Türkiye gücünü gösterdi

  • GİRİŞ16.10.2018 08:16
  • GÜNCELLEME17.10.2018 08:15

Hatırlayalım.

17 Eylül’de Soçi’de yapılan Erdoğan/Putin zirvesinden İdlib’te 15-20 km derinliği olan bir ‘silahsızlaştırılmış bölge’ oluşturulması kararı çıkmıştı.

 

 

Anlaşmanın uygulanması halinde 3,5 milyon insanın hayatı kurtulmuş olacaktı.

Ama bunun için Türkiye’nin elini taşın altına koyması ve zor bir yükümlülük üstlenmesi gerekiyordu.

Silahsızlandırılması hedeflenen bölgedeki gruplar, özellikle de radikal unsurlar bölgeden çıkarılabilecek miydi?

Yoksa burada bir çatışma çıkacak, Türk askeri bir anda yeni bir ateşin ortasında mı kalacaktı?

 

Soçi’de varılan anlaşmadan sonra, “Türkiye bunu yapabilecek mi? “Yapabilecekse nasıl olacak” gibi sorular soruldu.

Üstlenilen görev, 15/20 kilometrelik alandaki bütün silahlı grupları ağır silahlarıyla birlikte bu bölgeden çıkarmak ve üzerinde anlaşılan bölgeleri Türk ve Rus askerlerinin kontrolüne almaktı.

Tabi esas soru, bu bölgelerde varlığı bulunan HTŞ gibi grupların nasıl ikna edileceği meselesinde düğümleniyordu.

 

ORTAM OLUŞTURMAK

 

17 Eylül Soçi anlaşması yapıldıktan sonra Ankara’daki güvenlik kaynaklarına başvurduğumuzda, bu soruların stresiyle değil, verilen görevi büyük komplikasyonlar üretmeyecek şekilde çözecek bir özgüven içinde bulmuştuk.

O günlerde kaleme aldığımız yazılarda dile getirdiğimiz bir kavramdan söz ediliyordu:

“Ortam oluşturmak…”

Zoru göstererek ama gönüllülüğü öne çıkartarak harekete geçmek.

Bu tabiri bir yönüyle bu şekilde anlayabiliriz.

Ya da, anlaşmanın çerçevesinin İdlib halkı için ne kadar önemli olduğunu göstererek rejime karşı savaşan grupları ikna etmek.

 

Aradan 4 hafta geçtikten sonra, Ankara’nın silahsızlandırılmış bölge konusunda hedeflediği noktaya önemli ölçüde ulaştığı görülüyor.

Önce Soçi mutabakatına uygun şekilde 10 Ekim’e kadar belirlenen bölgelerdeki ağır silahlar çekildi.

15 Ekim itibarıyla da silahlı gruplar.

 

4 haftanın sonunda gelinen noktadan memnun olduklarını dile getiren aynı kaynaklar, “Türkiye gücünü gösterdi” ifadesini kullanıyorlar.

 

Peki bundan sonra ne olacak?

Sorunun birkaç yönlü yanıtı var.

Birincisi İdlib’in görece istikrarlı ve güvenli hale gelmesi, Türkiye’ye dönük göç dalgalarının önünü kesmiş oldu.

Devamında gönüllülük esasına göre geri dönüşlerin önü de açılabilir.

 

Bunun dışında Türkiye’nin destek verdiği, ‘ılımlı muhalifler’ olarak kabul edilen, yeni ismiyle Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (UKC) yeni durumdan daha da güçlenerek çıkması bekleniyor.

Türkiye’ye müzahir grupların sayısının 50 bini bulduğu söyleniyor.

Ayrıca, Rusya’nın hava desteği olmasa, bu grupların karada Esat rejimine bağlı silahlı grupları darmadağın edebilecek bir güce sahip oldukları dile getiriliyor.

O yüzden İdlib özelinde Şam rejiminin denklem dışı kaldığı, Türkiye ve Rusya’nın ortak kararlar ve mutabakatlarla baskın aktörler haline geldiği değerlendiriliyor.

 

YENİ ODAKLANMA ALANI FIRAT’IN DOĞUSU

 

Son günlerde Fırat’ın Doğusu’nda ABD desteğiyle yürütülen PKK/YPG oluşumuna dair Türkiye’nin yalnız olmadığını gösteren işaretler gelmeye başladı.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un birkaç kere, bu bölgeyi tehdit üreten gelişmeler sadedinde zikretmeye başladığını, Şam rejiminin de yeni hedef olarak bu bölgelere yöneldiğini gösteren işaretler.

Bu yeni durumu Fırat’ın Batısı’nda nispi istikrar ortamının sağlanmasıyla dikkatlerin ya da odaklanmaların Doğu’ya kaydırılması biçiminde de okuyabiliriz.

 

 

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat