2018'de Türkiye'nin Avrupa ve ABD ile ilişkileri nasıl olacak?

.

  • GİRİŞ03.01.2018 07:25
  • GÜNCELLEME03.01.2018 07:25

Son birkaç yıldır Avrupa ve ABD basınında Türkiye’nin Batı ile yaşadığı krizleri tek taraflı görmeye meyyal bir tutum olduğuna tanıklık ediyoruz.

Kriz konularında Türkiye’deki yönetimi, Erdoğan’ı, yekten sorumlu tutan, ama Avrupa ve ABD’nin kriz alanlarını besleyen davranışlarını sorgulamayan bir yaklaşım biçimi bu.

2017’nin son günlerinde Amerikan New York Times gazetesinde Patrick Kingsley imzasıyla çıkan yazıyı okuduğunuzda da karşınıza çıkan tablo farklı değil.

Yazı da Kingsley, Erdoğan’ı Türkiye’nin dış politikasını ‘o anki ruh haline göre değiştiren’ bir kişi olmakla suçluyor.

Yazar, Erdoğan’ın geçen yılın başında Hollanda ve Almanya yönetimlerini ‘Nazi kalıntılarına’ benzeten suçlamalarına atıf yapıyor, ama o suçlamaların hangi bağlamda geliştiğini anlatan tek bir hatırlatma yok.

O zaman bu yaklaşım biçiminin üstenci bir bakışla sergilendiğini, adil ve gerçekleri yansıtmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Örneğin;

Almanya ile yaşanan söz düellosunun gerekçelerinden bir tanesini şöyle hatırlatabiliriz:

16 Nisan seçimlerine gidilirken, Erdoğan’ın referandumda oy kullanacak Türk vatandaşlarına yönelik kampanya yapması, Türkiye’de kalarak video konferans yöntemiyle oradaki seçmenlere ulaşması dahi, Alman Anayasa Mahkemesi tarafından engellenmişti.

İyi kötü batı basınını takip eden birisi olarak bu tutumun evrensel demokratik değerler bağlamında nereye oturduğuna dair esaslı bir yazıya henüz rastlamış değiliz.

Erdoğan’ın Hollanda’ya yönelik sert suçlamalarının arkasında neler olduğunu da biliyoruz.

Türkiye konsolosluğuna gitmeye çalışan Aile bakanının Rotterdam caddelerinde nasıl bir engellemeyle karşılaştığı hafızalarımızda yer tutmaya devam ediyor.

Bu böyle iken, Erdoğan’ı ‘o anki ruh iklimine göre politika değiştirmekle suçlamak’ adil olmadığı gibi, kibirli bir yaklaşım şeklinden daha farklı bir anlam taşımaz.

ERDOĞAN’IN UZATTIĞI ZEYTİN DALI

Kaldı ki, Erdoğan’ın Nazi hatırlatması yaptığı günlerde Avrupa ve ABD kanadından verilen cevapların da, Avrupa sokakları ve basınında yapılan hakaretlerin, sarf edilen tehditlerin de bu türden bir suçlamadan daha aşağı kalır bir yanı bulunmuyordu.

2017’nin son günlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tunus dönüşü gazetecilere yaptığı açıklamada Avrupa ülkelerine ‘zeytin dalı uzatıyor’ diyebileceğimiz sözler sarf etti.

Bu bağlamda şu sözlerinin altını çizebiliriz:

"Her zaman söylediğim bir laf var. Biz düşmanı azaltmaya, dostu çoğaltmaya mecburuz. Ne Almanya'yla problemimiz var ne Hollanda'yla, ne de Belçika'yla. Tam tersine oralarda iş başında olanlar benim eski arkadaşlarım.”

Erdoğan bu sözleri ruh iklimi değiştiği için değil, oralardan da buna uygun düşecek bir yeni yaklaşım geliştiği için söylüyor.

Almanya’da Eylül ayında yapılan seçimlerden sonra Dışişleri Bakanı Gabriel Antalya’ya gelmiş, iki ülkenin Dışişleri Bakanları arasında ikili ilişkileri yumuşatmaya dönük karşılıklı irade beyanı ortaya çıkmıştı.

Erdoğan, bu zemin üzerinde o açıklamaları yapıyor.

Avrupa’da 2017 başındaki ve ondan önceki tutum ortada olsa idi, Erdoğan’ın üslubunu değiştirmesi herhalde beklenemezdi.

Bu yeni durum, 2018’de Türkiye ile Almanya başta Kıta Avrupa ülkeleri arasında ilişkileri normalleştirmenin işaretleri olarak duruyor.

-Sözünü ettiğimiz ülkeler, kendi topraklarında kalbi Türkiye ile atan milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını barındırıyor. Bu gerilim, en başta kendi topraklarında yaşayan bu insanları rahatsız ediyor.

-Ankara, Alman Şansölyesi Merkel’in panik yaparak 6 defa Türkiye’ye gelmesinin temel gerekçesi olan Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya akınını durdurmaya yönelik anlaşmada da verdiği sözleri tutmuş durumda.

-Ayrıca, Avrupa ile yaşanan siyasi krizler, alışveriş ortamını doğrudan bozmasa da, ekonomik anlamda da sorunlar üretmeye başlamıştı.

Gerilimin herkese zarar verdiği görülünce, tansiyonu yumuşatmak için karşılıklı adımların atıldığı yeni bir döneme girilmiş gibi görünüyor.

Avrupa ile ilişkileri tamir etmek için ortada daha uygun bir iklim bulunsa da, aynı şeyi ABD ile ilişkiler bağlamında söylemek hayli güç.

Washington’un sadece Türkiye’yi yönetenlerin değil, Türkiye’de yaşayan herkesin canını acıtan Suriye başta Ortadoğu politikası, FETÖ yaklaşımı ve 15 Temmuz’daki rolü konusunda kuşkuları giderecek bir tutum almaktan uzak kalışı, ikili ilişkileri zehirlemeye devam edecektir.

Ta ki, bu tutumdan vaz geçilene dek.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat