Bugünlere nasıl geldik?

  • GİRİŞ22.07.2019 10:50
  • GÜNCELLEME22.07.2019 10:56

Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almanın Ankara için nasıl bir mantık üzerine oturduğunu biliyoruz.

 

 

Savunma sanayiini ‘ele güne muhtaç olmadan’ kendi ayakları üzerinde tutan, ‘pazar değil, ortak olma’ çabası sergileyen, hazır balık almak yerine balık tutmayı hedefleyen, bu doğrultuda 2030 tarihini hedef olarak belirlemiş bir politika bu.

S-400 anlaşmasının Türkiye için en önemli ayaklarından biri, ‘ortak üretim’ şartına Moskova’nın onay vermesi oldu. Geçenlerde Saraybosna dönüşü “Bu konuda bir sorun var mı” sorusunu yönelttiğim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Ortak üretim noktasında bizim Rusya ile sıkıntımız yok ve Sayın Putin ile bu işi ilk görüşmeye başladığımız andan itibaren bu konuda mutabakatımız var. Ortak üretime de inşallah geçeceğiz. Herhangi bir sıkıntı yok” demişti.

 

 

Meselenin bir böyle, bir de başka bir boyutu var tabii. Savunma sanayii politikasının daha öncelere dayanan bu duruşundan bağımsız olarak, bir de sürecin ürettiği bir serüven söz konusu.

2013’ten itibaren Türk/Amerikan ilişkilerinde yaşanan derin kırılmalar, ABD’nin Türkiye’yi coğrafyasında tek taraflı sıkıştırma ve cezalandırma politikalarının Rus yapımı füzelere yönelimde baskın bir faktör olmasından söz ediyorum.

Suriye savaşında Türkiye’yi ‘suya götürüp susuz getirmekle’ başlayan 2013 sürecinin, güney sınırını PKK kuşağıyla kapatma, eş zamanlı olarak ‘Rojava projesini’ Türkiye topraklarına taşıma niyetiyle yapıldığını anlamayan kaldı mı?

İkincisi, 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunanların kim/kimler olduğu bütün kanıtlarıyla ortaya çıkmış olmasına rağmen, bu konuda kılını bile kıpırdatmayan, Ankara’nın taleplerinin kırıntısını bile karşılamayan, bu nedenle de “Darbeyi siz mi yaptırdınız” sorusuyla muhatap olmaya devam eden bir ABD’den söz ediyoruz.

Bu gelişmelerin ürettiği derin güvensizlik duygusunun S-400 anlaşması için yapılan yolculuğa etki etmediğini düşünemeyiz.

7 Kasım 2016’da, ABD’ye karşı duyulan tepkinin zirve yaptığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anlattığı bir hikâye vardı.

Hikâye şöyle:

Eskiden bir şehirde haset mi haset, hasis mi hasis birisi yaşarmış. Adamın hasetliği yüzünden komşularıyla arası açık. Mesele şehrin yöneticisinin kulağına kadar gitmiş. Yönetici, bu adamı çığırıp kendisine şunu teklif etmiş:

“Benden ne dilersen onu vereceğim ama bir şartım var. İstediğin şeyin iki katını da komşuna vereceğim.” Bir süre düşünen o haset kişi, “Talebim bir gözümün çıkarılmasıdır” demiş. Bunun sebebi sorulunca aldığı cevap, “Maksat, komşunun iki gözü çıksın” olmuş.

Erdoğan bu hikâyeyi o vakit, ABD’nin Türkiye’ye karşı izlediği tutumu yansıtmak için anlatmıştı.

2013’te başlayan tek taraflı cezalandırma politikasının geldiği noktada, ABD kurumsal yapısı, 6 yıldır hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ediyor. Erdoğan’ın bu hikâyeyi anlattığı tarihten iki hafta sonra Başkan seçilen Trump’ın yumuşatıcı hamlelerine rağmen, izlenen bu tutumdan geri adım atıldığına dair bir işaret de ortalıkta gözükmüyor.

Amerikan basınında, “Türkiye’yi NATO’dan çıkaralım”, “Bu yaptığı işten dolayı hiçbir zaman unutamayacağı bir ceza keselim” türünden içinde bol bol tehdit barındıran yetkili/uzman görüşleri dillendiriliyor.

“Ben istediğim yaparım; Sen de mecbur buna boyun eğeceksin” tutumunun bir yansıması olarak.

Bu görüş sahiplerine göre daha ılımlı gitmeyi öneren başkaları da var tabii. Ama onların söylediği de, “Erdoğan’ın gitmesini bekleyelim, sonra ilişkileri tamir ederiz” modunda karşımıza çıkıyor.

Bu cümleyi tersinden okuduğunuz takdirde, “Erdoğan nedeniyle Türkiye’yi kontrol edemiyoruz. En iyisi onun gitmesini bekleyelim” türünden bir başka cümle de kurabilirsiniz tabii.

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’la yaptığı görüşmeden şöyle bir bilgi yansımıştı. Kalın’ın, muhatabına, Türkiye-ABD ilişkilerinin tek taraflı dayatmalarla sağlıklı şekilde ilerleyemeyeceği uyarısında bulunduğu bilgisi.

ABD’nin Türkiye yaklaşımı, özellikle son 6 yıldır tek taraflı dayatmalarla ilerledi. Gerçi öncesinde de öyleydi ama herkes bu kadar fark etmemiş olabilir. Önümüzdeki dönemde de, bu yaklaşım terkedilmediği sürece, Türk/Amerikan ilişkileri kırılgan bir zeminde ilerlemeye devam edecek gibi görünüyor.

Yenişafak

Yorumlar35

  • Memo 4 yıl önce Şikayet Et
    Önce silah güç, sonra üretim. Rusya ve Çin böyle yaptı. Abd de ingiltereye karşı aynısı yaptı. Haydutlardan Evini korumadan ben zenginim demeye geliyor.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Mehmet IŞIK 4 yıl önce Şikayet Et
    Onlar Erdoğan’ın gitmesini bekliyorlarsa çok beklerler biz erdoğan ve erdoğan tarzını çok sevdik Allah yar ve yardımcısı olsun onlar alışmışlar kölelik devri ne geçti o devirler
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Ali 4 yıl önce Şikayet Et
    Reis bu yolda yalnız bırakılmamalı. Arkadında Halk olarak tek durmalıyız. Ama amerikancı avrupacı muhalefet koltuğu için halkı ikiye bölme çabasında avrupa avrupa diye çığırtkanlık yapmakta halkın kafasını karıştırmakta. Avrupa amerikadan savunma ve askeri alanda hep zarar gördük çabaları bizim teknolojimizi hep aşağı çekip gücümüzü kontrol etmekteydi. Neden hala bunu görmezler anlamıyorum. Önce Askeri olarak güçlenilir sonra ekonomi olarak güçlenilir. Ekonomik olarak güçlenmeye öncelik verirsen askeri olarak ambargo yersin.
    Cevapla Toplam 9 beğeni
  • Oktay 4 yıl önce Şikayet Et
    Adamlar doğru düşünmüş. Biraz sabır sonra selamet. Akabinde taze kan.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Kızıl elma 4 yıl önce Şikayet Et
    Celladina aşık olmuş sizin gibi insanlar için ne söylenebilir ki.Adam daha açıkça ben sizin dusmaninizim nasıl diyebilir.
  • Şenol 4 yıl önce Şikayet Et
    İşte Türkiye Düşmanları senin gibiler sayesinde sömürüyor Türkiye yi Oktay
  • Hasan 4 yıl önce Şikayet Et
    Vay amerikan mandacısı vay ya işte böyle insanlar olduğu müddetçe bu memleket iflah olmaz ALLAH sizin gibilere hidayet versin
    Toplam 6 beğeni
  • yozgatlı 4 yıl önce Şikayet Et
    liselerde diploma parası isteniyormuş okul müdürleri tarafından Mehmet bey bunu bir ele alsan inan bir ak partili olarak üzülüyorum kardeşim kan kayıp ediyoruz akrep gibi kendimizi sokuyoruz milletin gündemi farklı kahvede sokakta insanlar bunu konuşuyor adam diyor ki kitabı bedava verse ne yazar diploma verirken ak parti toptan alıyor parayı denmekte.
    Cevapla Toplam 11 beğeni
  • vatan 4 yıl önce Şikayet Et
    mehmet bey bu arkadaş haklı okullarda sahte adres kayıtı en az sahte seçmen gibi zararlı kayıt parası vs.önce ahlak ve maneviyata ne zaman dönecez
    Toplam 2 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat