümetim adına bunu attım diyorsa dışişleri ve sayın başkan da bunu savunuyorsa kusura bakmasınlar biz de aldığımız kararın arkasındayız.”

 

Aldığımız kararın arkasındayız derken buradaki kasıt ne olabilir?

 

1-Vize yasağına misilleme kararından tek taraflı vaz geçmeyiz.

 

2-Yargının ABD konsolosluğu ile ilgili tutuklama/yargılama işlemlerinden geri adım atmayız.

 

Adalet Bakanı Gül’ün yaptığı açıklama da, Ankara’nın meseleyi neresinden tuttuğunun bir işareti.

Gül, Metin Topuz’un avukatlarının yarın (bugün) kendisiyle görüşeceğini açıkladı.

 

Daha önce de belirttiğimiz gibi, mesele eğer, avukat görüşmesi ve şüpheli ile ilgili kanıtları görme meselesi ise, bu halledilemeyecek bir şey değil.

Herkesin krizin mimarı olarak gördüğü büyükelçi John Bass’ın vize yasağına gerekçe olarak sunduğu temel gerekçeler de bunlar zaten.

 

Anladığımız kadarıyla, Ankara, kriz eğer çözülecekse bunları yapmaya hazır.

Ancak, bunun ötesine geçecek, yargının tasarruflarına doğrudan etki edecek bir adım atılmayacak gibi görünüyor.

ABD istedi diye Metin Topuz serbest bırakılacak diye bir şey yok yani.

Ki, basında çıkan haberlere bakılırsa Metin Topuz’la ilgili FETÖ suçlamaları hiç de yenilir yutulur cinsten suçlamalar değil.

 

BÜYÜKELÇİNİN KRİZDEKİ ROLÜ

 

ABD yönetimi, valizlerini toplamakta olan büyükelçisine sahip çıkan açıklamalar yapsa da, krizin ortaya çıkışında Bass’ın rolü çok büyük oldu.

İngilizce de ‘Boss Manegment/Patron yönetimi” diye bir tabir vardır.

Öyle bir tutum alırsın ki, öyle bir dille konuşursun ki, senin üstünde bulunan bir makam sahibi, bu tutuma göre pozisyon almak durumunda kalır.

Burada da, John Bass’ın Washington’a yaptığı kışkırtıcı baskının, işlerin bu raddeye gelmesinde büyük rolü oldu.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarla meseleyi Büyükelçi Bass üzerinden yürütmesi de bunun bir işareti.

Erdoğan, hem Bass’ın krizdeki rolünü canlı tutan beyanatlar veriyor, hem de Washington’a elçinizi aradan çekin, bu işi çözelim mesajı veriyor.

 

Önceki akşam Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ABD’li mevkidaşı Tillerson ile yarım saat süren bir telefon konuşması yaptı.

İki ismin doğrudan İngilizce konuştuklarını, arada tercüme nedeniyle vakit kaybı olmadığını hesap ettiğimizde, yarım saatin uzun bir süre olduğunu söyleyebiliriz.

Demek ki mesele bütün yönleriyle tartışılmış, sonunda da Ankara’ya Washington’dan bir heyet gönderilmesine karar verilmiş.

 

Peki bu heyet Türkiye’de ne yapacak?

Muhtemelen, Başkonsolosluk çalışanı/çalışanlarıyla ilgili deliller paylaşılacak.

Bu yapılırsa, vize yasağının görünürdeki gerekçesi de ortadan kalkmış olacak.

 

Krizi kısa sürede biter mi?

Yoksa uzun vakit devam mı eder?

 

Bu, ABD yönetiminin kararı alırken nasıl bir hesap yaptığıyla ilgili bir konu.

Eğer, John Bass’ın gerekçe olarak sıraladığı avukat görüşmesi, kanıt görme gibi taleplerden ibaret ise mesele, kriz kısa sürede çözülür.

Dün, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın da işaret ettiği nokta burası olsa gerek.

Ama yok, Amerikalılar, ucunu göstermedikleri başka bir angajman ile hareket etme eğilimine girerlerse iş uzar gider.

İşin uzamasının elbette Türkiye için bir takım maliyetler üreteceği öngörülebilir.

Ancak, ABD tarafı da yarasız beresiz bu işten kurtulamaz.

Batı da 15 aydır Türkiye/ABD ilişkileri kopuyor mu? Sorusu bizim buralarda sorulduğundan daha fazla soruluyor.

Tabi, bu soru, böyle bir ihtimalin yol açtığı endişe üzerine soruluyor.

Bu bakımdan meseleyi rasyonel zemini kaybetmemekle birlikte, felaket tellallarına da teslim olmadan yönetmek büyük önem taşıyor.

 

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat