Dün, Ankara ile Washington arasında dikkat çekici bir düelloya tanıklık ettik.

PKK/YPG’nin Afrin’den kaçışı ve kentin bir gecede TSK/ÖSO’nun eline geçmesi, Washington tarafından ‘endişe verici’ bulunmuştu.

Amerikan Dışişleri Bakanlığı, gerçek rahatsızlığını örterek ‘siviller’ üzerinden Türkiye’ye tepki gösterdi.

Açıklamada şöyle denildi:

“Afrin'den gelen haberlerle ilgili ciddi endişelerimiz var.

Görüldüğü kadarıyla Kürt nüfusun hakim olduğu Afrin, Türk Ordusu'ndan endişeyle boşaltılmış.”

Washington’a yanıt, hiç ummadıkları bir yerden geldi.

Akşam saatlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sosyal medya hesabından bir takım fotoğraflar eşliğinde “Sivil/masum kişiler, çevre, tarihi eserler ve dini/kültürel yapılar Türk Silahlı Kuvvetleri için dokunulmazdır!” cümlesiyle bir paylaşım yapıldı.

Paylaşımı önemli kılan, cümlenin sonunda kullanılan ünlem (!) işareti ve kullanılan fotoğraflardı.

Fotoğraflarda, Musul, Rakka, Halep, Doğu Guta ve Afrin’in son durumu gösteriliyordu.

Bir başka deyişle rejim ve Rusya eliyle Halep ve Doğu Guta’nın, ABD eliyle Musul ve Rakka’nın ne hale getirildiği anlatılmak isteniyordu.

Afrin’in tahrip olmamış halini gösteren iki fotoğraf da Washington’a gönderilen ince mesajı tamamlıyordu.

Yani aslında, sivilleri öldüren biz değiliz sizlersiniz, şehirleri yakıp yıkan bizim ordumuz değil, sizin ordunuz, sizin müttefikleriniz deniliyordu.

Anlayana yutkunma zorluğu çektirecek kadar ağır bir mesajdı bu tabi.

7 yıllık Suriye savaşının dünya aleme gösterdiği gerçek şu ki; sivil hassasiyeti konusunda Suriye’de varlığı olan hiç kimse Türkiye’nin eline su dökemez.

Bunu en basitinden şu şekilde de anlayabiliriz:

Evlerini terk eden Suriyelilere geri dönüş umudu veren tek ülke Türkiye olmuştur.

İşte Fırat Kalkanı örneği ortada.

100 binden fazla Suriyeli ‘artık emin ellerdeyim’ düşüncesiyle kurtarılan bölgelere dönüş yapmadı mı?

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması, sivil hassasiyetini gözetmekten daha çok, Türkiye’nin kısa süre içerisinde Afrin harekatını bitirme noktasına gelmiş olmasıdır.

SIRADA NERESİ VAR?

ABD’yi ‘endişelendiren’ ikinci faktörün ne olduğu da ortada.

Türkiye’nin burada kalmakla yetinmeyip, sırada başka yerlerde başka harekatların yapılacağını da en üst düzeyde duyurmuş olması.

Dün, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasına yansıyan şu cümlelere bakarak, siviller üzerinden çıkartılan gürültünün bir başka gerekçesini de anlamış oluruz:

“Dün Afrin şehir merkezini kontrol altına alarak harekatın en önemli aşaması geride kaldı. Ardından Münbiç, Resulayn, Kamışlı şeklinde koridoru ortadan kaldırana kadar süreç devam edecek. Kuzey Irak'taki terör kamplarını da kontrolümüz altına alarak, zira merkezi yönetime söyledik, Sincar, halledecekseniz siz halledin, halledemiyorsanız bir gece ansızın Sincar'a gireriz, oradaki PKK'lıları da temizleriz. Eğer dostsak, kardeşsek bize gerekli kolaylığı sağlayacaksanız. Çok daha bu iş uzarsa yeni bir Zeytin Dalı da orada olur.”

Erdoğan’ın sözlerinden, sırada neresi var sorusunun cevabını da önemli ölçüde almış olduk.

Sincar…

Irak merkezi yönetiminin Sincar’daki PKK yapılanmasına sıcak baktığına dair işaretler son günlerde artmaya başlamıştı.
Cumhurbaşkanı’nın sözlerini, “Elinizi çabuk tutun, yoksa biz kendimiz bu işi yapacağız” biçiminde okumak mümkün.

Bunun üstüne, Zeytin Dalı harekatını TSK ile birlikte yapan Özgür Suriye Ordusu’nun sözcülerinin “Irak topraklarında da ortak operasyon yapmaya varız” niyet beyanlarını koyabiliriz.

Erdoğan’ın zikrettiği Münbiç, Rasuleyn, Kamışlı’nın Fırat’ın hangi yakasında yer aldığını da herkes biliyor artık.

Netice itibarıyla sahada gücünüzü gösterdiğiniz zaman, Atlantik ötesinden bunun gürültüsünü duymak normal karşılanmalı.

Netice de sadece kuru bir gürültü…