Kestane çiçeği Mayıs’ta açar Sibel Hanım!

.

  • GİRİŞ01.05.2017 08:03
  • GÜNCELLEME02.05.2017 07:08

Sibel Eraslan dün çok güzel bir yazı kaleme almıştı.

Yazıyı okurken bir an gözlerimin doldu zira Sibel Hanım yüreğe dokunan bir yazıyı Kestane çiçeklerine yükleyerek anlatsa da asıl meramı elbette kestane çiçeği değildi.

Sibel Hanım’ı gazetelerden ziyade önce Türk Edebiyatı Dergisinde Sibel Mantin ismiyle tanıdım. Sanırım derginin yazarlarından Ayla Ağabegüm Hoca’nın liseden öğrencisiydi. Her yazısında edebiyatın naif ikliminden esintiler bulduğunuz Sibel Eraslan belki de bu yönüyle en sevdiğim köşe yazarı…

“Kestaneler ne zaman çiçek açar” yazısını okuyunca Türk Edebiyatı Dergisinin o uzun soluklu yürüyüşü de aklıma geldi. Sonra gazetelerde sadece edebiyatçı kimliği olanlar yazsaydı ne olurdu diye içimden geçirdim bir de. Herhalde daha insani, daha içli, daha vicdani yazılar yazılırdı.

Kestane bir araç olsa da anlattığı çok şey var. Şehirlerimiz kimliğini kaybediyor, şehirler kimliğini kaybettikçe bizler yalnızlaşıyor, ruhumuzdaki çiçekler soluyor ve kimsesizliğimiz artıyor sanki.

Kestaneler Mayıs ortalarına doğru çiçek açıyor lakin kimin umurunda?  Katmerli Isparta gülleri, mor zambaklar, yaseminler, leylaklar, erguvanlar, şebboylar, mimozalar, nergisler, mor salkımlar açmış, kokularını insanların yüzüne hohlamış lakin ne fayda!

Ruhu çok gerilerde kalmış üç beş romantik insan dışında kimselerin bu güzellikleri gördüğü yok ki! Kimselerin çiçek, ağaç derdi kalmamış bir kere. Devasa alış veriş merkezlerinin şaşaalı ışıltısına ram olmuş insanlık, her şeyi buralarda arıyor, her şeyi buralarda tüketiyor,  her şeyi bu mekânlardan ibaret sanıyor!

Evler tabutları andırıyor, öylesine dar, öylesine sıkışık!

Balkonlar bomboş!

Annelerimizin, ninelerimizin balkon ve pencere önlerine doldurdukları sardunyalar, camgüzelleri, küpe çiçekleri, şeker laleler, fesleğenler şimdi mazide kalmış masalımsı güzellikler, kimi insanlar için.

Müstakil evlerde bile kapı önleri bomboş!

Kadınlar çiçek sevmiyor!

Beni en çok korkutan şey de tam olarak bu.

Evet evet kadınlar çiçek sevmiyor artık. Oysa çiçekler, Rabbimizin biz kullarına dünyada armağan ettiği cennet kokularıdır. Çiçekler inceliğin, zarafetin, güzelliğin, sevginin, şefkatin, merhametin ve kalpten gelen bütün güzelliklerin en güzel tezahürüdür zira…

Kadının remzidir çiçekler.

Bu nedenle atalarımız kadınlara bunca çiçeğin ismini ad olarak yakıştırıp vermiş. Gül, Yasemin, Lale, Nergis, Çiğdem, Menekşe, Itır, Kardelen vs. Siz hiç çiçekten adı olan erkek gördünüz mü? Gül Hanım, Lale Hanım ne çok yakışır birbirine, ne güzel bir tenasüp vardır.

Peki ya Gül Bey, Lale Bey dediğimizde?

Özel günler olmasa kadının aklına çiçek gelmeyecek belki de. Bizim annelerimiz, ninelerimiz kendi çiçeklerini kendileri yetiştirirdi, hepsinin çiçek tarhları, saksıları vardı. Pencere önleri, balkonlar, kapının girişleri hep çiçeklerle süslenirdi. O kadınlar yüreklerinin resimlerini, vuruşlarını ve sırlarını çiçeklerle anlatırlardı.

Çiçek yetişmekle yetinmez bir de oyalarının, nakışlarının, halılarının, her türlü el işlemelerinin motiflerini de yine çiçeklerden oluştururlardı. Ruhu çiçekli, eli çiçekli, yapıp ettikleri, bütün yaşamları çiçekliydi o kadınların.  

Eli çiçekli, dili dualı kadınlardı o kadınlar!

Kadınlar ivedilikle çiçeklerine dönmeli! Dünya belki daha güzel olur kim bilir!

Çiçek deyip geçmeyelim!

 

Meryem Aybike Sinan/ Haber7

meryemaybike@gmail.com

Twitter: @aybikesinan

 

 

 

Yorumlar2

  • ayşegul 6 yıl önce Şikayet Et
    İstanbul BB lalelerinden neden bahsetmediniz her sene lale festivali yapılıyor ya
    Cevapla
  • Mehmet 6 yıl önce Şikayet Et
    Bu tür yazılarınızı özlemiştim. Hep edebi yazılar yazsanız ne güzel olurdu...
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat