Zaman ders verme zamanı değil

,

  • GİRİŞ26.03.2019 13:15
  • GÜNCELLEME27.03.2019 08:43

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Konya mitinginde 31 Mart seçimlerine atıfla “Dönem ders verme dönemi değil” deyip şu cümleleri kullandı:

 

 

''31 Mart'ta sandığa iyi sahip çıkmamız gerekiyor. Birileri AK Parti'ye ders vermek istiyor. Ama unutmayalım ki dönem ders verilecek gibi değil iki elin parmakları gibi sıkı sıkıya kenetlenme dönemdir.”

Geçmişe doğru küçük bir yolculuk yaptığımızda yerel seçim dinamiklerinin düzenli bir biçimde “Ders verme”, “Uyarıda bulunma” “Uygulanan politikaları gözden geçirme” niteliğinde çağrılar ve mesajlar içerdiğini biliyoruz.

 

 

Küresel ekonomik krizin Türkiye’nin kıyılarını da vurduğu bir dönemde yapılan 2009 yerel seçimlerini örneklerden bir tanesi olarak kabul edebiliriz.

Ağırlıklı olarak küresel krizin Türkiye ekonomisi üzerinde ürettiği sonuçlar nedeniyle Ak Parti oy kaybına uğradı, seçimlerden yüzde 38.4’lük bir oran elde edebildi.

2009 Mart seçim sonuçları Ak Parti açısından gerçek anlamda ‘Durumdan ders çıkarma’ politikasına yönelişin adımlarını da beraberinde getirdi.

Erdoğan’ın ekonomi kurmaylarını sıkı bir markaja alıp, özellikle yükselen işsizlik rakamlarına odaklanmasıyla, işsizlik rakamları, o dönem yaptığımız yayınlarda “uzun süre tek haneye düşmez” diyen yetkili isimleri de yanıltarak kısa sürede aşağı doğru yöneldi, ekonomi rahatladı.

2009’un bugüne göre şansı, jeopolitik konjektürel risklerin ekonomiye olan etkilerinin zayıf olmasıydı.

Yani seçmenin verdiği mesajlar doğru biçimde alınıp uygulamaya konunca, yerel seçim sonuçları ülke lehine bir sonuç üretmiş oldu.

10 YIL SONRA FARKLI BİR DURUMLA KARŞI KARŞIYAYIZ

Pazar günü yapılacak olan mahalli seçimlerin dinamikleri ise, 10 yıl öncekinden çok daha farklı bir zeminde işliyor.

İktidara ders verme güdüsüyle sergilenecek olan bir oy verme davranışının, ülkeyi yönetenlere mesaj vermekten çok, çok kritik durumdaki bazı dosyalarda yönetimin elini zayıflatma, dolayısıyla herkesin topluca bedel ödeyeceği sonuçlar üretmesi ihtimal dahilinde.

Örneğin, 1 Nisan’da itibaren, ABD ile S-400 geriliminin kapımıza dayandığını artık herkes görebiliyor.

Türkiye’nin askeri ve güvenlik anlamında bölgesel caydırıcılık gücüne ciddi katkı vermesi beklenen bu füzelerin Rusya’dan getirilip konuşlandırılması, gelecek on yılları ilgilendiren son derece stratejik bir karar.

Önümüzdeki birkaç ay, bu anlamda yine son derece kritik gelişmelere sahne olacak.

Diyebilirim ki;

Böyle bir ‘Sıcak patates’ konusu ile muhatap olan bir yönetimin seçimlerden zafer ya da yenilgi ile ayrılmasının, bu süreçte izlenecek politikalara nasıl etki edebileceğini şimdiden düşünmekte sayısız faydalar var.

Aynı şekilde, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin geleceğini birinci derecede ilgilendiren PKK kuşağı projesi konusunda da, (yine aynı ifadeyi kullanmak durumundayım) son derece hayati bir döneme giriyoruz.

Önümüzdeki aylarda, son 2,5 yıldır elde edilen kazanımların, PKK’nın sırtına indirilen hançer darbelerinin belki de son bir hesaplaşması karşımıza çıkacak.

Yerel seçimin muhtemel sonuçlarının işin bu kısmına nasıl etki edeceği konusunda da düşünmenin sayısız faydaları bulunuyor.

Bu durumda şöyle bir soru sorabiliriz:

Bu kadar hayati konuların, tarihi niteliği olan kırılma anlarının hemen arifesine denk gelmesi karşısında 31 Mart’a salt “Ders vermek” mantığıyla bakmak ne kadar doğru olacaktır?

Özellikle kızgınlık içinde olanların, oy verip vermemekte tereddüt edenlerin 31 Mart’a birkaç gün kala bu konular üzerinde ‘Salim bir kafa’ ile düşünmelerinde büyük faydalar görüyorum.

1 Nisan ve ötesini gözümüzün önüne getirince, şöyle bir cümle kurmaktan kendimi alamıyorum.

“Zaman gerçekten ‘Ders verme’ zamanı değil.”

Mehmet Acet - Haber7

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat