Duygusal insanların psikolojisi kolay bozulur!

  • GİRİŞ28.01.2015 10:02
  • GÜNCELLEME29.01.2015 08:00

 

Geçmişte duygusuz insanların sayısı çoktu, günümüzde aşırı duygusal insanların.

Hiç düşündünüz mü, niçin bir anda “duygusallık patlamalar” yaşar olduk? Bu durumda bir gariplik yok mu sizce…?

Evet…evet… var… hayat şartları zorlanmaya başladıkça, ne kadar acı ki, insanların kişilik patolojilerinde de değişimler olmaya başladı… yavaş yavaş ruh sağlığımızı kaybediyoruz da haberimiz yok…

“Duygusal olmak kötü mü şimdi” diye aklına soru takılanlar için hemen cevap vereyim…

Sevgili okurlar… duygusal bir insan olmak tabii ki kötü değil…

İnsan organizması çeşitli bileşenlerden oluşur… duygu-düşünce-davranış üçlüsü özellikle son derece önemlidir… sağlıklı yapı, bu üç bileşenin, sağlıklı dağılımı sonucu ortaya çıkar.

Bir insan hayal edin… sadece düşünüyor… gece gündüz düşünüyor… ama iş yok… faaliyet yok… davranış yok… ve duygu yok…

Başka bir insan hayal edin... hareket halinde… ama ne yaptığını bilmiyor… yürüyor… koşuyor… eylem halinde… ama neyi neden yaptığını bilmiyor bile…

Ve sonuncu kişiyi hayal edin… sadece duygulanıyor… ocakta yemek yanıyor… o üzülüyor… hava yağışlı… kendisini kötü hissediyor… sadece duygularıyla yaşıyor… ama düşünce yok… davranış yok…

Sağlıklı hayat geçirmemiz için üçünün denge içinde olması lazım.

Histirionik kişilik yapısı dediğimiz bir yapılanma var. Bu yapılanma, niçin son dönemlerde fazlaca duygusal olduğumuzu anlamanızı sağlayacak gibi geliyor bana. Buyrun okumaya başlayın...

...

Yukarıda giriş yapmaya çalıştığım histrionik kişilik bozukluğunun temel özelliği, kişilerin hemen hemen her alanda aşırı duygusallık ve ilgilenilme arayışı içinde olmalarıdır.

Bu kişiler, ilgi odağı olmadıkları durumlarda rahatsız olurlar ya da değerlerinin kimse tarafından anlaşılamadığı duygusuna kapılırlar. Bir çok kez, insanların dikkatini çekmek, ilgiyi üzerinde bulundurmak için çok canlı bir kişiymiş gibi rol yaptıklarını görürüz.

Bu kişiler ilgi odağı olmaktan öyle çok hoşlanıyor ki, geri planda kaldığını hissettiğinde kolaylıkla maceralı bir hayat hikayesi uydurabiliyor… ya da sırf herkese iyi ve şirin görünmek için etrafındaki insanlara abartı övgüler yağdırıyor… hatta övgü yağdırmaktan çok, “övgüyü uydurma” davranışı sergiliyor… sürekli insanlara hediyeler alıyor… vücudundaki normal düzeyde ağrılara acaip ve çarpıcı tanımlamalar bulabiliyor… yani normal bir baş ağrısını öyle bir anlatıyor ki… aman yarabbi… sanki dünyada ondan başka kimsenin başı ağrımamış şimdiye kadar… ya da onunki kendine özel çok ilginç bir ağrı.

Genellikle gösterdiklerinin aksine, duygusal dışavurumları sığdır… yani dışardan bakılınca aşırı duygusal, aşırı ilgiden hoşlanan bir yanları varmış gibi görünürler; ancak gerçek duygularını tanıma ve onları dışa vurma konusundan başarılı değiller… duygularıyla yaşadığı zorluğun farkında olan var, olmayan var… ama genellikle gayriihtiyari olarak giyimlerine abartı önem verirler… duygusal sığlık, inanılmaz bir giyim-kuşam tutkusu ortaya çıkarır… uyumsuz renkler, uyumsuz çantalar kullanmaya tahammülleri yok… giyime kuşama, dış görünüşe inanılmaz para ve zaman ve hatta enerji harcarlar… kendilerini giydirmek ve çekici olmak için harcadıkları enerjiyi, iyi bir çalışmaya yönlendirseler, eminim ki Victor Hugo’nun “Sefiller”ine çok iyi rakipler çıkarabilirler J ama yapmazlar… kendileri ve bedenleri ürünlerden daha önemlidir…

Ayrıca bu kişilerin çok fazla ve lüzumsuz konuştuğuna şahit oluyoruz. Çok konuşuyorlar ama ayrıntıdan uzak, olayın içeriğini iyi anlatmaya yönelik konuşmadan ziyade, içi boş, ayrıntıdan uzak bir konuşma biçimi…

Rastlantı sonucu bir tanıdığıyla karşılaşsın, yol ortasında öyle garip bir abartı ile sarılıp tepki gösterirler ki, onunla karşılaşan neredeyse yolda utanır. Hararetle ve çok abartılı bir sarılma gerçekleşir yol ortasında. Ya da küçük sıradan bir duygusal olay olur, aniden hıçkırarak ağlamaya başlar. Bir anda ne yapacağınızı şaşırırsınız. Tamam siz de duygulanmışsınızdır, cidden okunan şiir çok hoştur ama “bu kadar da hıçkırıp kendini kaybederek ağlamanın ne anlamı var canım” duygusunu yaşarsınız.

Benzer şekilde biraz kızılacak bir durum yaşanır,  dikkat çekecek ya, duygusal ve haksızlıklara tahammül edemeyecek kadar insan ya, çok ani ve çok ciddi biçimde öfke patlaması yaşar! Daha doğrusu öfke patlaması izletir herkese!

En önemlisi, bu kişiler telkine aşırı yatkın oluyor sevgili okuyucular… gaz verip iyi bir işçi haline getirebilirsiniz, elinden bir şeyi almak istediğinizde, bir iki olumsuz ifadeyle dünyasını karartır, elinden işini alabilirsiniz…vs gibi.

Bu bozukluğu olan kişiler, yaşadıkları ilişkileri, “olduğundan daha yakın” görme eğilimi taşırlar…  örneğin birkaç kez karşılaştığı ve bir yerlerde sohbet ettiği kişiyi, başka bir yerde tanımlarken “can arkadaşım, sevgili çok yakın dostum…” gibi tanıtabilirler… hatta bir kez muayeneye gittiği bir doktoru bile, başka bir yerde anlatırken, sanki kendisinin samimi bir arkadaşıymış gibi, ilk adını kullanarak tanıtır… “yakınız biz onunla, samimiyiz” havasını estirmeye çalışır…

Histrionik Kişilik Bozukluğu olan kişilerin, duygusal ya da cinsel ilişkilerinde, duygusal yakınlık yaşamakla ilgili sıkıntıları olur. Sürekli vurguladıkları duygusal yön, aslında yakın ve samimi ilişkilerde yoktur. Hem eksikliğinden şikayet ederler hem de yakın ilişki kurmada zorluk çekerler.

Başkalarıyla yaşadıkları ilişkilerde, farkında olmadan hep bir role soyunurlar. Kendilerini bir rol içinde hissederler… birinin yanında prenses, diğerinin yanında kurban… kimin karşısında ne olduklarını, o andaki ruhsal süreçleri ve olayların akışı belirler.

Eşlerini ve karşı cinsten arkadaşlarını duygusal değişimler veya baştan çıkartıcılık yoluyla bir yandan denetim altına almaya çalışırlar, diğer yandan da onlara karşı aşırı bir bağlılık geliştirirler. Bu durum iç dünyada ciddi bir çatışma oluşturur. Çünkü kontrol etme davranışı, daha ziyade baskın olmaya çalışma çabasıdır. Diğer yandan da kontrol edilen, yani bağımlı olan ve bağımlılığının esiri olan bir yapı geliştirirler. Bu iki zıt durumu aynı anda yaşamak zorunda kalmak onları yıpratır…

Uzaklaştırmaya çalıştıklarında da işler zorlaşır çünkü yakın ilgi ve alaka görmekten hoşlanan bu kişiler, çok üzülürler. Kimsenin kendisini sevmediğini düşünürler. İlgi odağı olamadıklarında sinirli ve depressif bir yapı geliştirirler.

Günlük sıradan olaylar karşısında sıkılırlar…

Heyecan ararlar. sürekli yenilik, sürekli yenilik, hep yenilik, her şeyden haz almak isterler, haz alamayınca hayal kırıklığına uğrarlar.

Her işe hemen el atarlar, el atarlar ama sürdürmede güçlük çekerler. Ne işle uğraştıklarını anlamak zordur. Sürekli sosyal faaliyet değiştirirler, standart bir işi yapamazlar, iş ve alışkanlık değiştirerek yeni heyecanlar yaşamaya çalışırlar.

Birçok kereler ilgi ve dikkat çekmek için intihar etme tehdidinde bulunurlar. Hatta dikkat çekmek için intihar girişiminde bulunanlar da kliniklerde tedavi edilirler…

Bu kişiler somatizasyon bozukluğuna çok yatkın oluyor… yani bedenini çok dinleyen, kalp çarpmasını dinleyen, ellerinin terlemesini sorun yapan özellikleri ağır basar…

Sanki dünyanın ortasında kendisi var ve dünyanın tüm projektörleri onu aydınlatıyormuş gibi, tüm alıcılar kendisine ve bedenine yönelmiştir. Sürekli kendisini dinler… kendisindeki en ufak değişime karşı aşırı duyarlıdır… kan şekeri düştüğü için bile hafifçe eli ayağı titrese, kalp krizi geçirdiğini, kendisinde çok önemli ölümcül hastalıklar olduğunu düşünür. Aynı durumu tekrar yaşama endişesiyle sürekli hastanelerin acil servislerine gider. Evde, işte, yolda, her yerde ama her yerde kendisini dinler…

...

Histrionik kişilik bozukluğu, ülkemizde kadınlarda ve erkeklerde eşit bir dağılımla kendisini gösteriyor.

Ve her 100 kişiden en az 15 tanesinde Histrionik Kişilik Bozukluğunun olduğu bilgisi elimizde var…

Demek oluyor ki her 100 kişiden 15 tanesi bu durumda…

En önemli soru…

Bu durumdan kurtulmak için ne yapmalıyız…?

Öncelikle yukarıda bahsedilen kriterlerin ne kadarının bizde olup olmadığına bakmamız gerekiyor…

Kişilik bozuklukları ilginçtir sevgili okurlar!

Bizler günlük hayatımızda yaşarken, işler yolundayken de kendimize göre bazı özellikler taşırız. Hatta bu özellikler bizi biz yapan, bizi diğerlerinden ayıran niteliklerdir. Bu niteliklerimizi iyi tanımamız gerekir. Çünkü işler yolundayken önemli olmayan özelliklerimiz, herhangi bir travma yaşadığımızda önemli olmaya başlar.

Yani eşini biraz kıskanan ve çevresindeki diğer kişilere oranla biraz daha fazlaca kıskanç olan bir beyefendi; ani bir şokla, ani bir travma ile sarsıldığında, halihazırda bünyesinde taşıdığı kişilik özelliklerini abartılı olarak yaşamaya başlar.

Travma öncesi masum görünen ve eşine olan sevgisinden kıskançlık yapıyor diye düşünülen o davranış, inanılmaz bir boyuta ulaşır. Aşırı kıskanç bir kişi olup çıkar… evden sokağa çıkarmaz hale bile gelebilir… ve hayatı hem kendisi hem de sevdikleri için yaşanılmaz hale getirir…

Kişilik özelliklerinin tanınması bu açıdan önemli sevgili okurlar… herkesin kendisini tanıması ve aslında rahatsız olduğu veya uyarı aldığı davranışlarını değiştirmeye çalışması gerekli… aksi halde travmatik olaylar bizi ilerde zor durumda bırakabilir…

Peki histrionikler ne yapacak…?

Öncelikle -eğer ellerinden geliyorsa- başkalarının ilgi odağı olma duygularının önüne geçmeye çalışacaklar…

“Beni herkes sevsin” diye düşünüyorlarsa… MÜJDE!

“Sizi herkes sevmez… sevemez… her yaptığınız hareketi herkes onaylayamaz…”

Bu durum fıtrata aykırı… herkesi, herkesin aynı anda sevmesi mümkün değil… her yaptığınız hareketin, herkes tarafından onaylanması da… öncelikle bu durumun kabul edilmesi önemli…

…üstelik sizi herkesin sevmesi de gerekmiyor… cidden öyle… “herkes” çok büyük bir kapsama alanına sahip bir kavram… o “herkes”in içinde, sizin, sizi sevmesini istemediğiniz insanlar da var…

İşte hayat… böyle bir hayat…

Lütfen Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği ve sizler için kaleme aldığım bu özellikleri iyice okuyun…

Kendinizde olduğunu hissettiğiniz ve sizi rahatsız eden özellikleriniz varsa, bu özelliklerin ilerde size zorluk yaşatabileceğini düşünün… ve elinizden geldiğince bunların önüne geçmeye çalışın… tek tek… tüm özellikleri aynı anda iptal etmenize gerek yok…

…hatta tamamen yok etmenize de gerek yok… hepimiz bir derece ilgi odağı olmak isteriz… insanız çünkü… ama her zaman her zaman, her yerde her yerde olmaz… olamaz… herkes bizi her yerde prensesler gibi karşılayamaz… bunun bilincinde olmamız önemli…

Sevgiyle kalın…

Mehtap KAYAOĞLU (Psikolojik Danışman)

mehtapkayaoglu@gmail.com

http://www.facebook.com/psk.mehtapkayaoglu

htttp://www.twitter.com/mehtapkayaoglu

Yorumlar13

  • Gülcan 5 yıl önce Şikayet Et
    Merhaba hocam ben de aşırı duygusallık var mesela bir film izlerken dizi izlerken ufak duygusal bir olay yaşanıyorsa ardından hemen gözyaşlarım dökülüyor yani aşırı yaşıyorum içimde duyguyu sanki oyun dizide yaşanan olayınm hissini ben de kapılıyorum elimden geldikçe çevremdeki hiç kimseye çok duygusal olduğun belli etmiyorum özellikle film izlerken veya dizi izlerken duygusal bir sahnede yanımda kimse yoksa çok çabuk ağlayabiliyorum
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • Meltem 6 yıl önce Şikayet Et
    Teşekkürler hocam çok sağolun
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Almila 6 yıl önce Şikayet Et
    Çok güzel söylediniz hocam ama ne yapmamız gerektiğini ben anlayamadım
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Fesih kar 6 yıl önce Şikayet Et
    Selâm hocam ben birderdimi anlatmaya başladığımda aşırı dugusalasip ağlamaya başlıyorum acaba bu bir hastalikmidir
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Emre 7 yıl önce Şikayet Et
    Ben alabilecegim cevabı aldım tesekurederim
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat