Toplum aydınlara zaten oldum olası güvenmiyordu

Toplumun aydınlara bakışı zaten oldum olası güvensizliklerle doluydu

  • GİRİŞ18.04.2015 08:58
  • GÜNCELLEME18.04.2015 08:58

Anlaşılması çok zor olan durumlardan biri de "Gezi Kalkışması"na kadar AK Parti'yi destekleyen ve Tayyip Erdoğan'ı tavizsiz savunan bir kısım "Aydın"ın, nasıl olup da bir anda "anti- Tayyipizm"in tetikçilerine dönüşmeleridir. Bu dönüşüm sadece şişirilmiş egoların patlaması ile açıklanamaz. "Erdoğan bana danışmıyor" diyerek bir anda dün söylediğinin tersini bugün söylemeye başlayanlar herhalde azınlıktadır.
Bütün mesleki yaşamlarını "Kürt realitesi"nin kabul edilmesine adayan bu bir kısım "Aydın", Erdoğan'ın başlattığı "Açılım sürecini" hangi dürtü ile bir noktadan sonra "Öcalan Kürtleri satıyor" söyleminde sabote etmeyi misyon edinmişlerdir? Yıllar boyu "Resmi ideoloji"nin karşısında durmayı en büyük siyasi erdem olarak sunan bu kesim, hangi güdülerle "Cahil halk"ın seçiminin ülkeye yanlış yönetimler getirdiği savına sarılanlarla aynı safta yer almışlardır? Dün halkçı görünen bu kesimdeki aydınlar, bugün her çeşit devletçiliğin ve statükonun sözcülüğünü yapmıyorlar mı?

Aydınlara öfke duymak
Bu şaşırtıcı değişimin sonucu belli... Toplumun aydınlara bakışı zaten oldum olası güvensizliklerle doluydu. Bu kronik güvensizlik duygusu daha da pekişmekte... İşin daha da kötüsü, toplumun önemli bir bölümü, bu tür aydınların dış kaynaklı güdümlemelerle çizgilerini oluşturduklarına inanmaya başladı...
Türkiye'de aydınlara öfke duymak, zaten her dönemin yükselen değeridir. Mesela bu eğilimi can acıtıcı bir tahlille tekrarlayan Prof. Dr. Sabri Ülgener (1911-83) "Zihniyet, Aydınlar ve İzm'ler" kitabında şunları yazmıştı:
"Fikirlerini gerek oluşturma sürecinde gerekse onları beyan etme aşamasında esas itibariyle bağımsız ve özerk bir kişilik olması gereken Türkiye entelektüeli, haddizatında ikbal uğruna devlete yaslanan bir müdahane (riyakârlık, dalkavukluk, iki yüzlülük) virtüözünden ibarettir. İktidara yanaşmada şu veya bu şekilde başarısız olan bir kısım entelektüel ise, tam tersine gücün karşısında olan ve aslında hiç beğenmediği, kültürünü hor gördüğü, tanımak istemediği ve tanımadığı bir halka akıl hocalığı yapma bahanesiyle, ona musallat olma yolunu tutmaktadır."

Uzlaşmasızlık egemen
"Aydın nedir" benzeri ucu bucağı olmayan tartışmalara girmek yerine, bugünkü tabloyu 10 yıl öncesinden görebilen bir ismin, Prof. Dr. Nur Vergin'in "Doğu Batı" dergisinin Nisan 2006'daki sayısındaki bu sorunu irdeleyen makalesinden alıntı yaparak konuyu noktalıyorum...
"- Yeni gruplaşmaların basına yansıdığı şekliyle "Dönek" veya "Dinozor" suçlamalarıyla ortaya çıktığı bu dönemde aydınların kimliklerini belirleyen artık tek bir odak yoktur.

Yazının tamamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat