Boşanan kadınlar ergenliğini yaşıyor

Size mini bir hikaye yazdım bugün. Benim dinlemeye alıştığım, sizin anlamaya çalışmanızı istediğim...

  • GİRİŞ08.10.2014 09:15
  • GÜNCELLEME08.10.2014 09:18

Eve yeni gelmişti. Her zamanki gibi dağınıklık kapının önünden başlıyordu. Akşam saatleri olmuştu. Sabahtan beri sorumluluklarının altında yorgun düşen Aylin, eve geldiğinde ortamın daha derli toplu olmasını istiyordu.

Günün stresinden biraz olsun kurtulmak için bilgisayarının başına oturmak istediğinde ne görsün. Hülya, tuşlarla bütünleşmiş parmaklarını klavyede dans ettiriyor, üstelik Aylin'in geldiğinin farkında bile değil!

"Ben geldim..." diyor Aylin.

Odadan selamına karşılık olarak duyabildiği tek ses klavyeden gelen klik klik tonları. Cevap yok!

Tekrar sesleniyor: "Huu duymuyor musun? Yine yapışmışsın bilgisayarın ekranına. Seninle böyle mi konuştuk? Hani artık sorumluluklarınla daha çok ilgilenecektin? Ortalığın haline bak! Offf..."

Hülya sinirli bir edayla: "Karışma benim işime. Ne zaman bilgisayar başına otursam burnumdan getiriyorsun. Karışma, karışma, karışma..."

"Bilgisayarın başına oturduğunda mı? Ne oturması! Kalkmıyorsun ki!"

Duyduklarından rahatsız olan Hülya: "Benim işime karıştığınızda nefret ediyorum sizden. Beni rahat bırakın. Her yaptığım davranışa karışmayın. Kendi keyfimle hareket edemeyecek miyim bu evde!"

Son bir iki yıldır, özellikle evin ergen kızının büyümeye yüz tuttuğu bu günlerde, sıkça rastlanır olmuştu buna benzer tartışmalara. Anne-kız her ikisi de bıkmıştı didişip durmaktan. Bıkmışlardı ama durumu düzeltecek adımı kimin nasıl atacağı bir türlü belli değildi.

Dışarıdan yorgun gelen Aylin, acıkan karnını doyurmak için mutfağa doğru ilerlerken, bilgisayarın bir insanı bu denli nasıl tutsak alabildiğine şaşırmaya devam ediyordu. Ocağın üzerinde duran tencereye baktı. Dün geceden kalma kiriyle oracıkta kalakalmıştı.

"İnanmıyorum sana! Tüm yemeği bitirdin mi? İnsan geride kalanı da düşünür! Sen nasıl bir insan oldun böyle. Son yıllarda seni tanıyamıyorum artık!" diye homurdanmaya başladı.

Hülya'nın cevabı gecikmedi: "Başının çaresine bakabilirsin."

Aradan bir kaç saat geçti. Aylin dağ gibi yığılmış ütüleneceklere baktı. Yarın için acilen ütülenmesi gerekenlerden bazılarını seçti. Öyle yorgundu ki tamamını ütülemeye gücü yetmeyecekti. Çünkü evde tamamlaması gereken çalışmalar vardı.

Bir ara Hülya'nın yanını uğrayıp havadan sudan sohbet etmek istedi. Aralarında iletişim yok denecek kadar azalmıştı. Bir yandan ütü yaparım diğer yandan sohbet ederim düşüncesiyle ütü masasını Hülya'nın yanına getirdi. Aylin'in aniden içeri girmesinden rahatsız olan Hülya, ani bir refleksle ekranı kapatmaya çalıştı.

Onun bu ani davranışından şüphelenen Aylin: "Kiminle yazışıyorsun?" diye sordu.

"Hiç kimseyle..."

"Kiminle yazışıyorsun dedim... cevap ver... sinir etme beni..."

"Seni ilgilendirmez..."

"Ne demek seni ilgilendirmez. Tabii ki ilgilendirir. Sosyal ağlara giriyorsun, ne olduğu belli olmayan insanları listene alıyorsun, geç saatlere kadar onlarla yazışıyorsun. Sorumluluklarını ihmal ediyorsun. Kamera açıp evimizin içini yabancılara gösteriyorsun. Bunları seninle daha önce de konuştuk. Yanlış olduğunu biliyorsun. Niçin aynı hataları yapıyorsun?"

"Tamam... lütfen kes... işine bak sen. Bana karışma. Ben kimi listeme aldığımı biliyorum. Belirli bir yaşa geldim, kiminle konuşup kiminle konuşmayacağımı bana söyleyemezsin. Hayatımı yönetmenizden nefret ediyorum. Bu benim hayatım. Diyelim ki hata! Size ne! Hataysa da benim hatam!"

"İnanamıyorum sana anne! Sen büyürken hiç genç kızlığını yaşamadın mı? Ergen olmak şimdi mi aklına geldi. Babamla ayrılalı iki yıl oldu. Farkında mısın? İki yıldır sanki benden de boşandın. Aramızda yakınlık diye bir şey kalmadı..."

"Abartma istersen. İşi ajitasyona çevirmene gerek yok. Büyürken baba evinde herkes karıştı, evlendim baban karıştı. Boşandım ohhh rahat ettim, kafama göre takılacağım derken şimdi de sen mi anne kesildin başıma! Beğenmiyorsan babana gidebilirsin. Bu tavırların beni cidden çileden çıkarıyor. Karşındakinin annen olduğunu unutuyorsun!"

"Ben mi unutuyorum senin annem olduğunu? Sen unutuyorsun asıl. Şu halimize bak! Sanki evin ergen kızı sensin, ben anneyim. Tanımadığın adamlarla/kadınlarla yazışıp duruyorsun, sabahlara kadar sohbet oyun! Ben annemi istiyorum. Annemle konuşmak, okulda olan her şeyi sana anlatmak istiyorum. Seninle dışarı çıkıp gezmek istiyorum. Anne-kız arkadaş olmak istiyorum."

"Nankörlük etme... Yapıyoruz zaten. Tüm vaktimi sana vermek zorunda değilim. Benim de ihtiyaçlarım var..."

"Evin haline bak. Babamın evi buradan daha temiz. Senin gibi bilgisayar başında vakit kaybetmiyor. Kendisini geliştirecek şeyler yapıyor. Benimle ilgileniyor, konuşuyor. Bana zaman ayırıyor. Her gün ya arkadaşlarınla sokaktasın veya bilgisayar başında yine onlarla sohbettesin. Bir kızın olduğunu, kızının 15 yaşında olduğunu, sana ihtiyacı olduğunu hatırlar mısın lütfen. Gece yatmıyorsun, gündüz kalkmıyorsun. Nefret ediyorum artık bu evin dağınıklığında, ekmek arası şeyler yemekten. Lafa gelince kilo aldın diye kızıyorsun, ama evde doğru düzgün sebze bile pişirmiyorsun. Nefret ediyorum senden..."

"Tamam... lütfen ağlama... söz daha çok ilgileneceğim seninle. Hadi barışalım."

"Dokunma bana! Hep aynı söz, hep aynı umut, birkaç ayda bir bu tartışmayı yapmaktan sıkıldım. Keşke ölsem de kurtulsam senden."

"Öyle söyleme, üzülüyorum bak."

"Babamla konuşacağım, onunla yaşamak istediğimi söyleyeceğim. Sen de bilgisayar başından hiç kalkma. Kiminle ne istiyorsan onu yap. Nefret ediyorum bu bilgisayarlardan, facebooktan...hepsinden nefret ediyorum. Senden de nefret ediyorum artık... dokunma bana..."

...

Ergenlerle yaptığım bireysel görüşmelerde buna benzer konuşmalar sıklaştı dersem şaşırır mısınız?

Şaşırın o halde! Şaşırın ve silkelenin!

Eşinden boşanan anneler, lütfen dikkat! Gecikmiş ergenlik yaşamaya başladığınızda, kendinizi evin annesi değil de evin yeni yetme kızı zannetmeye başladığınızda evlatlarınızı kaybediyorsunuz haberiniz yok.

Çocuklarınız sizden rahatsız olmaya başladı benden söylemesi.

Evin dağınıklığından. Evdeki düzensizlikten. Annesini sürekli bilgisayar başında veya elinde telefon onunla bununla yazışmalarını görmekten. Oyunlara ayrılan zamanın kendisine verilmemesinden. Annesine ihtiyacı olan her durumda, onun sokaklarda başka insanlarla gezip durmasından. Annesiyle dışarı çıkıp kız kıza gezip tozamamaktan.

Boşanmış olabilirsiniz ama boşandıktan sonra ergen olamazsınız!

Boşanmış kadın boşanmış kadındır. Tabii ki kendinize ait hayatınız olacak. Sosyal medyayla veya arkadaş çevresiyle zaman geçireceksiniz. Ama eğer evdeki onbeşlik kızınız sizi uyarmaya başlamışsa gidişatınızda bir arıza oluşmaya başlamıştır, acilen toparlanın!

Bir çocuğun başına gelebilecek en zor görev; anne/babasına dikkat etmek zorunda kalmasıdır. Çocuğunuza bu haksızlığı yapmayın.

Siz anne olun, o çocuk.

O anne olur, siz çocuk olursanız, o çocuk duygusal olarak çok yıpranır. Çok yıpranırsa çok üzülür. Çok üzülürse, anneliğinizi sorgulamaya başlar. Kendisine göre cevaplar bulur... o cevap buldukça siz onu kaybedersiniz..!

Sevgiler...

Mehtap Kayaoğlu (Psikolojik Danışman &Psikoterapist) - Haber 7

mehtap.kayaoglu@yuzlesme.tv

mehtapkayaoglu@gmail.com

http://www.facebook.com/psk.mehtapkayaoglu

htttp://www.twitter.com/mehtapkayaoglu

Yorumlar1

  • misafir 7 yıl önce Şikayet Et
    selamlar, Yazınız için teşekkürler.Bunları yaşamak için boşanmış olmaya bile gerek kalmadı,bir çok karı-koca boşanmadan ayrı ayrı takılarak hayatını sürdürüyor,kimisi evde bilgisayarın başında kimisi de sokakta içindeki boşluğu doldurmaya çalışıyor.Benim 16 yaşında kızım ve 65 yaşında annem var,ellerinde telefonla görmekten bıktım.Etrafa olan duyarlılıkları gün geçtikçe azalıyor.çok üzgünüm saatlerini verimli harcamadıkları için ve elimden birşey gelmiyor... saygılar
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat