Sınır karakolunda nelere tanıklık ettik?

  • GİRİŞ02.04.2018 18:03
  • GÜNCELLEME04.04.2018 07:07

Otobüsümüz Hatay-Reyhanlı yolunda kimi zaman sıfır noktasına ulaşacak kadar sınıra paralel bir şekilde ilerliyor.

Çin Seddi’nin küçük bir benzerini andıran, TOKİ tarafından ileride bir gün kaldırılması umuduyla, (ben de aynı umudu taşıyorum) 7 tonluk portatif betonlar halinde inşa edilen sınır duvarları, gözümüzün önünde kıvrıla kıvrıla görüş alanımıza girip çıkıyor.

 

 

Bir gün kasabanıza tanımadığınız bir takım adamların geldiğini, size hiçbir şey sormadan kasabanızı orta yerinden tel örgülerle böldüğünü, sonra da “Bundan sonra öbür tarafa pasaportsuz geçiş yok” diyerek çekip gittiklerini düşünün.

Suriye sınırı yaklaşık olarak yüz yıl önce böyle çizildi.

Otobüsümüzün ilerlediği yoldan daha önce iki defa daha geçmiş, bu sınırların hangi makul izahatla çizildiğine dair hiçbir fikir edinememiştim.

Dedik ya dayatmayla olunca böyle oluyor.

Haritadan bakıp Afrin sınırına doğru ilerlediğimizi fark ediyor ama hala, nereye gittiğimizi bilmiyoruz.

Acaba, bizi Afrin’e mi götürecekler?

Yoksa Hassa’daki karargah merkezine mi?

Yok, Hassa yolun öbür tarafında kaldı, biz Afrin sınırına doğru ilerliyoruz.

OĞULPINAR HUDUT KARAKOLU

Bildiğimiz tek şey sanatçılar, sporcular ve gazeteciler olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’la bir yerlerde buluşacak olmamız.

Nihayet sınırın sıfır noktasında tepelik bir noktaya kurulmuş bir sınır karakolu görüş alanımıza giriyor.

Rehberimiz işte burası gideceğiniz yer diyor.

Oğulpınar Hudut Karakolu…

Karakolun girişine doğru ilerlerken, 4,5 tane Skorsky helikopteri pat pat pat diye ses çıkartarak iniş yapıyor.

Belli ki, Cumhurbaşkanı ve beraberindeki heyet ile hemen hemen aynı anda buraya gelmişiz.

Prefabrik tesislerin tepesinde civa gibi askerler nöbet tutuyor, otobüsten verilen selamlara gülümseyerek karşılık veriyorlar.

ÖLÇÜLÜ BİR ZAFER KUTLAMASI

İşte geldik.

Yerimizi aldıktan hemen sonra anons yapılıyor.

“Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan” diye.

Gözlerimiz sivil kıyafetli Erdoğan’ı ararken, o kamuflajıyla çıka geliyor.

 

Cumhurbaşkanının konuşması bittikten sonra Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli ile karşılaşıyoruz.

“Burası Afrin harekatı sırasında çok önemli hizmetler verdi. Özellikle lojistik anlamında” diyor.

 

Ortamda tahmin edilenden, hesap edilenden çok daha kısa sürede başarılı bir şekilde tamamlanmış bir ‘zafer havası’ var.

Herkesin yüzünde bir gurur, mutluluk ifadesi.

Buluşmanın gerekçesini ‘ölçülü bir zafer kutlaması’ diye tarif edebilirim.

Esat Kabaklı “Bil oğlum” türküsünü söylüyor, küçük salonda buluna asker sivil herkes mırıldanarak eşlik ediyor.

İbrahim Tatlıses ‘Yaylalar’ türküsünü “Baktın Afrin hoş değil, Menbiç’i dolaşta gel” uyarlamasıyla söyleyince, Cumhurbaşkanı bundan büyük keyif aldığını belli ediyor.

İBRAHİM TATLISES’E KARŞI PKK/ULUSALCI PASLAŞMASI

Burada az duralım.

Oğulpınar ziyaretinden döndükten hemen sonra, hem sosyal medyada, hem de bazı internet sitelerinde PKK ve Ulusalcı çevrelerin İbrahim Tatlıses üzerinden homurdanmalarına tanıklık ettik.

PKK’ya müzahir hesaplarda Urfa’lı bir Kürt çocuğu olan İbrahim Tatlıses’in askerle poz vermesi, Kürt düşmanı ulusalcı çevrelerde ise “Dün megri megri diyordun, bugün dılo dılo yaylalar” diyorsun tepkisiyle karşılanmıştı.

Faşizme en yakın yerde durdukları halde, sanki anlamlı bir çelişki yakalamış gibi tafra yapıyorlardı.

İşte, farklı yerlerinden tutarak da olsa, ulusalcılarla PKK’lıların paslaşmasına dair örneklerden bir tanesi daha.

 

Oysa, megri megri herhangi bir siyasi mesajı dahi olmayan sadece Kürtler tarafından çok beğenildiği için popüler olmuş bir türkü.

PKK bunun neresinde diye sorsanız, dürüst davranmaları halinde “E ama bizim derdimiz PKK değil ki, Kürtler” cevabını almanız mukadder.

Geçelim…

Kuvvet Komutanlarıyla, albaylarla, sohbet ediyoruz.

Kuvvet komutanlarından biri, harekatın başarısını ‘sağlam koordinasyona’ bağlıyor.

Biri Erzurumlu diğeri Elazığlı iki ere Afrin harekatı sırasında siz neler yaptınız diye sordum.

“Biz geri hizmette görev yaptık. Sağolsunlar rütbeli subaylarımız bize bir şey bırakmadan o işi hallettiler” diye cevap verdiler.

Birinin 110 günü, diğerinin 58 günü kalmış tezkere için.

“Günleri saymayın” daha erken diye tavsiyede bulundum.

Sonra hava karardı, vedalaştık, o fedakar askerleri Oğulpınar karakolunda bırakıp bizi Hatay havaalanına götürecek otobüslere yeniden doluştuk.

 

Mehmet Acet - Haber7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat