Benim de itirazım var!

  • GİRİŞ19.08.2017 08:47
  • GÜNCELLEME21.08.2017 07:04

Gündem değiştirmede, toplumsal algı operasyonunda, suni gündem oluşturmada mahir olan belirli kesim son günlerde fikri ve toplumsal karışıklığa zemin hazırlamak amacıyla yeni gündem oluşturma çabası içerisindeler. Ne zaman İslami değerlere uygun toplumsal bir talep, görüş ve düşünce söz konusu olsa aralarında ÇYDD, ADD gibi sivil toplum örgütlerinin de bulunduğu, bazı siyasi partiler, yazar-çizer takımı hemen harekete geçip “Laiklik ve Çağdaş Yaşamın” tehlikede olduğunu bahane ederek İslam’a ve Müslümanlara sınır tanımaz saldırılara başlıyorlar. Saldırının bu sefer ki sebebi, “Müftülere nikâh kıyma yetkisi vermeyi öngören yasa tasarısı.”

Nikâh nedir?

Terim olarak nikâh;  “Bir kadınla bir erkeğin evlilik birliği kurmasını sağlayan yasal işleme” denir. Sözlükte ise “birleştirme, bir araya getirme ve evlilik” gibi anlamlara gelir.

Dini nikâh: Allah’ın emri, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünneti ile hükme bağlanmış, bir kadınla bir erkek arasında evlilik birliğinin kurulmasını sağlayan akit/sözleşmedir.

Bu sözleşmenin sıhhati için; İcab, kabul, şahitler, mehrin verilmesi ve velisinin izni (bazı mezheplere göre) aranır. Nikâh akdi, belediye başkanı ya da tayin ettiği vekil, müftü ya da tayin ettiği vekil ve şahitlerin huzurunda hiçbir baskı altında kalmadan kendi özgür iradeleriyle; Bayan, “ben seni kocalığa kabul ettim”. Erkek, “ben de seni eş olarak kabul ettim” der ki buna icap ve kabul denir. Ayrıca “Kardeşinin kızıyla, sütkardeşiyle, hala ve teyzesi ile bir kimsenin evlenmesi haramdır…” gibi kurallar medeni hukukumuzda olduğu gibi dini terminolojide de mevcuttur ve bu kurallar fıtridir. En dinsizi bile bu dini kuralı yerine getirir.

Nikâh dini bir vecibenin yerine getirilmesidir. Allah’ın emri, peygamberimizin sünnetidir. Allah (c.c.) Kuran’ı Kerim’de,  “….Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak; zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helaldir…” (Maide - 5)

Peygamberimiz (s.a.v.): “Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa hemen evlensin. Zira evlilik gözü (haramdan) daha çok uzaklaştırıcı, iffeti de çok daha koruyucudur. Evlilik külfetine güç yetiremeyenler ise oruç tutsun. Çünkü oruç, şehveti kıran bir şeydir.” (Buhari, Savm 10/1905, Nikâh 2/5065, 3/5066; Müslim, Nikâh 1400; İbn-i Mâce, Nikâh 1/1845) buyurmaktadır.

 Yine Peygamberimiz (s.a.v): “Kişi evlenmekle dininin yarısını ikmal eder, diğer yarısı için Allah’a dua etsin,” (Heysemi, Mecmâu’z-Zevâid, No:7310, Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ 2/239)

buyurmaktadır. Bu nedenle, nikâh; sağlıklı bir toplumun varlık sebebidir. Mahremiyet, edep, haya, iffet ve ahlak meşru bir evliliğin gereksinimleridir. Toplumun temeli ailedir. Aile’nin temeli de evlilikle atılır. Sağlam bir aile yapısı, toplumun geleceğinin teminatıdır. “Müftüye nikâh yetkisinin verilmesi laikliğe aykırıdır,” diyen çevrelere Adalet eski Bakanı Bekir Bozdağ, “Müftüye nikâh yetkisi laikliğin gereğidir.” diyerek, yasa tasarısının ülkemizin mevzuatına ve değer ölçülerine göre hazırlandığını, laikliğe aykırı olmadığını ifade etmiştir. Bir Müslüman olarak “dini nikâhımı” devletin resmi görevlisi olan müftüye kıydırmak istememe laiklik ve kanunlar engel oluyorsa o takdirde “laiklik”, özgürlüğü kısıtlama aracı olur. İsteyen hem medeni hem de dini nikâhı kıydırır. İstemeyen de kıydırmaz. Hıristiyan ve Yahudiler dini mekânlarında ve din adamları Haham ve Papazları vasıtasıyla dini nikâh kıydırmaktadırlar. Laiklik, meri kanunlar ve laik Kemalist çevreler bunlara bir ses çıkarmıyorlar. Çıkarmamalıdırlar da. Bu çevreler için asıl dert, İslam ve Müslümanlardır. Laiklik; Müslümanlar için her zaman terbiye etme, yaşam tarzına müdahale etme aracı olarak kullanılmıştır. Bu bir insan hakkı ihlali ve dramatik ve travmatik bir hukuk utancıdır. Bazı kadın dernekleri temsilcilerinin: “Bu yasaya izin vermeyeceğiz” gibi ifadeleri antidemokratik faşist bir dildir. Gericiliktir, yobazlıktır. “Dini nikâh” hakkı bizzat laikliğin uygulanmasıdır. Gerekli ve hak olan bir talebin karşılanmasıdır. Bu ülkede Papaz’ın Rahib’in ve Haham’ın dini mekânlarda (Havra ve Kilise) kıydığı nikâh; din, ırk, mezhep ve toplumsal ayrışmaya sebep olmuyor da, müftünün kıydığı nikâh; ırk, din, mezhep ve toplumsal ayrışmaya ve laikliğe mi aykırı oluyor? İşte benim itirazım da bunadır.

“Kadın üzerinden yürütülen siyaset dine alet ediliyor,” denilmekte. Seçim zamanı “başörtüsü dağıtan” parti CHP’dir. Kadının başındaki örtüyü zorla çıkartan yine CHP’li kadınlardır. Bu kadınların “yaşam hakkına, yaşam tarzına”  bir saldırıdır. Peki, hangi hak ve yetkiyle yaşam tarzına müdahale edilmektedir?

Kadın cinayetlerinden, çocuk istismarlarından, taciz ve tecavüzlerden rahatsız olmayan bir Allah’ın kulu olabilir mi? İslamiyet’te, “Kadının fıtratında köle olmak var” ifadesi iğrenç bir yalan ve iftiradır. Böyle bir şeyin bizim lügatimizde yeri yoktur. Ancak gömlek değiştirir gibi erkek ve kadın değiştirenlerin literatüründe olduğunu basındaki iffet, hayâ ve edep yoksunu poz, resim ve haberlerden öğrenmekteyiz. “Kırmızı ruj sürdüğü ve tayt giydiği için kadınlar öldürüldü”, “Hamile kadın sokakta dolaşmaz!” gibi iğrenç ifadeler ve benzeri yalanlar kolonyalist basının İslam’ı ve Müslümanları karalama kampanyasının bir parçasıdır. Zira Kuran ve Sünneti ölçü alan bir Müslüman böyle bir şey yapmaz, yapamaz. Müslüman erkekle kadının yaşamında karşılıklı saygı ve sevgi esastır.

Bu tasarı ile çocuk istismarı, çocuklara tecavüz, taciz ve istismarın her türlüsü kontrol altına alınır. Kadın; kadın olmanın onurunu, şerefini, haysiyetini ve edebini yaşar. Kısaca insanca yaşamın erdemine ve huzuruna kavuşulur. Genç kızlar ve kadınlarımız, cinsel istismarcı tacirlerin oltalarına takılmazlar. Kadın, sermaye sınıfının bir tasarım, dekoratif, reklam ve cinsel objesi, erkeklerin nazarlarına terk edilmiş bir meta olmamalıdır. Ailesine, eşine, evine, çocuklarına bağlı, çalışan, katma değer üreten anneliğe layık bir yerde bulunmalıdır. Son 20 yılın boşanma istatistiklerine baktığımızda her yıl bir önceki yıla göre 10 kat artmış vaziyette. Tahsil ve gelir düzeyi yüksek, severek, flört ederek evlenenlerde boşanma oranı çok daha yüksek. Kişi boşanmak için evlenir mi? Bu durum neyin sonucudur? Peygamberimiz: “Allah’ın en sevmediği helal boşanmaktır.” diyor. Peki, bu boşanma oranlarının yüksekliğinin sebepleri üzerinde düşündük ve gerekli tedbirleri aldık mı? Kadın ve Aileden sorumlu Bakanlık bu konuya daha ciddi eğilmelidir. Bir taraftan “isteyen dini nikâh kıydırsın” diyeceksiniz, diğer taraftan müftünün “dini nikâh” kıymasına karşı çıkacaksınız. Bu bir akıl tutulmasıdır. İsteyen nerede kime dini nikâhını kıydıracak? Müftülük resmi bir dini makamdır. Ama imamlık müftünün yetki vermesi hariç resmi bir makam değildir. İşte asıl tehlike burada; işi ayağa düşürme, itibarsızlaştırma, ciddiye almama, kara mizah konusu yapma burada yatıyor. Evlilik dini bir işlemdir. Hukukun kaynağı ilahidir. Dini nikâh ve hükümlerin, medeni nikâh ve hükümleri gibi bağlayıcı olması gereklidir. Nikâh kıyılacak yer ister müftülük olsun, ister nikâh salonları, olsun isterse cami, isterse kültürel merkezler olsun hiç fark etmez. Belediye Başkanı’nın kendisi ya da yetkilendirdiği kişi, müftü veya yetkilendirdiği kişi ile birlikte bu işlemi gerçekleştireceklerdir.

1960’lı yıllarda Malatya Belediyesinde nikâh memuru olarak çalışan rahmetli Nuri amcanın bir hatırasını bugün yaşanılan bu hadiseye ışık tutması bakımından burada nakledeyim:

“Ben Malatya Belediyesinde nikâh memuru olarak görev yaparken, hem dini nikâhı hem de medeni nikâhı birlikte kıyardım. Halkta bu durumdan son derece memnundu. Dönemin Malatya Belediye Başkanı Turgut Temelli beni İnönü’ye şikâyet eder, derki; ‘Nuri Bey sizden aldığı cesaretle beni dinlemiyor. Belediyede dini nikâhı medeni nikâhla beraber kıyıyor.’ Bunun üzerine ailece çok iyi tanıdığım İsmet İnönü beni Ankara’ya davet etti. Sabahleyin Ankara’ya indim ve doğru paşa hazretlerinin evine gittim. Adet üzere biraz peynir, yağ ve bal da beraberimde götürdüm. Mevhibe Hanım kahvaltıyı hazırladı. Kahvaltıyı birlikte yapmaya başladık ve paşa söze girdi: ‘Nuri Bey sen ne yapıyorsun? Hala şeriatın emirlerini mi uyguluyorsun? Turgut Bey senden rahatsız.’ Ama paşam bu halkın talebi. Ben de bu talebi karşılamak maksadıyla her ikisini birden yerine getiriyorum, bunda da bir sakınca görmüyorum” dedim.  İnönü: “Sakın ha böyle bir durum bir daha vaki olmayacak,” dedi. “Ben de Malatya’ya döndükten sonra görevi bıraktım. O güne dek oy verdiğim ve kalben çok sevdiğim CHP’den de vazgeçtim”. Nuri amca ile tanıştığımda lisede öğrenciydim. O zaman takriben 65-70 yaşlarında idi. Allah rahmet eylesin.

Nikâh üzerinden kimse toplumu bölemez, ötekileştiremez, dini değerleri aşağılayamaz. Müftülüklere nikâh kıydırma yetkisinin verilmesi, medeni/yasal nikâhın terk edilmesi değildir. Tasarı acilen hayata geçirilmelidir. “Dini nikâhın müftülüklere verilmesi suretiyle, Yahudi ve Hıristiyanların da nikâhları müftülerce kıyılacak” propagandası zavallılıktır. Fikir fukaralığıdır ve zır cahilliktir. Laikçi, seküler, ateist azınlık kesimin saldırısı ve derdi Müslümanlarla. Hıristiyan ve Yahudilere laf söylemeye cüret etmezler/edemezler; etmediler de. Müftünün nikâh kıyması dini ve tarihsel bir gerekliliktir. Dini vecibenin yerine getirilmesidir. Bazılarının iddia ettiği üzere sadece “medeni nikâhın kıyılması” bir evrimin sonucu değildir.

Bugün mutlaka  “Resmi nikâh”, ile “Dini nikâh” birlikte kıyılmalıdır. Bu konu hayati bir öneme sahiptir. Maalesef dini nikâhın yasal bir yaptırım gücü yoktur. Bazı süfli arzulara sahip kişilerin bunu istismar ettiğine toplum olarak şahit olmaktayız.

Bu vesileyle bir gazetedeki yazar, İslam’a ve Müslümana saldırmayı kendine görev kabul etmişçesine bakın ne diyor; “Minibüsteyim, tam karşımda iki çarşaflı kız oturuyor. Esir alındıkları hapishanelere doğru gidiyor gibiler. İçimden üstlerindeki kara çarşafı çıkartıp saçlarını dağıtmayı düşündüm.” Karantina ve ikna odaları, zorla başörtüleri çıkartıp atma, okullardan kovma işte bu kara zihniyetli, hayatları esir alınmış donuk suratlı kişilerin eserleridir. Bunlara göre;  “Bismillah” diye işe başlayanlar dahi tehlikelidir. Bunlara içimden zihni ipotek altına alınmış varlıklar diyesim geliyor. İnsanlık onuru, iyiliğe, kardeşliğe, dostluğa ve insanlığa kapalı bu donuk yüzlü faşizmi yenecektir. Değerlerimizi, inançlarımızı ve taleplerimizi pazarlık konusu yaptırmamalıyız. Emperyalizme ve onun işbirlikçilerine karşı direnmeliyiz. Ama hakaret ve küfür etmeyeceğiz. Kemalist, statükocu, baskıcı, batıcı, Marksist, mason ve ateistler her zaman İslam’a ve dinine bağlı Müslümanlara hakareti, saldırıyı bir vazife ve sorumluluk olarak gördüler, görüyorlar. Yine bazı çevreler, gerçekliği tartışma konusu olan bir anketten bahisle, muhafazakâr eşlerin de (erkek-kadın) birbirlerini aldattıklarından bahsetmekte. Eğer böyle bir durum varsa bu kimseler görüntü muhafazakârlarıdır. Gerçek iman sahibi Müslüman olamazlar. Alnı secdeye değen erkek ya da kadın, izzetini, şerefini, haysiyetini ayaklar altına almış ve şeytanın emrine vermişse,  yazıklar olsun o namaz kılanlara, kıldıkları namazın onlara bir faydası yoktur. Çünkü onlar şeytanın saptırdığı kullardan olmuşlardır.

 Biz Lut kavminin çocukları değiliz. Fuhuşun, sapkınlığın, eş cinselliğin yayıldığı Allah’ın ceza yağdırdığı kavim Sodom-Gomore’de değiliz. Bir toplumun iffetsizliği, mahremiyetsizliği, hayâsızlığı ve edepsizliği yüzünden yanardağın külleri altında kalmış bir diğer şehir Pompei de. Farklı tarihlerde aynı suçun işlenmesiyle Allah tarafından verilen cezanın ayniliği ve iki şehrin başına gelenler tüm çıplaklığı ile ortadadır. Tarih cehaleti ve zulmü asla affetmeyecektir. Küresel emperyalizmin maşaları Müslümanlara kurşun sıkmaya devam etsinler. Arzu ettikleri; Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi tebdil ve tahrif edilmiş, bozulmuş bir İslam. Emperyalizmin istediği de bu. Ama dünya durdukça zalimlere bu fırsatı vermeyeceğiz. Zira Allah dinini koruyacaktır.

Vesselam.

 

Mehmet Doğan - Haber7

Yorumlar9

  • Veysel YILMAZ 6 yıl önce Şikayet Et
    Muhterem hocam çok güzel dile getirmişsiniz.Allah razı olsun.Kaleminize yüreğinize sağlık.
    Cevapla
  • Haşim sarihan 6 yıl önce Şikayet Et
    Hocam ALLAH razi olsun dikkat ederseniz amenna ve saddakna diyenlerde bi sorun yok sorun namaz kılmayıp ezan neden türkçe değil elif be yi bilmeyen kur-an neden türkçe değil haşa ALLAH türkçeyi bilmiyormu carsafliya gerici sakalliya yobaz evliye cağ dışı diyen metres hayatını yaşayan hani bi chp millet vekilinin biz cinselliği köpekler gibi özgür yaşamak isteyen güruh bu güruh nefi gelin ALLAH rahmeti ile ıslah etsin diyelim
    Cevapla
  • TAHA 6 yıl önce Şikayet Et
    Mehmet Hocam, Nikah konusunda çok güzel tespitlerde bulunmuşsunuz. Elinize, fikrinize ve yüreğinize sağlık... Benimde itirazım var!
    Cevapla
  • Abdürrezzak Sarın 6 yıl önce Şikayet Et
    Allah razı olsun, eline/kalemine,
    Cevapla
  • Ferit Yücetürk 6 yıl önce Şikayet Et
    Milletimizin dini hassasiyetlerini sistematik bir şekilde zamana yayarak aşındıran zihniyet yazınızda da belirttiğiniz gibi bellidir. Kaybedilen ve öteden beri gelen tüm dini vecibelerimizin restorasyonuna destek vermeliyiz. Bu bağlamda Nikah konusu çok önemlidir. Sevgili hocam Perşembe geceleri bazen camilerde Tevbe-i istiğfar edilir ve Nikah tazelenirdi. Günümüzde Cuma gecesi namaza gelebilen Nikahını tazeleyebiliyor, ya gelemeyip de Nikahı o veya bu şekilde zarar görmüş kardeşlerimiz ve onlardan olacak nesiller; oldukça düşündürücü ve üzücü. Nikah bir defa kıyılan, şakası olmayan 3 şeyden biri, ahir zamanda ise tazelenmesi zaruri olan bir konudur.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat