Twitter'dan duymuyorlarsa Ağlama Duvarı'nı deneyin

Gülen Örgütü'nün darbe planını uygulamaya teşebbüs ettiği süreçte, medyasının ve uzantılarının hükümete kurmaya çalıştığı baskının sacayaklarından biri Türkiye'nin dış politikası üzerindeydi.

  • GİRİŞ24.07.2014 10:40
  • GÜNCELLEME24.07.2014 10:40

Gezi kalkışmasında Batı, doğrudan Türkiye iç politikasını yönlendirmeye kalkışmış; 'Batı ne diyorsa doğrudur' hurafecileriyse, Batı medyasında yazılıp çizilen, kendilerinin de bolca katkıda bulundukları 'otoriterlik' hatta 'diktatörlük' iddialarını, Türkiye'nin yanlış yolda olduğuna, muasır medeniyetler çizgisinden ayrıldığına, bu yüzden yalnızlaştığına dair delil olarak bolca kullanmışlardı.

Erdoğan hükümeti Mısır'da seçilmiş iktidarın darbeyle devrilmesinde demokrasinin yanında dururken, Batı'nın demokrasi değil yükselen halk iktidarlarını bastırmak için kapalı kapılar ardında planlanmış yeni dengeler peşinde koştukları görünürlük kazanmış; ancak söz konusu Batı yağdanlıkları, demokrasinin değil, dengeciliğin tarafı olmayı seçmişti.

Örneğin Today's Zaman Gazetesi yazarı Emre Uslu, haftalar süren ve bitmek bilmeyen dershane tartışmaları sürerken Gülen Örgütü'nün esas probleminin dershaneler olmadığını, başta İsrail'le hükümet arasındaki ilişkilerin gerilmesi olmak üzere bir dizi nedenin, örgütün sıkıntılarının temelinde yatan ana hususlar olduğunu yazmıştı.

Erdoğan hükümeti, Suriye'de yaşanan zulme, Batı'nın uydusu olmayı reddederek tepki verip konuyu uluslararası toplumun gündeminden düşürmemek için müthiş bir çaba gösterirken 'züccaciye dükkânına giren fil' muamelesi görmüştü. İlginç olansa, Türkiye Suriye'deki sorunu, geri döndürülemez noktaya gelmeden önce İran gibi bölge ülkeleriyle masada çözmeye çalışırken, ana sayfalarından NATO'yu göreve çağıran, Suriye'ye müdahale edilmesi gerektiğini savunan medya organlarının Türkiye'nin Suriye'deki insani duruşuna baskı kurmaya çalışmasıydı. Nitekim baskı kurma çabaları sadece medyayla sınırlı kalmadı. Suriye'ye yardım taşıyan TIR'lar durdurulur, MİT görevlilerine silah doğrultulur ve hatta Dışişleri'nde Suriye konulu üst düzey toplantı dinlenerek sızdırılırken atılan 'Lahey'de yargılanacaksın' sloganları gösteriyordu ki, mesele demokrasi, savaş ya da barış falan değil, hükümetin küresel sistemin istediği yönde gitmemesiydi.

Arap Baharı'nın ardından Orta Doğu'da bekledikleri seküler ve liberal dalganın yerine Müslüman Kardeşler gibi Siyasal İslam temsillerinin yükselişe geçmesi, Orta Doğu'nun diktatörleri gibi İsrail'i, Batı'nın İslam karşıtı sağcı politikacılarını ve Neocon'ları rahatsız etmişti. Arap Baharı'nın modeli olarak sunulan Türkiye'yle birlikte, tüm coğrafyada bu baharı kışa çevirmeye yönelik darbe kalkışmaları, hedef ülkelerde birbirine benzer şekilde sahnelenmeye başlanmış, bizde de sahadaki oyun kurucu rolünü Gülen Örgütü üstlenmişti. Onlara göre, Türkiye sadece ve sadece Batı'nın uydusu olmak zorundaydı; doğruya doğru, yanlışa yanlış dememeli, Batı'nın doğrusuna doğru, yanlışına yanlış demeliydi. Üstelik bunu saklamaya gerek bile duymuyorlardı. Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt, Ocak ayında 'Merkez Bankası küresel ekonominin zorlamasıyla faizi nasıl arttırdıysa, dış politikada da küresel politikalara ayak uydurmak zorunda kalacak(sınız)' diye yazabilmişti mesela Twitter'da.

Nitekim muhalefetin ön cephesinde, Gülen örgütünün arka cephesinde durduğu, kapısında 'Kartaca yıkılmalı' yazan yapının çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu da benzer şekilde, 16 yaşındaki Filistinli Muhammed Ebu Hudeyr'in 2 Temmuz'da İsrailli yerleşimciler tarafından kaçırılıp benzin içirilerek yakılmasından bir gün sonra katıldığı bir televizyon programında 'İsrail-Filistin meselesinde tarafsız kalmalıyız' diyebildi. Zira ilk 11'inde oyun kuruculuğunu Gülen örgütünün üstlendiği, sol açığı CHP'ye, sağ açığı MHP'ye, defansı sosyal medyada etkin bilimum Baasçı, komünist, sosyalist, antikapitalist ve liberalden toplama stopere teslim yapının oynadığı kulübün patronu Gezi'de ve 30 Mart'ta yaptığı taktik hatanın aynısını yapıyordu. Göremedikleri şuydu, Türkiye halkı, AB'ci, Batı'nın uydusu, 'sekter seküler' bir yönetim istemediği gibi, 'ılıştırılmış İslamcı' bir yönetim de istemiyordu.

İhsanoğlu'nun tarafsızlık çağrısı da, İsrail'in Gazze operasyonu kadar tepki çekince, bir buçuk senedir 'Dış politikada berbat. Dünyadan izole olduk. Yalnızlaştık' diye diye hal olanlar, 'Hani dünya lideriydin. Bir şey yapsana. İsrail'i durdursana. Yapamazsın kii, yapamazsın kii…' tarzı kendilerince komik bir söyleme geçiş yapıverdi.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat