Yeni dönemde ABD ile ilişkiler düzelecek mi?

  • GİRİŞ12.07.2018 10:35
  • GÜNCELLEME12.07.2018 10:35

Brüksel’deki NATO liderler zirvesi ABD Başkanı Trump’ın Almanya’ya dönük yeni salvolarının gölgesinde başladı.

Trump, zirve öncesi dedi ki:

“Almanya tamamen Rusya tarafından kontrol ediliyor. Çünkü enerjisinin yüzde 60-70’ini Rusya’dan alıyor.”

Bu sözleri şöyle de tercüme edebiliriz:

“İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra güya Almanya’yı avucumuzun içinde tutacaktık, bakın öyle olmadı, adamlar hiç de yenilmiş gibi davranmıyorlar. Almanya’nın nimetlerinden Rusya bizden daha fazla yararlanıyor.”

Trump’ın ne yapmaya çalıştığı artık daha öngörülebilir hale geldi.

1945 sonrası kendi ülkesinin jandarmalığında oluşan küresel sisteme, ABD’nin yeni çıkarları doğrultusunda yeni bir format atmaya çalışıyor.

Almanya’ya bu kadar yüklenmesinin sebebi, ‘kurulu düzenin’ hem ekonomik hem de askeri ilişkiler anlamında ABD’ye daha fazla yük getiriyor olması.

Şimdi burada az durup şöyle bir soru soralım:

Trump etkisi diye literatüre giren bu yeni dönemden bizim hissemize acaba ne düşüyor olabilir?

Soruya, ABD ile ikili ilişkilerin mevcut hali ve geleceğe dönük muhtemel senaryolar üzerinden bir yanıt arayabiliriz.

Haziran başında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Washington’a yaptığı ziyaretten bir Münbiç anlaşmasıyla dönmüştü.

Bakan Çavuşoğlu ile o günlerde yaptığımız konuşmalardan, bu anlaşmanın Türkiye-ABD ilişkilerini krizden çıkaracak bir başlangıç olabileceği sonucunu çıkarmıştık.

Seçimler öncesi yaptığımız programda Başkan Erdoğan’a “Bu anlaşmanın karşılığında ABD’ye bir taviz mi verilecek” diye sorduğumuzda da net bir “Hayır” yanıtı almıştık.

Bu durumda şu tespiti yapabiliriz:

Ankara açısından başta Münbiç olmak üzere pazarlığa kapalı birden fazla dosya var.

S 400 hava savunma sistemi meselesi de böyle.

Türkiye, Rusya ile pazarlığını yaptı, teslimat takvimi öne alındı, füzelerin parasının bir kısmı da ödendi.

Dolayısıyla bu noktadan bir geri dönüş söz konusu olmayacak.

Zaten Çavuşoğlu Brüksel’de yaptığı son açıklamada aynı noktaya vurgu yaptı:

“Önümüzdeki yılsonuna doğru ilk bataryalar gelecek. Neticede artık bunun sorgulanmasına da gerek yok” dedi.

ABD tarafı ise, Ankara’nın pazarlık değil adım beklediği konularda harekete geçmek için ‘taviz seçeneğini’ sıcak tutmaya çalışıyor gibi görünüyor.

Taviz denince akla ilk gelenin ne olduğu de besbelli:

“Anlaşması bitmiş, parasının bir kısmı ödenmiş olmasına rağmen Türkiye S 400 alımından vaz geçsin!”

Sebep?

“Vazgeçsin işte biz öyle istiyoruz!”

Çavuşoğlu’nun Brüksel açıklamasını Erdoğan-Trump görüşmesi öncesi Türkiye’nin pozisyonunu belli etme yönünde bir ön alma biçiminde de okumak mümkün.

Yani, işin buraya kadarki kısmı ile ilgili pazarlığa kapalıyız mesajı verilmiş oldu.

İşin iletişim kısmıyla ilgili de bir şey daha söylemem gerekiyor.

Mevlüt Çavuşoğlu’nun üslubuna da uygun düşecek şekilde ‘açık diplomasi’ kanalının kullanılması, Ankara’nın elini ne kadar güçlü tutuyorsa, karşı tarafı da o kadar zorluyor.

Çünkü elde ‘haklı olmak’ gibi son derece kıymetli bir argüman var.

Türkiye’nin hava savunma sistemini acilen güçlendirmesi lazım. Bunun için ABD’den defalarca talepte bulunulmuş. Ama olumlu bir yanıt alınamamış. Bunun üzerine Rusya’ya dönülmüş, Moskova, teknolojisini de paylaşmak üzere kendi ürettiği füzeleri Türkiye’ye satma kararı almış. Şimdi ABD tarafı maçın ortasında hakemin düdük çalıp oyunu yeniden başlatmasını istiyor.

Ankara ise, oyunun kaldığı yerden devam etmesini…

Türkiye ile müzakereleri ‘kapalı ortamda’ yürütmek isteyen ABD tarafı ise, meseleye haklılık meselesi üzerinden yaklaşmamakta ısrar ediyor.

Bu işten vaz geçin diyor, başka da bir şey demiyor.

Niye?

Çünkü Türkiye ile tek yönlü işleyen askeri bağımlılık ilişkisinin sürmesini istiyor.

İşler açık diplomasi kanallarıyla yürütülünce, bakınız her şey ne kadar net bir şekilde anlaşılabiliyor.

 

Mehmet Acet - Yeni Şafak

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat