Şehir hastaneleri yanlış bir fikir miydi?

  • GİRİŞ13.03.2019 10:25
  • GÜNCELLEME13.03.2019 12:58

Ankara Bilkent’teki şehir hastanesinin açılışı yarın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından yapılacak. 

 

 

Bulunduğumuz ortamlarda zaman zaman ‘şehir hastanesi konsepti’ ile ilgili yapılan tartışmalara tanıklık ediyoruz.

Söylenen şu: 

 

 

Dünya’daki yönelim büyük sağlık kompleksleri yerine küçük ölçekli, en fazla iki katlı yapılarda hizmetin verildiği bir anlayış üzerine gelişirken biz dünyanın terkettiği bu yönteme yöneliyoruz.”

Dün, bir aydır hasta kabul etmeye başlayan Bilkent Şehir Hastanesi’nde bir araya geldiğimiz Sağlık Bakanı Fahreddin Koca ise tam tersini söylüyor.

Koca, dünyada sağlık hizmetleri konusunda trendin şehir hastanelerinde olduğu gibi araştırma, poliklinik vb. faaliyetlerin ortak bir alanda yürütüldüğü ‘Sağlık Üslerine’ dönmekte olduğunu anlattı.

Bilkent’teki hastane Türkiye genelinde yapılıp hizmete girenlerin dokuzuncusu.

3 bin 711 yataklı.

900 polikliniği, 700 yoğun bakım yatağı, 131 ameliyathanesi var. 2 tanesi de hibrit ameliyathane.

Bütün birimleriyle devreye girdiğinde, 12 bin kişinin çalışacağı, 900 doktorun görev alacağı dev bir ‘sağlık üssünden” söz ediyoruz.

Bir başka tartışma konusu, hastane kompleksinin büyüklüğü nedeniyle hastaların ‘hastane içinde kaybolması’ riski, muayene ya da tedavi olmak için gitmek istediği yere ulaşmakta güçlükler yaşaması ihtimali üzerinden yapılıyor.

Şikayet etmek doğal bir hak.

Ama ‘Neden böyle bir şey yapıldı’ noktasına taşıyacak kadar büyütülecek bir mesele olduğunu da düşünmüyorum.

Sağlık hizmeti verilen her binaya ayrı ayrı girişlerin olması, golf arabalarıyla isteyen hastaya ulaşmak istediği yere ulaşma imkanı tanınması, bir süre sonra bu şikayetleri ortadan kaldıracaktır.

Sonuçta, kimilerinin de art niyetli bir şekilde kötülemeye çalıştığı şehir hastanelerinin bu ülkede yaşayan insanlara daha iyi sağlık hizmetleri sunma niyetiyle başlatılmış vizyoner bir proje olduğu gerçeği değişmiyor.

SAGLIKTA YERLİLEŞME ARAYIŞLARI

Sağlık Bakanı Fahreddin Koca, ehliyet konusunda rüştünü ispat etmiş bir isim.

Özel sektörde elde ettiği başarılarla, sağlık alanındaki parlak fikirleriyle, bakan olmadan çok önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dikkatini çekmiş, en sonunda da ‘Hadi bakalım, görev sizde’ denilerek bu işe getirilmiş birisi.

Konuşurken 2023 için koyduğu hedefleri de ‘güven verici’ bulduğumu söylemeliyim.

Mesela, sağlıkta yerlileşme çabaları...

Kendisine bu konuda nasıl bir perspektife sahip olduğunu sorduğumda rakamlar vererek hedeflerini sıraladı:

“İlaçla ilgili bizim şu anda dışa bağımlılık oranımız, yüzde 54, malzemede dışa bağımlılığımız yüzde 82’lerde. Cihazda yüzde 84’lerde. Aşıda yüzde 100’e yakın. Bu yılın Ağustos ayında difteri, tetanos aşısı ilk defa yerli olarak üretiliyor olacak ama ben 2023 yılı sonuna kadar tüm aşılarımızı kendimiz üretelim istiyorum.”

KATASTROFİK VAKALARA ODAKLANMA İHTİYACI

Sağlık Bakanı Koca’ya sorduğum ikinci bir soru daha oldu.

Sağlık meselesi deyince benim aklıma gelen öncelikli konulardan bir tanesi, aniden ortaya çıkan ağır sağlık sorunları ve bunun zorunlu kıldığı harcamalar nedeniyle ‘beli bükülen’ insanlar oluyor.

Şöyle düşünelim:

Orta ya da altı gelir durumuna sahip bir ailede, aile bireylerinden bir tanesi kanser vb. ağır masraflara sebep olan elim bir hastalığa yakalanıyor.

Ailenin bütün fertleri tedavi masrafları için seferber oluyor.

Bazen eldekiler satılıyor, yetmedi ağır borçlara giriliyor.

Oran olarak baktığınızda nüfusun binde 14 ya da 15’lik bölümü bu türden ‘katastrofik’ durumlara düşüyor.

Sayı olarak baktığımızda ise onbinlerce insanın sağlık harcamaları nedeniyle ‘beli bükülenler’ grubuna girdiğini görüyoruz.

Bakan Fahreddin Koca’ya, bu konuda bir odaklanmanız var mı diye sordum.

“Var” dedi:

“Hedefimiz sadece devlet değil, özel hastanelerde de bu durumdaki hastaların ‘Fark ödemelerini’ sona erdirmek.”

Yeniden sayılardan oranlara dönecek olursak, sağlık hizmetleri ve harcamaları konusunda Türkiye toplamda iyi bir noktada.

Bakan Koca’nın bu konuda verdiği rakamlarla yazıyı tamamlayalım.

Amerika’da sağlık harcamaları Gayrı Safi Milli Hasıla’nın yüzde 17,3’üne tekabül ediyor. OECD ülkelerinin ortalaması yüzde 9,4.

Türkiye’de ise bu oran yüzde 4,5.

Bu ne demek oluyor?

Toplam gelirimizin yüzde 4,5’i sağlık harcamalarına gidiyor demek oluyor.

Şikâyet ederken de, memnuniyet dile getirirken de aklımızın bir köşesinde tutmamızı gerektiren bir veri bu. 

YENİ ŞAFAK

Yorumlar2

  • belde 5 yıl önce Şikayet Et
    o kadar büyük hastaneyi hazırlayanlar onun tüm donanımıyla altyapısını hazırlamıştır. haberlerden izlediğimiz kadarıyla girişten itibaren görevliler nezaretinde herkes istediği tedaviyi görüyor, diye biliyoruz.
    Cevapla
  • İsmail 5 yıl önce Şikayet Et
    Sağlıkta her şey çok güzel,Allah razı olsun,2002 öncesini yaşadım iyi bilirim.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat