Sorunların sorumlusu değiliz

  • GİRİŞ30.09.2014 10:57
  • GÜNCELLEME30.09.2014 10:57

Ama bu trajedinin bütün sonuçları ile Türkiye de karşı karşıyadır.
Gelişmeleri soğukkanlılıkla tahlil edersek, Sovyetlerin çökmesi sonrasında oluştuğu söylenen "Yeni Dünya Düzeni"nde barışın da, savaşın da, karşılıklı- bağımlılığın da, bağımsızlığın da kuralları belirsizdir.
Zaten Güvenlik Konseyi'ndeki vetolarla kısıtlanan Birleşmiş Milletler'in uluslararası ilişkilerin temel düzenleyicisi olmak niteliği de, Irak'a müdahale ile iyice yok edilmiştir.

ABD'nin Irak'ta yeni bir devlet düzeni kurmaya dönük projesi de fiyasko ile sonuçlanmıştır. 

Sistem kilitlendi 

Sovyetlerin çökmesi ile sade "Demir Perde" yok olmamıştır. "Global Terörizm"in gerçek kaynakları da göz ardı edilmiştir... Mesela "Filistin Sorunu" gibi terörizme kaynak olan ana problemlere çözüm üretilmek yerine "İslamofobi" kaynaklı dürtülerle Batı kamuoyunu yönlendiren siyasi sapkınlıklar, sonunda Ortadoğu'yu daha derin kargaşaya boğmuştur. Şu anda Türkiye bu gerçekleri seslendirirken, bir yandan sınırındaki faciaların mazlumlarına yardım etmeye çalışıyor... Bir yandan da topraklarında demokrasiyi ve hukuku kalıcı kılmanın temel koşulu olan "Barış Açılımı"nın, çeşitli tahriklerle bir kazaya uğratılmaması için çaba harcıyor. 

Sorumsuz aktörler 

Ama siyasal kısırdöngümüzün belirli aktörleri hiçbir sorumluluk duygusu taşımadıkları için, her gelişmeyi Türkiye'nin istikrarına ve geleceğine gol atmak için verilen paslar gibi değerlendiriyorlar. Düşünce ve çözüm üretmek yerine naralar atarak, zaten acı veren sosyo-politik yaraları derinleştirmeye çalışıyorlar. Bu tabloyu izlerken üniversite yıllarında tanık olduğum bir sahneyi yine hatırladım. 1960'lı yılların başında Beyoğlu'ndaki Çiçek Pasajı'nda bir meyhaneye gitmiştik üniversitedeki arkadaşlarla.

Arjantin denilen litrelik saplı bardaklardaki buz gibi biraları da, garson masanın üzerine sıraladı. Yiyor, içiyoruz. Sohbet yoğun.
Aramızdan biri hepimizden hızlı gitti. Biz daha birinci bardağı yarılamamışken o dördüncüyü bitiriyordu. Tabii sonunda alkol bu arkadaşımızı çarptı. Yüksek sesle konuşmaya, hatta arada bir "Nara" denebilecek yükseklikte sesler çıkarmaya başladı. 

Nara atma mekânı 

Bizim masaya bakan garson geldi yanımıza.
Çevre masaların duyamayacağı bir sesle, "Beyler burada nara atılmaz.
Ama isterseniz, aşağıda rahatça nara atabileceğiniz özel bir yer var" dedi.
Bunun üzerine birbirimize bakıp, bir ağızdan "Oraya gidelim" dedik ve garsonun peşine düştük. Lokantanın içinde, köşedeki bir delikten aşağı, merdivenlerden indik. Bir dehlizden geçip, bodrumda loşça aydınlatılmış bir mekâna geldik.
Burada bulunan birkaç kişi, "Hayda", "Huyda" diye, bodrumun duvarlarına karşı naralar atıyorlardı. Garson bize döndü, "Beyler siz de burada rahat rahat nara atabilirsiniz. Yukarıdan duyulmaz, kimse rahatsız olmaz" dedi. 

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat