Referandum sürecinde netleşen batının tutumu referandum sonrası İslam ve Türkiye düşmanlığında daha da ileriye gitti. Fransız haber ve ekonomi kanalı BFM Business’in yayınladığı “Dünya’da 7 gün” isimli programda konuşan Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (TFRT) siyaset bilimi uzmanı Defarges, Türkiye’de 16 Nisan’da yapılan halk oylamasının sonuçlarına itiraz edilmesi için hukuki yolların kapandığını ve Türkiye’de bir tıkanıklığın olduğunu öne sürerek “O zaman geriye ya iç savaş yahut Erdoğan’ın öldürülmesi kalıyor” ifadesini kullandı.

Daha önce 15 Temmuz darbesini müteakip Amerikalı Fereign Policy dergisi yazarı Edward Luttwak, darbenin başarısızlığını Erdoğan'ın öldürülmemesine bağlamıştı.

Bir medenî Avrupalı (!) Fransız profesör ve diplomatın, “İç savaş çıkartılmalı, Erdoğan’a suikast yapılmalı ve öldürülmeli” demesinden hareketle, Fransa başta olmak üzere, ABD ve AB ülkeleri devlet başkanları ve hükümet yetkilileri bu “alçaklığa”, “adiliğe” ses çıkarmıyorlarsa, suskun kalıyorlarsa, birkaç Fransız vatandaşının “bu adamın yaptığı terbiyesizliktir, özrü de kabul edilebilir değildir” demeleri yeterli midir? Yeterli görülebilir mi? Bu haliyle “eh yeterlidir işte özür diledi ya kardeşim” diyerek bu geçiştirilebilir mi? Üstü kapatılabilir mi? Susulabilir mi? Elbette Hayır.

Çünkü Cumhurbaşkanı’na yapılan bir saldırı ve hakaret, ülkemize yapılmıştır.

Bu durumda;

              “İşte Fransızlar böyle.”

              “İşte Avrupa’lılar böyle.”

               “İşte Batı’lılar böyle.”             

Bizlerin “işte bunlar böyledir” dememize, Kültür Emperyalizminin entelektüel ezikleri, itibarsızları itiraz ediyor. Terör örgütleri PKK ve DHKP-C’nin İsviçre’de yaptıkları gösteride Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “şakağına dayanmış silah!” pankartıyla “Pandoranın kutusunu” açtılar ki faşist Fransız siyaset bilimcisi! Defarges sıraya girdi. Bu hakaretlerin, aşağılamaların ve tehditlerin devam edeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Hiçbir gün yok ki, AB’den saldırı, aşağılama, ülkemizin aleyhinde karar alma ve sömürge ülkesi muamelesi görmeyelim.

Giderayak ırkçılığın ve faşizmin pirim yaptığı Avrupa’dan aklıselim bir değerlendirme, olumlu bir gelişme ihtimali bizim nezdimizde yok olmaya başladı. Artık Batının düşmanlığı diplomatik ve siyasi bir stratejiyle ağır bir krize doğru evirilmektedir.

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, Fransız Siyaset Bilimcisi Defarges hakkında suç duyurusunda bulunduklarını belirterek, “suikast çağrısında” bulunduğu için bunun sonuçlarına katlanmak zorunda olduğunu söyleyen Kalın, “Bu darbe, suikast, diktatörlük vesaire gibi söylemlerle aynı paketin bir parçasıdır” dedi.

ABD ve Batı, taşeronları FETÖ, PKK ve DHKP-C gibi Türkiye düşmanı terör örgütleri vasıtasıyla senaryolarını uyguluyorlar. Batının sürekli istismar ettiği “hukukun üstünlüğü insan hakları, özgürlük ve demokrasi” gibi kavramlar, söz konusu Türkiye ve İslam dünyası olduğunda koca bir yalan olarak karşımıza çıkmaktadır. Batının bu iki yüzlüğünü, özellikle 2007 yılından itibaren Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı konusunda iyice gün yüzüne çıkmıştır.

Avrupa’nın bu tutumu İslam coğrafyasında derinden tepkilere yol açtı/ açmakta. “Avrupa hayranlığı” yerini yavaş yavaş “nefrete” bırakmakta. ABD, Avrupa ülkeleri ve onların türevleri, Türkiye içerisinde bulunan illegal yapılara yol göstericiliğine devam ediyor. HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın çağrısıyla sokağa dökülen PKK’lıların çıkardığı olaylarda 52 vatandaşımız hayatından olurken, STK ve Parti temsilcileri evlerinin önünden kaçırılıp öldürülürken, İnsan Hakları, Evrensel Hukuk, gibi söylemler BM, AGİT, AKPM gibi kurumlar neredeydi? Başta Almanya, Fransa olmak üzere, Türkiye’de faaliyet gösteren PKK, DHKP-C gibi örgütlere sizler kucak açmadınız mı? Onları birer temsilci gibi ağırlayarak siyasi kurumlarınızda konuşturmadınız mı? El ele, kol kola Türkiye aleyhine eylem yapmadınız mı?

Neyle eleştiriyorlar Türkiye’yi? “OHAL uzatılmış bu demokrasiyi ve hukuk düzenini sekteye uğratırmış.” 2002 yılında AK Partinin ilk icraatlarından biri OHAL’in kaldırılması değil miydi? Özgürlükler kapsamında atılan adımları ne çabuk unuttunuz. Ne yapılsaydı? 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirerek 250 vatandaşımızın can vermesine, 2150 gazinin yaralanmasına göz yumup, bunu gerçekleştirenlerin “sizin şefkatli kucağınıza” koşmasına izin mi verseydik? Türkiye’de OHAL’in uzatılmasını eleştirenler; ABD’de, Fransa’da yaşanan münferit terör saldırılarında ne yaptılar? Gayet haklı olarak OHAL ilan ettiler. Türkiye bu eylemlerin karşısında sizin yanınızda yer almadı mı? Yoksa siz hâlâ faşist düşünceyle kendi kanlarını daha değerli sanan zavallılar mısınız?

Batı ve ülkemizdeki kolonyalistlerin amacı, Türkiye’nin kaos içinde problemlerle boğuşması ve Erdoğan’ın ülkeyi yönetemez hale gelmesidir. Hâlâ akılları darbede. Değişim ve dönüşümün ya farkında değiller yahut bilinçli bir strateji ile kendilerine emredileni yerine getiriyorlar. Bu ülkede, FETÖ, PKK ve benzeri terör örgütlerinin trajik boyutlara ulaşan kalkışmalarına ve heveslerine asla izin verilmeyecektir.

Türkiye düşmanı PKK’lı teröristlerle yan yana olan bir AGİT’in Referandumla ilgili raporu kabul edilebilir mi? Avrupa eder. AB için YSK, Danıştay ve Türkiye’deki yargı organları bir anlam ifade etmiyor. Onlar için tek kıstas PKK, FETÖ, DKP-C’nin raporlarıdır.

Bu ülkenin insanını yok sayan popülist ve ırkçı Avrupa stratejisi artık kaybetti. Yıllarca uyutulmaya çalışılan halkımız oyunu gördü. Şimdi ayağa kalkma zamanıdır. Batı’nın her türlü baskısına, karşı koyacağız ve direneceğiz.

Hukuki Araştırmalar Derneği Genel Başkanı Hüseyin Kaya, “Cumhurbaşkanımızın öldürülmesi gerektiği fikri insanlık adına bir suçtur ve utanç vericidir” diye konuştu. Ayrıca, Philippe Moreau Defarges’ten “Uluslararası ilişkiler” dersi alan gazeteci Belkıs Kılıçkaya, “Fransızların deyimiyle skandal. Türkiye’yi bilmeyen, Erdoğan’ı tanımayan bir isim değil. Böyle bir söylemi kullanmasının ise İslamofobi ile açıklanır.” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan “Bunlara karşı sesimizi yükselttiğimiz için birileri ne diyor? ‘Diktatör’ diyor. Varsın desinler, biz sesimizi bunlara karşı yükseltmeye devam edeceğiz. Çünkü bizim Peygamberimiz ‘Zulme rıza zülümdür’ diyor. O halde bu dünyada zulüm yapanlara ‘iyi yapıyorsunuz, devam edin’ diyebilir miyiz?

Bölgemizde oluk oluk Müslüman kanı akarken daha da kötüsü Müslümanların haysiyeti, izzet ve şerefi ayaklar altına alınırken Allah’a layık bir kul, Hz. Peygambere layık bir ümmet oluna bilinir mi? Yapmamız gereken ise Kur’an ve Sünnete sarılmaktır.”

Cumhurbaşkanımız yapılması gerekenin özünü söyledi. Yeni Türkiye’mizi “Hacer annemizin oğlu İsmail’e gösterdiği ihtimamla” sahipleneceğiz, koruyacağız ve kollayacağız.

Seküler Haçlı seferlerinin oyununu, kadim medeniyetimizin kaynaklarına dönülerek İslam’ın ikliminde kültürel, siyasal ve hukuksal özgürlükleri insan haysiyetine uygun bir şekilde mümkün olduğu ölçüde genişletmek suretiyle oyunu bozacağız.

Peyami Safa’nın sözüyle bitirelim:

“Tarihinin sürekliliğini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmeye mahkûmdur… Hatıralarıyla, benliğini vücuda getiren unsurlarla ilgisi kesilmiştir...”

Vesselam.

Mehmet Doğan - Haber7