Ben de “kaygılıyım” ama ne için?
- GİRİŞ01.07.2013 08:51
- GÜNCELLEME01.07.2013 08:51
İslamı ilk kabul eden Türk Abdülkerim Saltuk Buğra Han'ın doğduğu topraklar Doğu Türkistan esaret altında! İslamın batıdaki son durağı Saraybosna kanla yoğruldu ve kanla ilikledi hürriyetini!
Hürriyetini kazanmış islam ülkeleri de sözde özgürlüklerinin tadını bile çıkaramaz durumda birbirlerini yemekle, birbirlerini öldürmekle meşguller. Hala asırlık meselelerini haletmiş değiller!
İslam ülkeleri içinde en ileri demokrasiye sahip biz bile hala birbirimizi anlayabilmiş değiliz. Şark kültürünün makûs kaderi biteviye hüzün ve acı devşiriyor sanki.
Hâsılı kelam biz adam olmayız! Bundan kaygılıyım!
Adam olmaya niyetlensek bile buna izin vermezler! Vermiyorlar, vermeyecekler…
Hele bizler kaosa teşne olmaya razı olduktan sonra…
Yaklaşık bir aydır ülkemizde birdenbire suni olarak koparılan bunca eylem, nümayiş bir tesadüf değildi, bir demokrasi hareketi değildi, bir çevrecilik eylemi değildi, bir halk tepkisi de değildi aslında.
Bütün bunlar strateji merkezlerinde stratejistler tarafından senaryosu bizzat yazılan ve birçok odaktan oyuncuları, yönetmenleri, ışıkçıları, figüranları, rejisi ve platformu ayarlanarak hayata geçirilmiş adı “fitne” olan rezil, büyük ve karmaşık bir filmdi ve oynandı!
İşte ikinci perde… Sırada Mısır varmış! Daha hürriyetlerini ve bağımsızlıklarını yerli yerine oturtmadan kendilerini yine karmaşa ve belki de bir iç savaşın içinde buldular. Tahrir meydanını dolduran o kuru kalabalığın bu kaosun içeriği hakkında en ufak bir fikirleri olduğunu bile sanmıyorum. O kalabalık “gezide” olduğu gibi birileri tarafından yine bir şekilde o meydana çekildi!
Günü birlik düşünen şark insanı bunu hep yaşayacak diye kaygılıyım!
Tarih tekerrürden ibarettir. İç işlerini düzene koymadan kalkınmak, güç sahibi olmak ve dünya ölçeğinde söz söylemek mümkün görünmüyor artık! Ve bunu yapan İslam ülkesi de bir ikiyi geçmiyor ne yazık ki… Bundan kaygılıyım!
Peki, bizler nerede hata yapıyoruz?
Tanzimat'tan beri önce Jön Türklerle başlayan ve ittihatçılarla devam eden süreç Cumhuriyetten sonra da devam etti aslında. Masum Müslüman halk savaş meydanlarında okumuş yazmışıyla hayatını kaybederken bir takım dönmeler, isimlerini saklayan azınlıklar, gayr-ı müslimler ya ticaretle uğraştılar, ya da kültür ve sanatla, bilimle uğraşıp devletin bütün köşe başlarını tuttular! Bu durum sonraki yıllarda adeta görünmeyen bir kast sistemine dönüştü. Babası büyükelçi olan kendisi de dış işlerinde iş buldu. Babası gazeteci olan kendisi de en kestirmeden yazacak köşe buldu! Bir yakını sinemacı olan kendini sinema perdesinde yıldızlaştırdı.
Bir de kendilerine “Beyaz Türk” unvanını buldular! Oysa onların adı “rantçı ve yiyici idi” gerçek anlamda. Bunu anlayamamış olmamızdan kaygılıyım!
Peki, ülkenin asıl tebaası ne yaptı? Razı oldu!
Kendisine ne verildiyse, ne yapıldıysa ve ne sunulduysa razı oldu. Sanat, kültür, medya, zaten zengin işiydi! Onlarla elit kimseler uğraşırdı. İnanmayan şu an sinemada en çok görünen, kitapları en çok okunan ve yayılan, doğuştan köşe yazarı olan kimselerin geçmişine dönüp baksın! O geçmişte söylediklerimizden çok fazlasını bulacaksınız!
Tabii ki bizim muhafazakar kesim de buna devamlı surette çanak tuttu, onların değirmenine su taşıdı çünkü bu alanlarla ilgili öyle büyük kompleks içinde idi ki başta türlüsünü düşünmek aklına bile gelmedi! Yazarı köşede boynu bükük kaldı, sinemacısı film çekecek para bulamadı, şarkıcısı söyleyecek platform! Bundan kaygılıyım!
Kültür Bakanlığını on yıldır elimizde tuttuk ancak bir arpa boyu yol gidemedik! Acaba niye? Araştırdığınızda bu dönemde bile destek ve yardımların yine aynı zihniyete akıp gittiğini görürsünüz! TRT keza öyle!
Şimdi kalkıp sanatçıları ve yazarları eleştiremezsiniz! Çünkü onları besleyen, palazlandıran, şımartan, hak etmedikleri yerlere koyan sensin, senin zihniyetin ey muhafazakâr! Tek bir muhafazakâr sanatçıyı manşete taşımazken, o taraftan biri hapşırsa manşete taşıyan senin medya kuruluşlarındır! Sensin!
Sana küfredeni unutup sırtını yarın yine sıvazlarsın diye kaygılıyım!
Bizim yazarlarımız, sanatçılarımız neden popüler değil acaba? Sen bu anlamda ne yaptın, ne tür bir önlem aldın, ne gibi bir çalışman oldu diye sorarlar adama… Ama ne yazık ki bunlara verecek cevapların her zaman vardır: “Bu yazar veya sanatçı bize sempati duyuyor! Der kesip atarsın! Duyacak tabii sen iktidarsın, senden beklentileri var, kazanımları var, çıkarları var…
İşte gördük…
İş ciddiye binince tabiri caizse evli evine, köylü köyüne mantığı esasmış!
Onlar kaygılı yüz popüler sanatçıyı çıkarıp karşına dizdiler!
Senin “kaygısız” yirmi sanatçın ve yazarın var mı? Sen onu söyle bana!
İşte bu soruma cevap veremezsin diye bundan kaygılıyım!
Gerisi laf-ı güzaf…
Muhabbetle kalınız!
Yorumlar14