Gerçekler gün yüzüne çıkınca, propaganda kaçacak delik arar

  • GİRİŞ05.11.2019 08:48
  • GÜNCELLEME06.11.2019 09:20

Tel Abyad’da Cumartesi günü insanların alışveriş yapmak için toplandıkları Pazar yerinde yaşanan bombalı saldırı da 13 kişi hayatını kaybetti, 30 kişi yaralandı.

 

 

Böylece habercilik literatürüne giren ‘Pazar yeri katliamlarına’, PKK/YPG terör örgütünün masum insanları hedef alan saldırılar zincirine bir yenisi eklenmiş oldu.

Karşılığı ne mi oldu?

 

 

Derin bir sessizlik, pervasızca yürütülen ters algı çalışmaları, “Türkiye harekat yaptığı için böyle oldu” cümlesiyle bezenen ‘anlayışla karşılama’ halleri…

Oysa bu saldırıyı YPG değil de, DEAŞ yapmış olsaydı, gök kubbeyi Türkiye’nin üzerine çoktan yıkmış olacaklardı.

Amerikan Kongresi yeni yaptırım oylamaları yapacak, Fransa Ulusal Meclisi daha sert bir kınama kararı alacak, Amerikan basını “Kürtler Türkiye’nin hışmına uğradığı için böyle oldu” diye manşetler atacaktı.

Söyler misiniz?

Böyle bir vahşete imza attığı halde, bu sözünü ettiğimiz çevrelerde YPG’ye toz konduran var mı?

Kara propaganda dili şöyle bir kenarda dursun.

Şu bir gerçek ki, 8 yılını geride bırakmak üzere olan Suriye savaşında Suriyelilere, Suriye’nin şehirlerine, gücünün sınırlarını zorlayarak ‘yaşama sevinci’ aşılayabilen Türkiye dışında ikinci bir ülke gösteremezsiniz.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’nın Pazar günü gittiği Şanlıurfa’daki harekat merkezinde nelerle ilgilendiğini yayınlanan görüntülerden öğrenmiş olduk.

Harekatta görevi bulunan bir subayla telekonferans yöntemiyle yaptığı görüşmede Erdoğan, Rasulayn’ın, Tel Abyad’ın su şebekesiyle, elektrik şebekesiyle, izale hatlarıyla ilgili sorular soruyordu.

Belli ki sıra, buralarda hayatın normal akışını sağlamak için, buralarda yaşayan ya da taşınan insanların gündelik ihtiyaçlarına cevap vermek için kolları sıvamaya gelmiş.

Milli Savunma Bakanlığı, önceki gün ABD Temsilciler Meclisi ve Fransa Ulusal Meclisi’nin kararlarıyla ilgili bir basın açıklaması yayınladı.

9 Ekim’de Barış Pınarı Harekatı’nın başlamasıyla harekete geçen propaganda mekanizmasına 9 madde halinde verilen derli toplu bir cevap metni de diyebiliriz buna.

Metnin içinde yer yer bir ‘sitem dili’ göze çarpıyor.

Örneğin ikinci madde, “Maalesef Türkiye, terörle mücadelede yalnız bırakılmıştır” deniyor.

5’inci maddede, “Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarında olduğu gibi, sadece teröristler hedef alınmış, sivil/masum kişilerin ve harekat bölgesindeki tarihi, kültürel, dini yapılar, altyapı tesisleri ile bölgede bulunması muhtemel dost/müttefik ülke unsurlarının ve çevrenin zarar görmemesi için hiçbir ülkenin göstermediği derecede dikkat ve hassasiyet gösterilmiştir” deniyor.

Esed rejimi, bir milyona yakın insanı katlederken, 20 milyon nüfuslu Suriye’nin halkının yarıdan fazlası can havliyle ülkeyi terk etmişken, Halep başta olmak üzere bu talihsiz ülkenin şehirleri ‘taş devrine’ dönmüşken, Rus uçaklarının direnişi mecalsiz bırakmak için hastanelere, okullara bilinçli bir şekilde bombalar yağdırdığı herkesçe biliniyorken, öbür yanda tarihi eserlere, ibadethanelere bile dokunmamaya özen gösteren bir tutumu mahkum etmeye çalışıyorlar.

Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklamasının 8’inci maddesi, bu yalan rüzgarına karşı bir savunma diline sahip olsa da, aynı zamanda bu pervasızlığa karşı bir manifesto niteliği de taşıyor.

Şöyle deniyor:

“Masum insanları gözetmeksizin toplu katliama neden olan kimyasal silah kullanma caniliğinin, şanlı tarihimizde de, ahlaki değerlerimizde de yeri yoktur.”

Cumartesi günü Pazar Yeri katliamının işlendiği Tel Abyad’da böyle bir saldırı ile ne yapılmak istendiği ortada değil mi?

Pazar yeri katliamı dünyanın neresinde hangi amaçla işlenirse, burada da böyle bir hedef söz konusu.

Orada yaşayanlara, ya da geri dönmek isteyenlere “burada size gün yüzü yok” demek istiyorlar.

“Türkiye buralara ‘yaşama sevinci’ getirmek istiyor olabilir ama bunu vahşice önlemek için elimizden geleni arkamıza koymayacağız” diyorlar.

Ama böyle bir katliam, terör örgütünün kanlı siciline yeni bir halka eklemek dışında bir işe yaramaz.

Kaçıp giderken Tel Abyad hastanesini ateşe veren bir örgüt var karşımızda.

Şimdi o hastanenin tam kapasiteyle hizmet vermesi için Sağlık Bakanlığı eliyle onarım çalışmaları yürütülüyor.

Bir tarafta ‘yaşatmak için’ ortaya konan bir irade, öbür tarafta ise, arkasına dev bir uluslararası propaganda gücünü almış ‘vahşette sınır tanımayan’ bir terör mekanizması.

Acı ama gerçek…

Ama her ne olursa olsun, şu altın kural her daim geçerliliğini koruyacaktır:

“Gerçekler gün yüzüne çıktığı zaman, propaganda kendisine kaçacak delik arar.”

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat