Rivayet bu ya…

Birinci dünya savaşı sonunda Yunanlılar Bursa’yı işgal edince Emir Sultan’ın Türbedar’ı bastonuyla kabri dürterek:

-Kalk Ya Pir! Şehri kurtar…

Türbedar bir süre sonra uykuya dalar ve o gece Emir Sultan rüyasına girer ve Türbedar’a şu ihtarda bulunur:

-Bre hey ahmak, vatanı düşmandan kurtarmak biz ölülerin değil, siz dirilerin işidir!

Doğrusu güzel cevapmış!

Önce FETÖ, şimdi de HDPKK terör örgütüne yapılan operasyonlar bana bu hikâyeyi hatırlattı.

Millet olarak gerçekten de artık dirildiğimizi muştuladı!

Silho ve avenesinin uzun zamandır bu aziz devlete, bu şanlı millete olan öfke ve ihanetleri, ay yıldızlı bayrağımızı hedef alan pervasızlıkları öylesine çoğalmış, öylesine zıvanadan çıkmıştı ki artık kanımıza dokunuyor ve cayır cayır yüreğimiz yanıyordu.  

Bir yıldan beri bölgeden gelen şehitlerimizin acısı bizleri kahr-ı perişan etti… Gözyaşlarımız sebil oldu şehitlerimizin yasından…

Bu hususta mükerrer sayıda yazı kaleme almış bir yazar olarak açıkçası bu operasyon haberi geldiğinde şükrettim. Normalde mizacım gereği hiçbir insanın acısından, sıkıntısından asla mutluluk devşirmeyen birisi olmama rağmen burada binlerce kez şükür duaları ettim.

Çünkü;

HDPKK ve FETÖ Operasyonlarında bu büyük devletin kendini koruma yetisiyle ayağa kalkışını ve dev adımlarla yürüyüşünü gördüm…

Bu devletin aslında canlı bir varlık olduğunu, düşündüğünü ve öfkelenebildiğini gördüm.

Uzun zamandır kendisine saldıran hain sürülerinin her türlü alçaklığına ihanetine ve rezilliğine rağmen sükûtunu koruyan devletin, şairin deyişiyle:

“ Ne söylenecekse söyledi diller

Bundan geri kemik yaylar konuşsun!”

Kabilinden yeni devlet anlayışının hayata geçirilişini gördüm…

Devlet 15 Temmuz sonrasında yerinde ve haklı olarak yeni ve çok önemli bir paradigma değişikliğine gitmiştir.  Bu paradigma değişimi, devletin ayağa kalkışıyla beraber   “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” anlayışına evrildiğini de bize haber veriyor aslında.

Şükür ki binlerce yıllık Türk töresi devlet nizamında en önemli hususun kendi varlığını koruma ilkesinin ve kararlığının olduğunu bir kez daha gördük.

Açıkçası milletvekili de olsa devletinin yanında olmadıkça, bayrağını namusu olarak görmedikçe, milletini sevmedikçe devletin kendisini asla himaye etmeyeceğinin altı böylelikle çizilmiş oldu. HDPKK lideri Silho ve ortağı Fidoş şimdi mahpushane’de sırtlarını duvara verip düşünsünler bakalım!

Hendek siyasetinin, PKK, PYD ile ihanet pazarlığının kendilerini getirdiği yer F tipi cezaevi olduğu gerçeğini umarız ki anlayıp kavrarlar! Ve yine umarız ki Türk Devletinin diğer Ortadoğu ülkelerinden birisi olmadığını da anlamış olurlar…

Bu millet ne bağımsızlığından, ne üniter devlet anlayışından ve ne de  ay yıldızlığı bayrağından asla ve kata taviz vermez, veremez! Bunu bütün dünya da bilsin, bütün şer odakları da…

Bunca hengâmeden anlıyoruz ki…

Türk Milleti olarak ta Ötüken’den başlayan nice imparatorluktan sonra Cumhuriyetle süren var olma mücadelemiz hiç bitmeyecek, her dem teyakkuzda olacağız…

Devletimizin ve milletimizin Oğuz Kağan’dan beri bu milletin devletine ve bayrağına bakışını merhum şairimiz Niyazi yıldırım Gençosmanoğlu şöyle özetler:

“Anam dedin, babam dedin, atam dedin bayrağa

Hem albayrak oldun işte, hem bayrakta al oğul

Bağrındaki kurşunlarla çık Peygamber katına

Ol mübarek avcun içre birer birer say oğul

Bet yüzlüler, kem gözlüler hor bakarmış vatana

Biz tükenip yok olmadan olmaz böyle şey oğul!

Allah bizlere bu mübarek vatanı yurt bırakan Alplerimizin, Erenlerimizin ve bütün şehitlerimizden razı olsun ve bu milleti korusun inşALLAH!

Meryem Aybike Sinan-Haber7

meryemaybike@gmail.com

@aybikesinan