Türkiye-AB ilişkileri nereye gidiyor?

  • GİRİŞ26.03.2017 10:42
  • GÜNCELLEME26.03.2017 10:42

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde, Türk hükümet yetkilileri ve Türk vatandaşlarına yönelik faşizan uygulamaların sebep olduğu siyasi kriz, ısrarla tırmandırılıyor.

Brüksel, her zaman olduğu gibi, eleştiren suçlayan ve rencide eden tavrını sürdürüyor. 

Ancak, önceki dönemlerde olduğu gibi Türkiye, aleyhteki suçlamaları ve ağır eleştirileri duymazlıktan gelmiyor. 

Her suçlamaya ve eleştiriye aynı sertlikte cevap veriyor. 

Berlin ve Brüksel, ilk defa Ankara’dan en üst düzeyden ve aynı sertlikte eleştiriler alıyor.

Ayrıca, AB ülkelerinde devam eden anti demokratik uygulamalara karşı Ankara, hukuk kapsamında misillemeye hazırlanıyor. 

Ve yine:

Türkiye’nin bir referandumla AB’ye tam üyelik müracaatını geri çekmesi de ihtimal dahilindedir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB ile ilişkilerde 16 Nisan’ın belirleyici olacağını belirterek, siyasi ilişkilerin yeniden gözden geçirileceği mesajını verdi.

Yani blöf değil, bu sefer iş gerçekten çok ciddi.

BİZ YAPARIZ AMA… 

Batılılar, hâlâ kendilerini üstün kültür ve üstün ırkın sahibi görmektedir. Siyasi tavırları ve diplomatik ilişkileri bu anlayış çerçevesinde kurmayı hedefliyorlar. 

Türkiye’nin içişlerine karışmak onların en doğal hakkıymış gibi bir yanlışın içindedirler. 

Asıl sorun da burada. 

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, teslimiyetçi bir devlet adamı değil. Ülkesinin ve halkının haklarını sonuna kadar savunan bir direnişçi olması onları rahatsız etmektedir. 

Emperyalist devletlerin kuşatma politikalarına karşı Sultan II. Abdülhamid’in siyasetini takip ederek karşı hamleler geliştirmesini ise hazmedemiyorlar. 

Almanya başta olmak üzere AB üyesi ülkelerin başkentlerindeki siyasi kulislerinde ve Avrupa medyasında Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan hakkında en ağır eleştirirler yapılıyor. 

Onlar, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a yaptıkları “diktatör” yakıştırmasını fikir ve basın özgürlüğü olarak görüyorlar. 

AB üyesi ülkelerde terör örgütlerine ve teröristlere yapılmayan siyasi baskılar ve getirilmeyen yasaklar, seçilmiş Türk siyasetçilerine ve hükümet üyesi bakanlara en sert şekilde uygulandı ve de hâlâ uygulanıyor. 

Başta Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan olmak üzere Türk siyasileri tarafından “Nazi dönemi” hatırlatması ve medyada benzer haber ve yorumların yer alması ise, onları çıldırtıyor.

Bu tavırlarıyla “biz yaparız ama size yaptırmayız” gibi bir faşizan baskıda ısrarcı oluyorlar. 

Bize reva görülen bu baskıcı politik tavırları ne ülke ne de millet olarak kabullenmemiz asla söz konusu olamaz. 

Eğer, ‘Nazi’ benzetmesinden rahatsızlık duyuluyorsa, bizim de ‘diktatör’ yakıştırmasından rencide edildiğimiz kabul edilmeli. 

Ayrıca bu benzetmelerin son bulması isteniyorsa, işte o zaman, ‘diktatör’ yakıştırması ve yapılan hakaretlere son verilmeli.

Yani karşılıklı geri çekilme olmalı.

Ayrıca ‘Nazi’ dönemini hatırlatan baskılardan ve yasakçı politikalardan vazgeçilmeli. 

“EVET” AMA EŞİT ŞARTLARDA 

Batılı devletleri yöneten o üst akıl, Türk hükümetinin egemen güçlere teslim olma gibi bir niyeti olmadığını artık anlamalı.

Cumhurbaşkanımız sayın R. Tayyip Erdoğan“Türkiye itilecek kakılacak, onuru ile oynanacak, bakanları kovulacak, vatandaşları yerlerde sürüklenecek ülke değildir” diyerek ABD ve AB üzerinden tüm dünyaya açık ve net bir mesaj vermiş oldu. 

Yani, bu böyle geldi ama diye böyle devam edemez gerçeği bilinmeli.

Gelinen noktada yeni bir döneme ihtiyaç var.

Türkiye bu yeni döneme “EVET” demeye hazır.

Ancak eşit şartlarda …

 

Mehmet Koçak - Yeni Akit

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat